Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KISAS-I ENBİYA Aleyhimüsselâm - Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm (6) - Ömer Öngüt
Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm (6)
KISAS-I ENBİYA Aleyhimüsselâm
Dizi Yazı - Kısas-ı Enbiya
1 Haziran 2001

 

KISAS-I ENBİYA Aleyhimüsselâm

Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm (6)

 

Belkıs Huzurda:

Uzun bir yolculuktan sonra nihayet Sebe heyeti Kudüs’e geldiler. Belkıs, beraberindekilerle birlikte huzura çıktı.

Süleyman Aleyhisselâm, ilâveler ve eksiltmeler yapılarak değiştirilmiş haliyle tahtını ona gösterdi ve:

“Senin tahtın böyle miydi?” diye sordu. (Neml: 42)

Melike gerçekten akıllı bir kadındı. Her ne kadar tanınmayacak hale getirilmişse bile, tahtında gördüğü izler göz âşinalığı yaptı, tanır gibi oldu. Bir de aradaki mesafenin uzaklığını, kilitli ve bekçilerle muhafazalı bir yerde bırakıp geldiğini göz önüne getirdi. Âni bir bocalama geçirdi. Odur dese belki değildir, değildir dese belki odur. Ne reddetti ne de doğruladı. Kesin bir şey söylemedi.

“Tıpkı o!” demek mecburiyetinde kaldı. (Neml: 42)

İyice düşündükten sonra, tahtın kendi tahtı olduğuna, tahtın orada hazır bulundurulmasının Süleyman Aleyhisselâm’ın mucizelerinden bir mucize olduğuna kesin kanaatı hasıl oldu.

Ve şöyle söyledi:

“Zaten bize daha önce bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik.” (Neml: 42)

Çünkü Belkıs’ın o zamana kadar hakikati araştırıcı bazı müşahadeleri olmuştu. Mektubu bir kuşun getirişi, hediyelerin kabul edilmeyişi, diğer görülen ve işitilenler... hep edindikleri bu bilgiyi kendilerine sağlamış bulunuyordu.

Bunun içindir ki Süleyman Aleyhisselâm’ın nübüvvetini tasdik ederek ona teslim olmayı lüzumlu gördüler.

Gecikmelerinin sebebini ise Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle beyan buyuruyor:

“Onu, Allah’tan başka taptığı şeyler alıkoymuştu. Çünkü kendisi kâfir bir kavimdendi.” (Neml: 43)

Süleyman Aleyhisselâm ile karşılaşır karşılaşmaz, Hakk’ı tanıdı, hakikati gördü ve böylece aradaki engel de ortadan kalkmış oldu.

 

Billur Köşk:

Süleyman Aleyhisselâm, Belkıs gelmeden önce büyük bir köşk inşâ ettirmişti. Salon kısmı suyun üzerine oturtulmuş, içine balık ve diğer bazı deniz hayvanları konulmuş, üzeri de şeffaf cam ile döşenmişti. O ince cam tabaka, adeta bir su havuzu gibi görünüyordu. Bu durumu bilmeyip de âniden görenlere, içi su dolu bir havuz intibaını verecek bir güzellikte idi.

Belkıs köşke dâvet edildiğinde salondan geçerken zeminin şeffaf bir madde olduğunu farkedemedi. Suya girip de karşıya geçeceğini sandı, ıslanmasın diye de eteklerini toplamaya başladı.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Ona ‘Köşke gir!’ denildi. Köşkü görünce zeminini derin bir su sandı ve eteğini çekti.” (Neml: 44)

Burası öyle ince bir sanat mimarisi idi ki, Belkıs suya girmekte olduğundan şüphe dahi etmemişti.

Süleyman Aleyhisselâm duruma müdahale etti.

“Bu billurdan yapılmış, şeffaf bir zemindir.” buyurdu. (Neml: 44)

Böyle bir manzarayı göstermiş olması, onun için uyanma vesilesi olmuştu. Buradaki asıl gücün Kudretullah olduğunu kavradı.

Dergâh-ı ulûhiyete iltica ederek şöyle duâ etti:

“Ey Rabbim! Gerçekten ben zulmettim. Süleyman’la beraber onun maiyetinde âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.” (Neml: 44)

Belkıs ile birlikte kavmi de müslüman oldular, güneşe tapınmak gibi bir sapıklıktan kurtuldular.

