Suriye'de rejiminin devrilmesinden sonra PKK ile mücadelede yeni bir dönüm noktasına gelmiş bulunuyoruz.
Türkiye dış siyasette stratejik bir akılla, askerî ve istihbarî gelişimi sayesinde yıllara sari problemlerini birer birer çözüyor, çözmeye çalışıyor; düşmanlık ve kuşatma girişimlerini akamete uğratmaya gayret ediyor.
Suriye devrimi, Suriye PKK'sının ayaklarının altındaki zemini de kaydırdı. Türkiye PKK'yı Suriye'den çıkartmakta kararlı. Bir yandan da PKK'ya silah bıraktırmaya çalışıyouz, ancak PKK'nın durumu Ermeni'ye ve Yunan'a çok benziyor; Türkiye'yi şeytanlaştırma üzerine kurulu bir ideolojisi var, bu yüzden anlaşmaya yanaşması, silah bırakması çok zor. (Yunanistan, Türkiye bütün gücünü Batı'ya çeker diye Esed'den sonra PKK'nın da yok edilmesinden çok korkuyor. Beklenmedik bir hareket yapabilirler.)
Türkiye 40 yılı aşan terörle mücadele tarihindeki başarılarına Suriye'de bir halka daha eklemek üzere.
Ve fakat dikkat ederseniz bu terör örgütlerini tamamen yok etmekte muvaffak olamadık. Teröristbaşının 15 Şubat 1999'da yakalandığı süreçten sonra olduğu gibi bir müddet sonra yeniden palazlanıyorlar, fitneleri tekrar büyüyor. Terör; kökü sökülüp atılmayan ayrık otunun tekrar büyümesi gibi yeniden ayağa kalkıyor. Bu fitnelerin etkisinde kalanlar Türkiye'de bir çaresizlik vehmediyor.
Halbuki bunun bir çaresi var. Bu da; 15 Temmuz sonrası yapılan FETÖ temizliğini aynı kararlılık ve yöntemle her terörist grubun uzantılarına karşı her daim uygulamakla olur. Terör-fitne-bölücü zihniyete sahip olanların siyaset yapmalarına müsade etmek büyük hata olur.
Dikkat ederseniz terör örgütlerinin tamamen yok edilememesinin iki büyük sebebi var:
Birisi; Türkiye'yi tehdit eden bu terör örgütlerine ABD, İsrail, Avrupa, Rusya, İran ... büyük-küçük birçok devletin verdiği destektir.
Diğeri; bu terör örgütlerinin içimizdeki uzantıları ile yeterli, keskin, kararlı ve topyekün bir mücadelenin yapılamamış olmasıdır. Diğer bütün söylemler ve hareketler bu iki hususun yanında çok tali kalır.
Hatta ikinci saydığımız kararlı mücadele; dış desteği engellemeye yönelik mücadelenin de olmazsa olmazıdır. İçeride terör uzantıları ile kesin ve etkin bir mücadele yapılmayışı dış desteği de büyüten bir etki yapıyor.
Kuzey Irak'ta, Suriye'de terör orduları ile yürütülen mücadelenin aynı azim ve kararlılık ile içeride de yürütülmesi lâzım.
Hatırlarsanız 15 Temmuz darbe teşebbüsü olduğunda FETÖ'ye karşı büyük bir reaksiyon gösterdik. Ordudan, polisten, devletten tespit edilenleri hemen uzaklaştırdık. O günden sonra devletimiz kendisine geldi, büyük işlere imza attı. Ancak sonra bir rehavet oldu, kanunlarımız bu mücadeleye uygun hâle getirilmediği için, toplumsal bilinç ve kararlılıkta da zafiyet yaşadığımız için her kurumda aynı temizlik yapılamadı. Darbe teşebbüsüne fiilen karışmadı diye, FETÖ bağlantısı hukuki normlarla delillendirilemedi diye; etrafındaki herkesin FETÖcü olduğunu bildiği birçok öğretmen, devlet memuru mahkeme kararı ile geri döndü. Soru hırsızlığı dosyaları kapandı. Özellikle üniversitelerde temizlik çok yetersiz kaldı. (Akademisyen atamalarında liyakatsizlik çok yaygın. Bu atamalar merkeze, her branşta oluşturulacak güvenilir bilim adamlarından kurulacak heyetlere bırakılmalıdır. Üniversiteler bir devletin aklıdır, içten içe devleti çürüten bir durum var.)
