Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KISAS-I ENBİYA Aleyhimüsselâm - Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm (4) - Ömer Öngüt
Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm (4)
KISAS-I ENBİYA Aleyhimüsselâm
Dizi Yazı - Kısas-ı Enbiya
1 Nisan 2001

 

KISAS-I ENBİYA Aleyhimüsselâm

Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm (4)

 

Kuş İken Kuş Bile

Hüdhüd, Sebeliler'in sarayını tetkik ettiği gibi inançlarını da tetkik etmişti.

Bu hususta da şu bilgileri verdi:

"Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm.

Şeytan kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yola gelip hidayete giremiyorlar." (Neml: 24)

Sebeliler güneşe tapmayı esas alan bir dine mensup idiler. Şeytan onları yoldan öyle bir çıkarmıştı ki, maddi ve manevi bütün güçlerini dünya nimetlerini elde etmek ve daha müreffeh bir hayat yaşamak uğrunda harcıyorlardı. Ahireti tamamen unutmuşlardı.

Halbuki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"Gece ve gündüz, güneş ve ay O'nun varlığının alâmetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin." (Fussilet: 37)

Hüdhüd sözlerine devam etti:

"Göklerde ve yerde gizlenenleri açığa çıkaran, gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilen Allah'a secde etmeleri gerekmez miydi?" (Neml: 25)

"O Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur, büyük arşın sahibidir." (Neml: 26)

Bu mübarek kuşun böyle bir ilim ve irfana sahip olması Süleyman Aleyhisselâm için bir mucizedir. Görülüyor ki Allah-u Teâlâ dilediği mahlûkuna dilediği ilmi ve marifeti ilham etmektedir.

Süleyman Aleyhisselâm Hüdhüd'ün sözlerini dinledi. "Kesin bir haber" demesini yeterli bulmayarak tetkikine lüzum gördü.

"Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız!" buyurdu. (Neml: 27)

Allah-u Teâlâ'yı bırakıp da güneşe tapan insanların bulunduğuna dair getirilen bu haber Süleyman Aleyhisselâm için çok mühim olması sebebiyle bizzat ilgilendi. İşin hakikatını meydana çıkarmak için Hüdhüd'e bir mektup verip bahsettiği kadın hükümdara götürmesini, bir yerden gizlice durumlarını gözetleyerek verecekleri cevabı dinlemesini emretti:

"Şu mektubumu götür, onlara at! Sonra bir yana çekil de, ne neticeye varacaklar bir bak!" (Neml: 28)

Hüdhüd bu muazzez mektubu alarak süratle Sebe memleketine doğru uçtu, melikenin sarayına girerek mektubu görüp alabileceği bir yere bıraktı. Daha sonra da olup bitenleri gözlemeye başladı.

 

Belkıs:

Hüdhüd'ün haber verdiği hükümdar, Belkıs adında bir kadın idi. Babası Şerahil, hükümdar soyundan bir kimse olup, kendisinin oğlu olmadığı için, ölümünden sonra kızı tahta oturmuş, Sebe kavmini idare etmeye başlamıştı.

Sebelilerin bulunduğu yer, Yemen'de Sana şehrinin kuzeydoğusunda bulunuyordu. Merkezleri Mârib şehri idi. Ticaretle uğraşıyorlar ve bütün Yemen'e hakim bulunuyorlardı. Ticaretin yanında ziraat da ilerlemişti. Birçok yerlere barajlar kurulmuş, maddi refah çok yüksek bir seviyede idi.

 

İstişare:

Belkıs, Süleyman Aleyhisselâm'ın mektubunu, mührünü açarak okudu. Ferasetiyle, mektubu yazan zatın seçkin bir peygamber, muazzam bir hükümdar olduğunu anladı.

En kısa ve en güzel kelimelerle, son derece beliğ, veciz ve fasih yazılmış olan bu şerefli mektuba tek başına cevap vermek istemedi. Çok mühim durumlarda devlet erkânını toplar, meseleyi müzakere yapar, heyetin istişaresine başvurur, görüşlerini alır, sonra nihai kararı verirdi.

