Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
MUHTELİF MEVZULARDA MÜHİM HADİS-İ ŞERİF'LER - İbretli Bir Rüya - Ömer Öngüt
İbretli Bir Rüya
MUHTELİF MEVZULARDA MÜHİM HADİS-İ ŞERİF'LER
Hadis-i Şerif'ler
1 Temmuz 2001

 

Muhtelif Mevzularda
MÜHİM HADİS-İ ŞERİF'LER

 

İbretli Bir Rüya

Hadis-i şerif’lere göre rüya-i sâliha, peygamberliğin kırkaltı cüzünden bir parçadır ve mümin için müjdedir. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize vahiy yoluyla ileride olacak bazı şeyler haber verildiği gibi; bir mümine de rüya vasıtasıyla ileride olacak bazı hadiseler işaret olunur.

“Dünya hayatında da ahirette de onlar için müjdeler vardır.” (Yunus: 64)

Âyet-i kerime’sinde geçen “Müjde”yi Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, müminler tarafından görülen veya bir mümin hakkında başka bir mümin tarafından görülen rüyâ-i sâliha olarak tefsir etmişlerdir.

Ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtına sık sık rüya sordukları gibi, bazı zamanlar da kendi gördükleri rüyaları anlatır ve tabir ederlerdi.

Ashâb-ı kiram’dan İbn-i Zeml el-Cühenî -radiyallahu anh- anlatıyor:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sabah namazını kıldırdıktan sonra ayağı üstü geri dönerek tesbih ve istiğfarda bulunur, sonra yüzünü insanlara dönerdi ve: “Sizden bir rüya gören var mı?” diye sorardı. O, rüyalara itibar ederdi. Bir defasında yine sordu.“Ben gördüm yâ Resulellah!” dedim.

Buyurdu ki:

“Hayır bulursun, şerden korunursun. Bizim için hayırdır, düşmanlarımız için şerdir. Hamd âlemlerin Rabbi olah Allah’a mahsustur. Anlat bakalım rüyanı.”

Dedim ki:

“Ben insanların rahat, kolay, düz ve geniş bir yolda toplanmış olduklarını gördüm. İnsanlar yolun ortasına yayılmışlardı. Onlar bu durumda iken bir de baktım ki o yol bir tepeye çıkıyor. Gözüm onun gibisini hiç görmemişti. Yol pırıl pırıl parlıyordu. Çeşit çeşit bitkilerden su damlıyordu. Sanki ben bir bölük atlıya rastlamıştım. Bu yolun ilk kısmındaki tepeye çıkınca tekbir getirdiler, sonra kafilelerini yola saldılar, sağa sola bakmadılar. Sanki ben onlara bakıyordum da onlar dağılıyorlardı.

Sonra ikinci kafile geldi. Bunlar onlardan kat kat fazlaydılar. Tepeye çıkınca tekbir getirdiler. Sonra kafilelerini yola saldılar. Onlardan kimisi bineğini otlatıyor, kimisi de ot alıyordu. Onlar da bu şekilde geçip gittiler.

Sonra insanlardan büyük bir kitle geldi. Onlar da tepeye çıkınca tekbir getirdiler ve: ‘Bu konakların en iyisi!’ dediler. Ben onlara bakıyordum, sanki sağa sola dönüyorlardı. Ben bu durumu görünce yola koyuldum ve nihayet tepenin sonuna vardığımda bir de ne göreyim? Yâ Resulellah! Sen bir minberin üzerindesin. Minberin yedi basamağı var, sen basamakların en üstündesin.

Sağında parmakları sert, burnunun üstü kalkık, ortası eğik bir adam vardı. O konuşunca yüceliyor ve insanları uzunlukta geçiyordu. Solunda ise mütevâzi parlak yüzlü birisi vardı. Sanki su ile yıkanmış gibi saçının siyahlığı belirmişti. O konuşunca siz ona ikram için kulak veriyordunuz.

Bu adamın da önünde yaşlı bir adam vardı. Hem yaratılış, hem de ilim bakımından insanlar içerisinde sana en çok benzeyeni idi. Hepimiz onu seviyor ve istiyorduk.

Bir de baktım ki onun önünde bir yaşlı dişi deve var. Ve sen yâ Resulellah, sanki onu kaldırır gibiydin.”

Resulullah Aleyhisselâm’ın bir süre rengi uçtu, sonra sevinç alâmetleri belirdi.

Buyurdu ki:

“Kolay, rahat ve geniş yol, işte sizin üzerine götürüldüğünüz ve üstünde bulunduğunuz hidayet yoludur. Görmüş olduğun tepe dünyadır. Ben ve Ashâb’ım onun üzerinden geçtik. Ne ondan bize birşey dokundu, ne de bizden ona. Biz ona varmadık, o da bize gelmedi.

Sonra bizim ardımızdan ikinci kâfile geldi, onlar bizden kat kat fazlaydılar. Onlardan bir kısmı bineğini yayıyor, bir kısmı da ot alıyordu. Onlar da bu şekilde kurtuldular. Sonra insanların büyük bir kısmı geldi ve tepede sağa sola dağıldılar.

‘Biz Allah içiniz ve muhakkak ki yine O’na döneceğiz.’

Sana gelince; sen doğru bir yolda yürüdün. Bana ulaşıncaya kadar bu yoldan ayrılmayacaksın. Üzerinde yedi basamak bulunan ve benim de en üst basamakta yer aldığım minbere gelince, o yedibin senedir. Ben onun sonundaki bindeyim. Sağımda gördüğün eli sert kişi Musa Aleyhisselâm’dır. Konuştuğu zaman Allah’ın kendisine lütfettiği konuşma gücü ile insanlardan üste çıkar. Solumda gördüğün mütevâzi ve parlak yüzlü kişi ise Meryem oğlu İsa Aleyhisselâm’dır. Allah kendisine ikramda bulunduğu için biz de ona ikram ederiz.

İnsanlar arasında yüzü ve yaratılışı bana en çok benzeyen kişi olarak gördüğün insana gelince, o atamız İbrahim Aleyhisselâm’dır. Hepimiz onu imam edinir ve ona uyarız.

Gördüğün dişi deveye ve benim onu kovalamama gelince; bu, kıyamettir. Bizim üzerimize kopacaktır. Benden sonra bir peygamber yoktur.”

Resulullah Aleyhisselâm bundan sonra hiçbir kimseye rüyasını sormadı. Ancak kişi gelip kendiliğinden anlatırsa onu tabir ederdi. (Beyhakî)