PKK'nın uzantıları ile mücadelede yaşanan zafiyet daha büyük. Terörden yargılananlar, "PKK sizi tükürüğünde boğar" diyen adamlar aday olup belediye başkanı seçiliyor, sonra kayyum atayacağız vs. diye uğraşıyoruz, taraftarları da ortalığı ateşe veriyor. Mahkeme süreçleri çok yavaş ilerliyor, kanunlar PKKperestlerin siyaset yapmasını engellemekte yetersiz kalıyor. Siyasete, meclise, belediyelere girmelerine fırsat verdiğimiz için teröristi öldürüyoruz ama fitnesini öldüremiyoruz. Hatta daha da büyüyerek karşımıza çıkıyor. Durum öyle bir noktaya geldi ki, iktidara gelmek isteyenler bu terör sempatizanları ile işbirliği yapıyor, devlet düşmanlıklarını, terör destekçiliklerini görmezden geliyor. İstanbul'da baro seçimini kazanacak seviyeye geldiler. Anayasa Mahkemesi bunlara verilen paraların hazineye aktarılmasını durduruyor, terör propagandası mahiyetindeki sloganları ifade özgürlüğü kabul ediyor.
Bizi silah yıkamadı ancak bu zafiyet yıkabilir, büyük zararlar verebilir.
Bir savaş esnasında devlet hemen seferberlik ilan eder, seferberlik kanunlarını uygular. Bugün de savaştayız. Dışişleri Bakanı Kasım ayındaki bir televizyon röportajında bir soru üzerine açıkça "Savaştayım" dedi. Savaştayız ama hâlâ rahat-istirahat devrinde yaşıyormuş gibi hareket ediyoruz, normal günün normlarını uyguluyoruz.
Öncelikle bir zihniyet değişimi ve kararlılık lâzımdır. 15 Temmuz sonrasında yapıldığı gibi bu fitnelere kapılan herkesi devletten, belediyelerden, eğitim sisteminden temizlenmesi lâzım. PKK ile iltisaklı hiçbir kimse belli bir sıkletin üzerinde ticari büyüklüğe ulaşmaması lâzım.
Ve her şeyden önemlisi ihtiyaca göre hukuk ve yöntem lâzım. PKK-FETÖ gibi fitnelerin olduğu, insanların tek başına bu fitnelerle mücadele edemediği bir ortamda, yerel yönetimde olsun, üniversitelerde olsun; merkezî kontrol mekanizmalarının çalıştırılması, devletin gücünü devreye alması bir zorunluluk. Hızlı karar almak, kurumlar arası (hukuk sistemi dahil) koordinasyon kurulları kurmak lâzım, devletin alfabenin bütün harfleri ile parti kurup dolananlardan daha hızlı olması lâzım.
Bu fitnelerle mücadele için kanunlarımızı, bürokratik işleyişlerimizi, alışkanlıklarımızı değiştirmezsek ileriye gidemeyiz, daha büyük tehdit ve tehlikelerle karşılaşabiliriz.
PKK fitnesi; içinde bölücülük, dinden çıkma, terör; hepsini taşıyan bir fitnedir. PKK Kürtlerin FETÖ'südür. Müslüman Kürt'ün imanına tasallut olan bu büyük fitneyi Kürt halkının temsilcisi konumuna getirmeyelim.
"Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür." (Bakara: 191)