Devletin ileri gelenlerini, müsteşarlarını, vezirlerini topladı.

Onlara dedi ki:

"Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı." (Neml: 29)

Sonra mektubun muhtevasını açıkladı:

"Mektup Süleyman'dandır ve o 'Bismillahirrahmânirrahim.' (ile başlamakta)dır." (Neml: 30)

Süleyman Aleyhisselâm mucizesini izhar buyurmuş ve mektubun sonunda onları imana dâvet etmiştir:

"Bana karşı sakın başkaldırmayın ve müslüman olarak bana gelin!" (Neml: 31)

Belkıs bu hususta onların görüşlerini ve düşüncelerini belirtmelerini istedi ve dedi ki:

"Ey ileri gelenler! Bana bu işimde bir fikir verin. Bilirsiniz ki siz benim yanımda olmadan hiçbir işi kendi başıma kestirip atmam." (Neml: 32)

Belkıs bu beyanı ile hem onların gönüllerini almak, gururlarını okşamak istemiş, hem de fikirlerinden istifade etmek istemişti.

Onların ise üstünlük ve hamaset duyguları kabarmış, teslim olmamak için savaşmak gerekeceğini ifade etmişlerdi.

"Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız." dediler. (Neml: 33)

Bununla beraber "İllâ da savaşalım!" demediler. Savaşsız bir çare bulunursa o fikri kabul edeceklerini belirtir bir şekilde yetkiyi hükümdarlarına havale ettiler.

"Emir senindir, sen emretmene bak!" dediler. (Neml: 33)

Bu kararları ile, eğer melike savaşmak isterse, sayıları, hazırlıkları ve güçleri ile emrinde olduklarını; melikenin maksadı sulh ise onu da tasvip edeceklerini belirtmiş oluyorlardı.

Belkıs buna rağmen içlerindeki hakim fikrin savaşmak olduğunu anlamakta geçikmedi. Kendisi ilerisini düşünen, işlerin varacağı neticeyi kestirebilen bir kadındı. Diğer taraftan mektubu yazan zâtın muazzam kuvvetlere sahip olduğunu, onunla boy ölçüşebilecek durumda bulunmadığını, güçlü bir hükümdarın ordusuyla birlikte üzerlerine gelmesinin mutlak surette aleyhlerine olacağını ve çok tehlikeli sonuçlar doğuracağını, dolayısıyla savaştan mümkün olduğu kadar sakınmak gerekeceğini çok iyi biliyordu.

Bunun içindir ki savaşın, bilhassa mağlup olan tarafa verdiği zararları açıklamak ve böylece onları uyarmak istedi.

"Doğrusu hükümdarlar bir memlekete girdikleri zaman orayı perişan ederler, halkının şerefli kimselerini zelil kılarlar.

İşte bunlar da böyle yaparlar." (Neml: 34)

Belkıs sulh yollarını araştırmanın faydalı olacağına inandığından, son çare olarak, güçlü hükümdara yakışacak hediyeler hazırlayıp göndermeyi kararlaştırdı.

Ve dedi ki:

"Ben onlara bir hediye göndereyim de bir bakayım, elçiler ne ile dönecekler?" (Neml: 35)

Şayet gönderdiği kıymetli hediyeleri kabul ederse, demek ki mesele dünya ile ilgilidir. Eğer kabul etmezse, demek ki mesele bir inanç meselesidir ve bu zat gerçekten peygamberdir. Böylece hem Süleyman Aleyhisselâm'ın kuvvetleri hakkında bilgi elde etmiş olacak, hem de asıl maksadının ne olduğunu öğrenmiş olacaktı. Elçilerin getireceği haberlerin ışığında ne yapılması gerektiğine karar verecekti.


  Önceki Sonraki