Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KISAS-I ENBİYA ALEYHİMÜSSELÂM - Hazret-i Lokman Aleyhisselâm (1) - Ömer Öngüt
Hazret-i Lokman Aleyhisselâm (1)
KISAS-I ENBİYA ALEYHİMÜSSELÂM
Dizi Yazı - Kısas-ı Enbiya
1 Eylül 2001

 

KISAS-I ENBİYA ALEYHİMÜSSELÂM

Hazret-i Lokman Aleyhisselâm (1)

 

Hikmet ve Şükür:

Allah-u Teâlâ’nın sevdiği ve seçtiği kullarından bir zat olan Lokman Aleyhisselâm, “Hikmet” ile ün yapmıştır.

Âyet-i kerime’de:

“Andolsun ki biz Lokman’a Allah’a şükretmesi için hikmet verdik.” buyuruluyor. (Lokman: 12)

Mübarek isminin geçtiği sureye de Lokman Sûre-i şerif’i denilmiştir.

Hikmet öyle bir nurdur ki, insanı marifetullaha nâil eder.

Kendisine hikmet verilen kimse; hem ilim hem de amel olarak bunun şükrünü yerine getirmelidir. Bu şükrün ilmi değeri, her şeyden önce o hikmetin Allah-u Teâlâ tarafından kendisine bir ikram ve ihsan olduğunu bilerek O’nu şirkten münezzeh tutmaktır. Kalbin şükrü marifetullah, lisanın şükrü hamd ve senâ, uzuvların şükrü ibadettir. Hamd ve senâ şükrün başıdır, şükrü de içine alır.

Şükredenin şükrü Allah-u Teâlâ’ya değil kendisine fayda sağlar. Çünkü O her şeyden müstağnidir, bizatihî hamde lâyıktır.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Kim şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur.” (Lokman: 12)

Şükretmekle, nâil olunan nimetin hakkı edâ edildiği gibi; şükür, nimetin devâmına ve artmasına da sebeptir. Bunun içindir ki şükreden kimse, şükürden istifade eden kimsedir.

Ve fakat bir kimse verilen nimetlere şükretmezse, bununla kalmayıp küfrân-ı nimette bulunursa, onun da zararı kendisine aittir.

Âyet-i kerime’de:

“Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah hiç bir şeye muhtaç değildir, övülmeye lâyık olandır.” buyuruluyor. (Lokman: 12)

Birisi O’nu övsün övmesin, isterse yaratıklardan hiç birisi O’na hamdetmesin, bütün yeryüzü halkı toptan nankörlük etmiş olsun; bu durum O’na hiç bir şekilde herhangi bir noksanlık getirmez. Zira O hamdedilmesi gereken Allah’tır, herkesten gani ve zâtında mahmuddur, bizzat övgüye lâyıktır, hiç kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur. Kullarının bütün şükürlerinden haberdardır.

 

Öğütler:

Çok sükut eden, çok düşünen, derin bakışlı bir zât olan Lokman Aleyhisselâm; çok az konuşur, konuştuğu zaman gönüllere nüfuz edecek şekilde hikmetli konuşurdu. Bir başkasının tekrarlanmasını istediği ve söylemiş olduğu hikmet dışında, konuşmuş olduğu bir sözü tekrar etmezdi.

Diğer peygamber kardeşleri gibi bir edeb nümunesi idi. Tükürdüğünü, burnunu temizlediğini, abes şeylerle meşgul olduğunu ve güldüğünü hiç gören olmadı. Gündüzleri hiç bir şekilde uyumazdı.

Allah-u Teâlâ onun oğlu için yapmış olduğu yol gösterici nasihat ve vasiyetlerinden bir kısmını Lokman Sûre-i şerif’inde anmak suretiyle hem kadrini yüceltmiş, hem de onun lisanından kıyamete kadar gelecek olan müminlere, uymaları gereken öğütlerde bulunmuştur.

