Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - Vâkıa Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (1) - Ömer Öngüt
Vâkıa Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (1)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Aralık 2000

 

Vâkıa Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (1)

 

Sûre-i Şerif’in Takdimi:

Tamamı Mekke döneminde nâzil olan bu mübarek sûre-i celile; doksanaltı Âyet-i kerime, üçyüz doksansekiz kelime, binyediyüzüç harften teşekkül etmiştir.

İlk Âyet-i kerime’sinde geçen ve: “Büyük hadise” yani “Kıyamet” mânâsına gelen “Vâkıa” kelimesi, bu sûre-i şerif’e isim olmaktadır.

“Vâkıa”, hem bu sûre-i şerif’in adı, hem de konusudur. Kıyametin birgün gelip mutlaka kopacağını haber vererek başlamakta ve ahiret hayatından sahneler gözönüne sermektedir.

“Vâkıa” ile “Rahman” sûre-i şerifleri arasında büyük bir ilgi vardır. İkisinde de cennet ve cehennem sakinleri hakkında bilgi verilmektedir. Her ikisi de aynı hususları ele aldığı için tek bir sûre gibidirler. Birinin sonunun diğerinin başı ile ilişkisi olması dolayısıyla benzer muhtevalara sahiptirler.

 

Fazileti:

Vâkıa sûre-i şerif’inin faziletine dair bazı Hadis-i şerif’ler nakledilmiştir.

Şöyle ki:

Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Vâkıa sûresi zenginlik sûresidir. Onu hem okuyunuz, hem de çocuklarınıza öğretiniz.” (Deylemî)

Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh- ölümle sonuçlanan hastalığa yakalanmıştı, yatağında yatıyordu. Hazret-i Osman -radiyallahu anh- ziyaretine geldiğinde aralarında şöyle bir konuşma geçti:

-Şikâyetin nedendir?

-Günahlarımdan.

-Canın neyi arzuluyor?

-Rabbimin rahmetini.

-Senin için bir doktor getirteyim mi?

-Beni doktor hastalandırdı.

-Sana bir bağış verilmesini emredeyim mi?

-Benim bağışa ihtiyacım yok.

-Senden sonra kızlarının olur.

-Kızlarımın fakirliğe düşeceğinden mi korkuyorsun? Ben kızlarıma emrettim, onlar her gece Vâkıa sûresini okurlar.

Cünkü ben Resulullah Alayhisselâm’ın şöyle buyurduğunu işittim:

“Her gece Vâkıa suresini okuyan kimseye aslâ fakirlik gelmez.” (İbn-i Asâkir)

Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- validemiz:

“Sizden kimse Vâkıa sûresini okumaktan âciz olmasın.” buyurmuşlardır.

 

Muhtevâsı:

Bu mübârek sûre-i şerif kıyamete dâir açıklamalarla, her türlü şüpheyi ortadan kaldıracak ifadelerle başlamakta; yerin sarsıldıkça sarsılacağını, dağların darmadağın olup un ufak olacağını beyan etmektedir.

Daha sonra hesap gününde insanların üç sınıfa ayrılacağını ve herbirinin âkibetlerini; karşılaşacakları nimetleri ve azapları bildirmektedir.

“Mukarreb”lerin büyük bir kısmının geçmişte yaşamış ümmetlerden, bir kısmının da sonrakilerden olduğu; mukarreblerin cennetlerinin vasıfları anlatılmaktadır.

“Ashab-ı yemin” adı verilen müminlerin birçoğunun önceki ümmetlerden, birçoğunun da sonrakilerden olduğu; cennette kavuşacakları nimetler gözler önüne serilmektedir.

“Ashab-ı şimal” adı verilen kâfirlerin ise ne kadar bahtsız oldukları, cehennemde görecekleri azap çeşitleri korkunç bir şekilde beyan edilmekte, dünyadaki durumlarının çirkinliği ortaya konulmakta, yalanlamalarının kendilerini ne kadar alçalttığı açıklanmaktadır.

Öldükten sonra dirilme, mahşere sevk edilme ve hesaba çekilme ile ilgili deliller sıralanmakta; Allah-u Teâlâ’nın azamet ve kudreti bütün açıklığı ile zihinlere yerleştirilmektedir.

Yıldızların yerlerine yemin edilerek kerim olan bu Kur’an’ın, âlemlerin Rabbi tarafından indirildiği, koruma altında olan bir Kitap’ta yazılı olduğu, ancak temizlenmiş ve arınmış olanların ona el sürebileceği, böyle bir yeminin büyük bir yemin olduğu hatırlatılmaktadır.

