Ümmül-müminin Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz fesâhat ve belâgâtı ile ünlü bir hatip idi, konuşması insanlara çok tesir ederdi. Babası Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in vefatı üzerine kabri başında yaptığı duâ ve bazı mektupları, onun edebî kabiliyetini gösteren şaheserlerdir. Resulullah Aleyhisselâm’dan aldığı feyz sayesinde İslâm esaslarının en iyi öğreticisi oldu. Kur’an-ı kerim’i en iyi anlayanlardan biriydi. Sünnet-i seniye’yi de en iyi anlayanlardan biri olan Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz, Hadis-i şerif’lerden kıyas yoluyla yeni hükümler çıkarırdı. Onun içtihat ve fetvâları, kendisinin bir fâkih olarak kabul edilmesini sağladı. Ashâb-ı kiram arasında çok sayıda fetvâ vermesiyle meşhur olan yedi kişiden birisi de odur. Kuvvetli hafızası ile Resulullah Aleyhisselâm’ın Hadis ve Sünnet’inin sonraki nesillere ulaştırılmasında emsalsiz hizmetler ifâ etmiştir. Rivâyet ettiği Hadis-i şerif’lerin sayısı 2210’dur. Bu Hadis-i şerif’lerin çoğunu doğrudan doğruya Resulullah Aleyhisselâm’dan nakletmiştir. Kendisinden Hadis-i şerif rivâyet edenlerin sayısı ise ikiyüzden fazladır. Bazı râviler onun hakkında: “Allah’ın sevgilisinin sevgilisi” ifadesini kullanmışlar, Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz ise bir Hadis-i şerif rivâyetinde ondan: “Resulullah’ın sevgilisi” diye söz etmiştir.
Muhaddisler arasında “Ebu Zerr Hadisi” diye anılan Hadis-i şerif’ten, onun edebî gücünü ve onun müstesnâ ve mümtaz şahsiyetini anlamak mümkündür.
Şöyle anlatıyor:
Onbir kadın oturup, kocalarının ahvâlini haber vermede hiçbir şeyi gizlemeyecekleri hususunda birbirlerine kesin söz verip anlaştılar.
Birincisi (kötüleyerek): “Benim kocam sarp bir dağın başındaki zayıf bir devenin eti gibidir. Dağ düz değildir ki çıkılsın, deve semiz değildir ki götürülsün.” dedi. (Yani kocasının sert mizaçlı, huysuz, gururlu oluşuna, âilesinin kendisinden istifade etmediğine işaret etti.)
İkincisi (kötüleyerek): “Ben kocamın haberini ifşâ etmek istemem, çünkü korkarım. Eğer anmaya başlarsam, irili ufaklı her şeyini söyleyip bırakmam gerekir (bu ise kolay değildir).” dedi. (Bu sözü ile kocasının çok kötü olduğuna işaret etti.)
Üçüncüsü (kötüleyerek): “Benim kocam uzun boyludur. Konuşursam boşanırım, susarsam muallakta bırakılırım.” (Bu da kocasının akılca kıt olduğunu belirtmek istedi.)
Dördüncüsü (överek): “Kocam Tihâme gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuktur. Ne korkulur, ne de usanılır.” dedi.
Beşincisi: “Benim kocam içeri girince pars, dışarı çıkınca arslan gibidir. Bana emniyet ettiği için, bıraktığı (ev işlerinde hesap) sormaz.” dedi.
Altıncısı: “Kocam yediği zaman çok yer, içtiği zaman sömürür, yattığı zaman sarınır. Benim kederimi anlamak için (elbiseme) elini sokmaz.” (Bu da kocasının kendisiyle ilgilenmediğini, yiyip içmekten başka bir şey düşünmediğini söylemek istedi.)
Yedincisi: “Kocam tohumsuzdur. Her dert onundur (vücudunda çeşitli hastalıklar vardır). Başımı yarar, vücudumu yaralar (bunları yapmak için) herşeyi toplar, (her eline geçeni kullanır, vurur.)” dedi.
Sekizincisi: “Kocamın vücuduna dokunmak tavşana dokunmak gibidir. Güzel kokulu bitki gibi hoş kokar.” dedi.
Dokuzuncusu: “Kocamın direği yüksektir (evi rahattır). Kılıcının kını uzundur (boylu posludur). Ocağının külü çoktur, evi meclise yakındır (misafirperver) bir adamdır.” dedi.
Onuncusu: “Kocam Mâlik’tir, amma ne Mâlik! Artık akıl ve hayalinizden geçen her hayra mâliktir. Onun çok devesi vardır. Develerin çökecek yerleri çok, yaylakları azdır. Çalgı sesini duydular mı helâk olacaklarını (kesileceklerini) anlarlar.”
