Bu defa da oldukça parlak ve gayet mânâlı olan bir kıt’a mektubunuza kavuştuğumdan dolayı kendimi tebrik ile sâdık zâtınıza karşı teşekkür ederim. Oğlunuzun hastalığından, ailevî geçimsizliğe katlanmanın güçlüğünden, tedbirinizle hareket etmeyen azarcıların haksız davranışlarından bahsedip birtakım açıklamalarda bulunmuşsunuz.
Cenâb-ı Hakk’ın kudretine, sevdiği kulları hakkındaki imtihanına, hikmetinin esrarından habersiz olan bazılarıyla bir arada bulundurmasına Türk’ü Arap, Arab’ı Acem’le birlikte yaşatmasına ne demeliyiz. Her ne kadar Musa Aleyhisselâm “O ancak senin aldatmacalı bir imtihanından başka bir şey değildir.” (A’raf: 155) buyurmuştur. Lâkin doğrusu bu gibi tecelliler bu fakir kardeşinize oldukça güzel gözüküyor. “Sevgilinin vurup kırması bile kişi için bir şereftir” sözü akla geliyor. Sevgili her ne kadar ezâ ve cefâ ederse de sevgisinde samimi olan âşık bunları hoş görmelidir. Öyle değil mi ya! Bir gam ve kederden kurtulup rahatlamayı arzu edenler ölümü tercih etmelidirler. Ölmeden evvel ölünüz makamına girmelidirler. Takirat-ı aliyye’de seyr-ü sülûk’a giren müridlerin gayret ve çalışmalarına ve özellikle kabiliyetlerine ve mürşidlerinin de dostluk ve sevgisi ilâve edilirse makamlarının yükseleceği tabiidir. Cenâb-ı Hakk ve Feyyâz-ı Mutlak Hazretlerinin lütuf ve ihsanıyla bir sâlik ölüm makamına kavuşursa her türlü gam ve sıkıntıdan kurtulup “Dikkat edin Allah’ın veli kulları için bir korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.” (Yunus: 62) sırrına mazhar olur.
Mevlâm sizi ve bizi bu yüce makama ulaştırsın.