Süleyman Aleyhisselâm onunla izdivaç yapmış, memleketine yine hükümdar olarak göndermişti.

Belkıs’ın iman edip memleketine dönmesinden hemen sonra, şarktan ve garptan birçok hükümdarlar Kudüs’e gelerek Süleyman Aleyhisselâm’a biat ettiler, bağlılıklarını dile getirdiler.

 

At Sevgisi:

Süleyman Aleyhisselâm’ın sahip olduğu soylu atlar da, Allah-u Teâlâ’nın ona ikramda ve ihsanda bulunduğu nimetlerdendir. Dururken sakin, koşarken de hızlı koşan atların kendisine arzedilmesini isterdi.

Yine bir gün akşam üzeriydi. Atların, huzuruna getirilmesini emretti.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Ona bir akşamüstü, üç ayağının üzerine durup bir ayağını tırnağının üzerine diken, çalımlı safkan koşu atları sunulmuştu.” (Sad: 31)

Bu, atların en güzel duruş şeklidir.

Süleyman Aleyhisselâm onları çok sever ve bizzat ilgilenirdi. Onun bu sevgisi nefsani değildi. Onlara Allah-u Teâlâ’nın mümtaz vasıflarla yarattığı bir mahlûk nazarı ile bakardı.

Her beyanı, her hal ve ahvali insanlara bir numune, bir ders olan peygamber şöyle buyurdu:

“Ben mal sevgisini Rabbimi anmama vesile olduğu için tercih ettim.” (Sad: 32)

Atlar önünden geçmeye başladılar. Onlara bakıp dururken, Âyet-i kerime’de buyurulduğu üzere:

“Tâ ki toz perdesi altında gözden kayboldular.” (Sad: 32)

Fakat atlara olan sevgisinden dolayı onlara doyamadı.

“Onları bana getirin!” buyurdu. (Sad: 33)

Getirdiklerinde her birini sevmeye, vücutlarını sıvazlamaya başladı.

Âyet-i kerime’de:

“Bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.” buyuruluyor. (Sad: 33)

At, Allah-u Teâlâ’nın Kuran-ı kerim’de üzerlerine yemin ettiği yaratıklarındandır.

Âyet-i kerime’sinde:

“Andolsun o koştukça koşanlara!” buyuruyor. (Âdiyat: 1)

 

Süleyman Aleyhisselâm’ın İmtihanı:

İnsanoğlunun ömrü imtihanlarla, ibtilâlarla doludur. Kişi dinine bağlılıkta samimi olduğu nisbette imtihanlarla karşılaşır. En şiddetli ibtilâlar peygamberlere gelir, sonra diğer müminlere gelir.

Allah-u Teâlâ Süleyman kuluna bir ibtilâ vererek bir ara hükümdarlığını zaafa uğratmıştı.

Âyet-i kerime’sinde:

“Andolsun ki biz Süleyman’ı bir imtihandan geçirdik.” buyuruyor. (Sad: 34)

Buhari’nin Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet ettiği bir Hadis-i şerif’e göre, Süleyman Aleyhisselâm bir gün “Bu gece yetmiş karımı dolaşacağım, her biri Allah yolunda cihad edecek bir asker doğuracaktır.” dedi. “İnşaallah” demediği için, hiçbirisi hamile kalmadı, yalnız bir tanesi eksik bir çocuk dünyaya getirdi.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu beyanlarından sonra şöyle buyurmuşlardır:

“Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Süleyman “inşaallah” demiş olsaydı, hepsi de Allah yolunda cihad eden mücahidleri doğururlardı.” (Buharî)

Yarım insan suretindeki bir çocuk getirilip tahtın üzerinde Süleyman Aleyhisselâm’ın kucağına verilince hemen secdeye kapandı.

Âyet-i kerime’de:

“Tahtının üstüne bir ceset atıverdik. Sonra o yine eski haline döndü.” buyuruluyor. (Sad: 34)

Sonuçta Allah-u Teâlâ’ya yönelmiş, Allah-u Teâlâ onu bağışlamıştır.


  Önceki Sonraki