 

Şirk ve Zulüm:

Lokman Aleyhisselâm kendisine insanların en sevimlisi olan oğluna vasiyette bulunmuş, şirkin büyük bir zulüm olduğunu hatırlatarak sözlerine başlamıştır:

“Oğulcuğum! Allah’a şirk koşma, doğrusu şirk koşmak çok büyük bir zulümdür.” (Lokman: 13)

Zulüm; adaletsizce davranmak, bir şeyi hakkından mahrum etmek, vazifeyi ehil olmayana vermek demektir. Allah-u Teâlâ’ya ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür. Çünkü o kimse yaratılışında, zâhir ve bâtın her türlü nimetlerle rızıklanışında hiç bir ortaklığı bulunmayan varlıkları; kendisini yoktan yaratan ve kendi mülkünde yaşatan Allah-u Teâlâ’ya ortak koşmaktadır. Bundan daha büyük adaletsizlik, bundan büyük zulüm olamaz.

Bu zulümün cezası olarak da:

“Onların çoğu iman etmişlerdir, fakat müşrik olarak yaşarlar.” (Yusuf: 106)

Âyet-i kerime’si mucibince müşrik olarak yaşamaktadır.

Abdullah İbn-i Mesud -radiyallahu anh- den rivayet edildiğine göre:

“İman edip de imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte emniyet onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.” (En’am: 82)

Âyet-i kerime’si nazil olduğu zaman, bu Ashâb-ı kiram (r.a.) Hazerâtına çok ağır gelmişti. “Hangimiz imanını zulümle karıştırmaz ki!” dediler.

Resulullah (s.a.v) Efendimiz “Bu sizin söylediğiniz gibi değildir. Lokman’ın ‘Oğulcuğum! Allah’a şirk koşma, doğrusu şirk koşmak çok büyük bir zulümdür.’ dediğini işitmiyor musunuz?” buyurdu. (Müslim)

 

İman-ı Kâmil:

Lokman Aleyhisselâm oğluna Allah-u Teâlâ’yı tanıtmaya çalıştı. En gizli halleri bilmenin O’na mahsus olduğunu; zahir ve batın, büyük ve küçük hiç bir hadisenin, hiç bir haberin O’ndan gizli kalamayacağını; ezeli ve ebedi ilmi ile, olmuş ve olacak her şeyi en iyi şekilde bildiğini; iyilik yapanları mükâfatlandıracağını, kötülük yapanları cezalandıracağını hatırlatarak şöyle buyurdu:

“Oğulcuğum! Yapılan iyi veya kötü bir iş hardal tanesi ağırlığınca da olsa, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu mutlaka çıkarır. Şüphesiz ki Allah Lâtif’tir, her şeyden haberdardır.” (Lokman: 16)

Bu bilgi ve iman insanın hayatını düzene sokar, iç ve dış dünyasını tanzim ettirir. Kişi attığı her adıma, ağzından çıkan her söze dikkat eder.

Nitekim diğer Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:

“Biz kıyamet günü adalet terazileri kuracağız. Hiç bir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan bir iyilik hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir tartıya koyarız.

Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ: 47)

“Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun mükâfatını görür.

Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun cezasını görür.” (Zilzal: 7-8)

 

Namaz:

Lokman Aleyhisselâm oğlunu şirkten sakındırıp, azamet-i ilâhinin her şeye tesirini, ilminin her şeyi ihata ettiğini beyan ettikten sonra; Rabb’ine ibadet etmesini, O’na şükretmenin ve kulluk vazifesini yerine getirmenin ilk basamağı kabul edilen namazı kılmasını tavsiye etti:

“Oğulcuğum! Namazı kıl!” buyurdu. (Lokman: 17)

Kalpleri tenvir, ruhları tasfiye eden namaz; yalnız ümmet-i Muhammed’e değil, geçmiş ümmetlerin hepsine de farz kılınmıştı. Şu kadar var ki, keyfiyetleri başka başkadır.


  Önceki Sonraki