Taif’te yazılmış ve latif mânâlarla bezenmiş olan iltifat dolu mektubunuzu şükranla elime alıp minnet diliyle okudum. O temiz tabirlerin güzellik ve inceliğine, o yüce taltiflerin nefisliğine bayıldım ve zevk duydum. Safâ ve neşe buldum. Okudukça okudum. Doymadım, doyamadım. Zemzem suyunu ihsan eden Hazret-i Allah, anber yazılı kaleminize kevser saçtırsın. Kürsî sahibi olan Mevlâm kalbinizi Arşu’r-Rahmân eylesin. Sırların emanet edildiği, nurların muhafaza edildiği bir yer eylesin, âmin. Sevgili beyim, bâtınımın derinliklerinden kaynayan ve kalemin ucundan akan bu hâlis duâma bakınız. Lütfen bakınız ne yüce bir duâdır. Ne ulvi bir dâvâdır.
Bildiğiniz gibi insan, kâmil bir mümin, yani faziletli bir veli olmadıkça kalbi Arşu’r-Rahmân olamaz. Sayısız tecrübe ve pek çok hizmet ile doğruluk ve ehliyetini isbat etmedikçe sırların emânet edileceği bir kimse de olamaz. Nübüvvetin aydınlık güneşinin nurlu şeriat ve tarikatıyla aydınlanmadıkça nur mahzeni olamaz. Bu yüce duâyı ilham eden Hazret-i Allah -celle celalüh- devletli zâtınızı iki cihanda mesud, lütufların peşpeşe gelmesiyle her akşam ve seher vaktinde bahtiyar eylesin. Rabbim, kolaylaştır, zorlaştırma! Hayırla ikmal et! Duâmı tasvir ve bu suretle içimde olanı arzettikten sonra ifade olunur ki, hamdolsun afiyetimiz kemâl üzeredir. Cemâlinizden ayrı olmaktan başka sıkıntı verecek bir hâlimiz yoktur.
Ali ve Mehmed duâcılarınızla beraber tazimlerimizi arzeder, afiyetinizin devamını Yüce Mevlâm Hazretlerinden dileriz. Ve’s-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh.