Gönül nûr-i cemâlinden habîbim bir ziyâ ister
Gözüm hâk-i rehinden ey tabîbim tûtiyâ ister
Safâ-yı sineme zulmet veren jeng-i günâhımdır
Aman ey kân-ı ihsân zulmet-i kalbim cilâ ister
Yetiş imdâda ey Şâh-ı Risâlet Rûz-i mahşerde
Ki derd-i bî-devâ-yı ma'siyet senden şifâ ister
Ne âb-ı dîdeden râhat ne âh-ı sîneden imdâd
Benim bâr-ı günâhım lutf-i şâh-i enbiyâ ister
Sarıldım dâmen-i ihsânına ey şâfi-i ümmet
Dahîlek yâ Muhammed hasta cânım bir devâ ister
Gül-i ruhsârına meftûn olanlar şübhesiz sensiz
Ne mülk ü mâl ü câh ister ne de zevk u safâ ister
Nola bir kerre şâd olsun cemâl-i bâ-kemâlinle
Ki kemter bendeniz Es'ad sana olmak fedâ ister
Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün
Hazret-i Peygamber "Habibullah" yani Allahın sevgilisidir, mânevi hastalıkların da doktorudur. Göze sürme çekilince görüş artar. Es'ad Efendi Hazretleri de "Ya Resulallah! Senin bastığın toprağı gözüme sürme yapayım da bakışlarım keskin olsun" diyor.
Hiç kimse, hiç bir nimete, rahmet ve merhamete nâil olamaz. Olursa ancak o Nur'a tâbi olmakla olur. İster dünya ister ahiret, ister zâhir, ister bâtın...
Gönül Allah'ın tecelligâhıdır. Bu sebeple ayna gibidir. Ancak ayna cilâlı olmalı, yani temiz ve saf olmalı ki orada akis görünsün. Peygamberler, insanların gönüllerini temizler, cilâlar onu Allah'a layık hâle getirirler. Gönül karanlığının giderilmesi hususunda Beyazid-i Bestami Hazretleri'nin şu tavsiyesi rivâyet edilir: "Tevbe kökünü istiğfar yaprağı ile karıştırıp, gönül havanına koymalı, tevhid tokmağı ile dövüp insaf eleğinden eleyerek gözyaşı ile hamur etmeli, aşk ateşinde pişirip içine muhabbet-i Muhammediye balından katarak kanaat kaşığı ile gece gündüz yemeli."
Onun âlemlere rahmet oluşu sebebiyledir ki; ümmeti cehennemde ebedî kalıp azap görmekten kurtulacaktır, hasapları bütün ümmetlerden önce görülecek, işledikleri kabahatlere ve diğer hallere diğer peygamberler ve ümmetleri vâkıf olamayacaklardır. Alacakları mükâfatları kat kat olacak cennette nimetlerin en büyüğü olarak Cemâlullah'ı müşâhede edeceklerdir.
Kimde onun muhabbeti varsa onda hayat vardır. Kim ki ona tâbi olursa dünya ve ahiret azabından emin olur.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-e tâbi olmak, yolunda bulunmak, onu malından da hatta canından da fazla sevmek; hem Allah sevgisinin delili ve tezahürü, hem de Allah tarafından sevilmenin sebebidir.
Muhammed'den muhabbet oldu hâsıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl?
Eylemez Mecnun gibi Leylâyı hülyâ gönlümüz
Ol Zelîhâ-yı zamâne düştü şeydâ gönlümüz
Yûsuf-ı hüsnünle sermest olduğum günden beri
Oldu bir Mısr-ı muhabbet seng-i hârâ gönlümüz
Dâne-i hâlin metâf-ı ehl-i aşk olmuş gibi
Eylemiş her kûşesinde nakş u imlâ gönlümüz
Çehre-i gül-pâşin itdikçe tahayyül sînede
Şimdi olmuş adeta bir bag-i rânâ gönlümüz
Mushaf-i hâl ü hatundan feyz-yâb olmak içün
Eylemiş tertîb-i sugrâ ile kübrâ gönlümüz
Itme vâiz nâr-i dûzehden hikâyet dinlemem
Olduğıyçün mazhar-ı esrâr-ı esmâ gönlümüz
Mest-i câm-ı bezm-i vahdet germ-ser Es'ad gibi
Zümre-i rindâne girmiş bâde-peymâ gönlümüz
Fâilâtün / Fâilatün / Fâilatün / Fâilün
Bu beyitte Mısır ve Yusuf kelimeleriyle Hazret-i Yusuf kıssasına telmihte bulunuluyor. Mısır hem malum ülkenin adı, hem de "memleket" demektir.
Erbilî Hazretleri her güzel şeyin başlangıcının aşk olduğunu söylüyor.
Kâbe'nin örtüsü siyahtır ve üzeri ayetlerle, nakışlarla süslüdür. Etrafı da müminlerce tavaf edilir. Sevgilinin yüzündeki siyah ben de hem rengi hem etrafında yazıya benzer ayva tüyleri, hem de âşıkları cezbetmesi, kendine çekmesiyle Kâbeye benzetiliyor.
Mantıkla mukayese yoluyla bir sonuca varırken kullanılan kıyas basamaklarına suğrâ ve kübrâ adı verilir. Buna göre:
Mushafın nokta ve çizgilerine bakmak feyiz verir. (Suğra)
Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in yüzündeki ben ve hatlar mushafın nokta ve çizgileri gibidir. (Kübrâ)
Şu halde, Hazret-i Peygamberin ben ve hatlarına bakmak, mushafa bakmak gibi feyiz verir. (Hüküm)
Hazret-i Kur'an, Peygamber Efendimiz'in mübârek kalbine inzâl buyurulmuştur. Öyle olunca, kalb deryasından yüz aynasına Kur'an'ın in'ikası ve yüzünün mushaf misâli feyz kaynağı olması bedîhîdir.
Her şey, bu arada cehennem de Allah'ın isimlerinin tecellisi ile mevcuttur. Vaiz cehennemden bahsedip duruyor. Halbuki o isimlerin sırlarına mazhar olan aşığın gönlü daha bu âlemde Cenneti de, Cehennemi de nefsinde yaşamaktadır. Vaiz için çok sonra başlayacak bu hayatı âşık şimdiden yaşamaktadır.
Vahdet meclisinden maksat kâlu-belâ'da vaki olan "Elest" meclisidir. Âşık ruhların sarhoşluğu Allah ile bu ilk karşılaşmada başlamış ve hâlâ sürmektedir.