Nihayet insanları ölüm esnâsındaki bir sahne ile uyarmakta, can çekişen kişinin durumu; mukarreblerin ve sâlihlerin ahiretteki güzel âkibetleri ile kâfirlerin kötü âkibetleri tasvir edilerek sona ermektedir.

 

Kıyamet Hadisesi:

“Vâkıa”; kıyametin isimlerinden bir isimdir. Kıyametin vukuu, yani gerçekleşmesi kesin bir vâkıa olduğu, gelecekte muhakkak surette meydana geleceği için bu isim verilmiştir. Zira Allah-u Teâlâ’ya göre, meydana gelmesi kesin olan bir hadise, gelmiş gibi kabul edilir.

“Kıyamet koptuğu zaman!” (Vâkıa: 1)

Kıyametin kopması, sûra üfürüldüğü zaman olacaktır. İşte bu esnâda hayal bile edilemeyecek, kelimelerle anlatılamayacak, çok korkunç ve dehşet verici şeyler olacaktır.

“Onu yalanlayacak hiç kimse olmaz.” (Vâkıa: 2)

Allah-u Teâlâ kıyametin gerçekleşmesini dilediğinde, onu önleyecek hiç bir engel olmadığı gibi; onun meydana gelişini yalanlayan, bugünkü yalancılar gibi bir tek yalancı bulunmaz. Azabı açık açık görecekleri için artık inkâr edemezler ve çaresizce doğrulamaya mecbur olurlar.

“O alçaltıcı, yükselticidir.” (Vâkıa: 3)

Dünyada iken iman etmeyi kibirlerine yediremeyen, ilâhî buyruklara iltifat etmeyen, ölümden sonra dirilmeyi red ve inkâr eden kimseleri aşağıların aşağısına, esfel-i sâfilin’e düşürür. İsterse onlar kendilerini şerefli ve seçkin kişiler sansınlar.

İman şerefiyle müşerref olan, kulluğun gereğini yerine getiren bahtiyar müminleri ise yücelerin yücesine, a’lâ-i illiyyîne yükseltir.

Şakîleri cehennemin dibine savurup atmak suretiyle alçaltır, said olanları da cennetlerinin yüksek derecelerine kavuşturur. Herkes lâyık olduğu dereceyi bulur.

Bazılarını düşürür alçaltır, bazılarını kaldırır yükseltir. Çünkü görülüyor ki devletleri yıkan ihtilâl gibi büyük hadiseler; nice kimseleri aşağıya düşürmekte, nicelerini de yükseklere kaldırmaktadır.

“Yer şiddetle sarsıldığı zaman.” (Vâkıa: 4)

Kıyamet koptuğu an yer dehşetle sarsılıp yerinden oynar, mevcut düzen alt-üst olur. Zelzele belirli bir bölgeyi değil, bütün yeryüzünü kaplar.

Hayal etmenin bile ürperti vereceği sıkıntılı ve korkulu durumlarla karşı karşıya kalınır.

Nitekim Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:

“Kıyamet saatinin zelzelesi, şüphesiz ki çok büyük bir şeydir.” (Hacc: 1)

Kıyametin numunesi zelzelelerdir. İnsanoğlu zelzeleye karşı koyacak güce sahip değildir, insan böyle bir zamanda aczini idrak eder. Zelzele hiç bir zaman “Ben geliyorum!” demez, bir anda ortalığı harabeye çevirir. Gelmesi ile gitmesi bir olur.

Zelzeleler kıyametin açık bir delilidir, bize büyük kıyameti haber vermektedir.

“Dağlar parçalanıp da toz duman haline geldiği zaman.” (Vâkıa: 5-6)

Dünya nizamının alt-üst olacağı o büyük hadise vuku bulduğunda, dağlar o muhteşem cesametleri ve ağırlıkları ile beraber yerlerinden kopar, havaya kalkar, ufalandıkça ufalanır, toz haline gelir, hallaç pamuğu gibi atılıp dağılır.

Pek korkunç öyle bir hadise yüz gösterir ki, yeryüzü bitkisiz, binasız, boş, düz, kuru bir arazi haline gelir.

Diğer bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor: “Yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır.” (Tâhâ: 106)

Ne iniş ne çıkış, ne girinti ne çıkıntı görülür, yüksek ve alçak hiç bir şey kalmaz.


  Önceki Sonraki