Bakışları ayak ucuna çevirmek mânâsına gelir.
Göz kalbin penceresidir. Gözün gördükleri kalbi meşgul eder, nazargâh-ı ilâhî olan gönülü havâtır kaplar.
Bunun içindir ki bir sâlik yolda ve izde, kalabalıkta, tenhada bakışlarını ayak ucunda toplayacak ki; hem harama bakmaktan, hem de gözünü başıboşluktan, istediği yere bakmaktan korumuş olsun. Aynı zamanda havâtıra düşmekten de kurtulmuş olur. Gönlünü toparlaması kolaylaşır.
Bu usül Sünnet-i seniye’ye de uygun düşmektedir. Zira Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz yolda yürürlerken sağa sola bakmazlardı.
Bir de var ki, insanın her yaratılan şeyde Allah-u Teâlâ’nın eserlerini görmeye çalışması gerekir. Bu tefekkür sayesinde iman tekâmül eder. Bu da bâtınîdir.
Bu gibi kimseler Hazret-i Allah ile baktığı için, her zerrede O’nun eserini, âsârını seyreder. Bu, Hakk’tan Hakk’ın yarattıklarına seyirdir.
Meselâ bir yaprağı ele alır, O’nun âsârını onda seyreder, azamet-i ilâhî karşısında bir zerrenin idrakinden âciz olduğunu itiraf eder.