Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ - Ömer Öngüt Görüşleri Sözleri Kitapları Düşünceleri Yazıları Eserleri
Kalblerin Anahtarı Külliyatı
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ
Tasavvuf, insanın süflî hayattan ulvî hayata ve yüksek kemâlâta ulaşabilmesini; nefsini kötü duygu ve huylardan, hayvânî sıfatlardan arındırarak ahlâkını düzeltmesini, zâhirini ve bâtınını nurlandırmasını sağlayan mânevî bir disiplindir. Bu bakımdan tasavvuf, İslâm ahlâkının vücut bulmasında en büyük âmildir.

Murakaba

MURAKABA


Murakaba Yoluyla Hakk’al-Yakîn’e Ulaşmak:

“Denetleme, gözetleme, kontrol etme” gibi mânâlara gelen Murakaba, Tarikat-ı aliye’nin esaslarından mühim bir husustur.

Murakaba; kulun devamlı surette, bütün hallerini Allah-u Teâlâ’nın bildiğinin şuuruna sahip olması, bütün hareketlerinden haberdar olduğunu bilmesi, her zaman kendini kontrol altında bulundurması demektir.

Murakaba yolu ile “Hakk-al yakîn” mertebesine kadar ulaşılır. Bu mevzu sadır ilminin sahasıdır. Satır ilmi sahipleri bu sahaya giremezler ve hiçbir şey anlamazlar.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde buyurur ki:

“Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.” (Nisâ: 1)

İnsan tekâmül edemediği için Allah-u Teâlâ’nın kendisini görüp gözettiğini bilememektedir.

Bütün hareketleriniz Allah-u Teâlâ’nın kontrolü altındadır. Yaptıklarınızdan, sözlerinizden ve niyetlerinizden hiçbiri O’ndan gizli kalmaz.

Çünkü;

“Allah her şeyi görüp gözetendir.” (Ahzab: 52)

Yani her şeyi murakaba etmektedir.

Diğer bir Âyet-i kerime’sinde ise şöyle buyuruyor:

“Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde bir koruyucu, bir gözetleyici bulunmasın.” (Târık: 4)

O bunların hepsini aynı seviyede işitir, görür ve bilir.

Asıl yüce makamından ayrılıp ten kafesine inen ve tekrar yüksek burçlara yükselmeye kabiliyetli bulunan ruhânî lâtifeler, ancak peşpeşe yapılacak murakabalarla yükselebilir. Murakabalardan geçtikçe iman tekâmül eder.

“Rabbini kendi içinden yalvararak, gizlice, sözle bağırıp çağırmadan sabah ve akşam zikret. Sakın gafillerden olma!” (Â’raf: 205)

Âyet-i kerime’sine göre devamlı murakaba ve tam bir ihlâs ile Allah-u Teâlâ’ya yaklaşmayı arzulayan bahtiyar bir kul için; yükselme ve feyz kapılarının açılarak başarı sebeplerinin hazır bulunduğu açık bir gerçektir.

Bu Âyet-i kerime gönül yolcularına âittir, başkalarına şâmil değildir.

 

Murakaba iki şekilde olur:

1- Zâhiri hayatını murakaba.

Dünya kazançlarının muhasebesini yapar gibi, nefisle inceden inceye hesap görmektir.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Hesaba çekilmezden evvel nefislerinizi hesaba çekiniz.” (Tirmizi)

Sâlik kendisini daima kontrol eder, kârını-zararını ortaya koyar. O gün vakitlerini güzel değerlendirdi ise şükreder, Allah-u Teâlâ’dan devamını diler. Beğenilmeyen işler işledi ise tevbe ve istiğfar eder, bir daha yapmamanın azmi içinde olur.

2- Mânevi terâkki ve tecellilerini murakaba.

Sâlik bütün kayıt ve şartlardan sıyrılıp çıkar, Hakk’ta fânî olarak daima Hakk’ı tefekkür eder, huzur-u ilâhî’de Hakk ile olur.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Kalplerinizi murakabaya alıştırınız.” (Münâvî)

Sâlik temiz ve gizli bir yerde kemâl-i edeple, namazdaymış gibi oturur. Gözlerini yumar, kendisini bütün düşüncelerden uzaklaştırır. Ölü gibi bütün âzâlarını hareketten alıkoyar. Kâinatı sanki hiç yaratılmamış gibi düşünür. Kendisini de mahv ve yok olmuş farzeder, fânî olur. Bütün dikkatlerini teksif ederek Hakk’a müteveccih bir hâlet-i ruhiye içine girer ve o hâlâtı yaşamaya çalışır. Böylece bir müddet kalır.

Böyle bir nimete azimle, sabırla ve gayretle yavaş yavaş ulaşabilir.

 

Murakaba ikiye ayrılır:

1- Murakaba-i avam: Allah-u Teâlâ’nın her yerde hazır ve nâzır olduğunu, kendisinin her hâlini gördüğünü ve bildiğini düşünmektir. Bu “Ayn-el yakîn” mertebesidir.

2- Murakaba-i Havas: Muhabbet cezbesi ile Allah-u Teâlâ’nın Ehadiyet sırlarını devam üzere görür gibi bütün eşyada düşünmektir. Bu ise “Hakk-al yakîn” mertebesidir.

Âyet-i kerime’de:

“O her şeyi çepeçevre kuşatandır.” buyuruluyor. (Fussilet: 54)


  Önceki Sonraki