Onbirincisi: “Kocam Ebu Zerr’dir. Amma ne Ebu Zerr’dir! Anlatayım: Kulaklarımı ziynetlerle doldurdu, pazularımı yağla tombullaştırdı. Beni sevindirdi, hoşnut kıldı. Benim de gönlüm ferah oldu, kendimi bahtiyar ve yüce bildim. O beni Şıkk denen bir dağ kenarında bir miktar davarla geçinen bir âilenin kızı olarak buldu. Beni atları kişneyen, develeri böğüren, ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan müreffeh ve mesut bir âileye kattı. Ben onun yanında söz sahibiyim, hiç azarlanmıyorum. Akşam yatarım, sabaha kadar uyurum. Doya doya süt içerim.
Ebu Zerr’in annesi de var, ümmü Ebu Zerr. Amma o ne annedir! Anbarları büyük, hararları iri, evi geniştir.
Ebu Zerr’in oğlu da var. Amma ne nezaketli gençtir o! Onun yattığı yer, kılıcı çekilmiş kın gibidir. Onu dört aylık bir kuzunun tek budu doyurur (az yer).
Ebu Zerr’in bir de kızı var. Amma o ne terbiyelidir! Babasına itaatkârdır, anasına da itaatkârdır. Vücudu elbisesini doldurur, kuma ve akranlarını çatlatır.
Ebu Zerr’in bir de câriyesi var. O ne sadakatli, ne iyi bir câriyedir! Âile sırrını kimseye söylemez, evimizin azığını aslâ döküp saçmaz, israf etmez. Evimizde çerçöp bırakmaz, temiz tutar. Namusludur eve kir getirmez, evimizi kuş yuvasına çevirmez.
Bir gün Ebu Zerr evden çıktı. Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için çalkalanmakta idi. Bir kadına rastladı. Kadının beraberinde pars gibi çevik iki çocuğu vardı. Böğrünün altındaki iki nar tanesi ile oynuyorlardı. Kocam onu sevmiş olacak ki hemen beni boşayıp onunla nikâhlandı. Ondan sonra ben de şeref sahibi bir adamla evlendim. O da güzel ata binerdi. Eline hattî mızrağını alır, evime birçok develer getirir, her hayvandan bana bir çift verirdi. Bu kocam da bana: ‘Ey Ümmü Zerr! Ye, iç ve akrabalarına ihsanda bulun!’ derdi. Buna rağmen ben bu ikinci kocamın bana verdiklerinin hepsini bir araya toplasam, Ebu Zerr’in en küçük kabını doldurmaz.”
Hadis-i şerif’i rivâyet eden Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz der ki:
Resululah -sallallahu aleyhi ve sellem-bana:
“Ey Âişe! Ben sana Ümmü Zerr’e nisbetle Ebu Zerr gibiyim. (Şu kadar var ki Ebu Zerr Ümmü Zerr’i boşamıştır, ben seni boşamadım, beraber yaşayacağız).” buyurdu. (Buhârî, Nikâh: 82 - Müslim: 2448 - Tirmizî - Nesâî)
Rivâyete göre bu konuşma câhiliye döneminde olmuştur. Kadınlar söze başlarken kocalarına âit bildiklerini noksansız söyleyeceklerine dâir söz vermişlerdir.
Ulemâ bu Hadis-i şerif’ten bazı faydalar çıkarmışlardır.
Şöyle ki:
Kadınlara iyi muamelede bulunmak gerekir. Onlara gösterilecek yakınlık, mübah meseleler çerçevesinde sohbet etmek, şakalaşmak, bu iyi muamelenin bir parçasıdır.
Erkek hanımı ile şakalaşmalı, kendisine sevdiğini ihsas etmeli, hatta söylemelidir.
Hadis-i şerif’te malla övünmek yasaklanmakta, dini meselelerdeki faziletin söylenmesinin câiz olduğu beyan edilmektedir.
Kadın, kocasının kendisine yaptığı iyilikleri zikredebilir.
Eski ümmetlerden ibretli temsiller anlatılabilir.
Ruhları hafifletmek, gönülleri neşelendirmek maksadıyla bir kısım nükteli hikayeler, nezih fıkralar anlatılabilir.
Kadınların, kocalarına sâdık ve vefâkâr olmaya, nazarlarını onlara hasredip, iyiliklerine şükranda bulunmaya teşvik vardır.
Ümmü Zerr, ikinci kocasının elinden geldiğince kendisine iyilik yapıp ikramlarda bulunduğunu itiraf etmesine rağmen, ilk göz ağrısı olan kocasını unutmamaktadır.
Sevgi kusuru örtmeye, görmemeye sevketmektedir. Nitekim Ümmü Zerr önceki kocasının kendisini boşamış olmak gibi ciddi bir kötülüğüne rağmen, sevgisi sebebiyle hâlâ faziletini söylemektedir.
Kişiyi yüzüne karşı methetmek câizdir, yeter ki şımarıp fesada uğramayacağından emin olsunlar.
Hadis-i şerif, konuştukları zaman kadınların çoğunun kocalarından söz ettiklerine delildir.
Sözümüzü bir Hadis-i şerif’le bitirelim:
“Bir mümin erkek, bir mümin kadına buğzetmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir.” (Müslim: 1469)