"Elhamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn" O öyle bir Allah ki, âlemlerin yaratıcısı ve mürebbisidir. Âlemler maske gibi hükümsüzdür. Çünkü "Ol!" emriyle oluyor, "Öl!" emriyle ölüyor.
Allah-u Teâlâ bu Ãyet-i kerime'nin sırrına kimi mazhar ederse, o bilir ve görür. Kişi Allah-u Teâlâ'nın boyası ile boyandığı zaman husule gelir. En ince sır ilmi, sırların sırlarının özü bu üç noktadadır, mârifetullah ilminin hülâsasıdır. Bu noktayı kavradığınız zaman ilimlerin anahtarını kavramış olacaksınız.
Allah-u Teâlâ İhlâs sûre-i şerif'inde:
"De ki: O Allah birdir, Allah Samed'dir." buyuruyor. (İhlâs: 1-2)
O birdir, O yaratıyor, yarattıkları O'nun içindedir. Siz Hazret-i Allah'a dıştan bakıyorsunuz, ehl-i hakikat ise O'na içten bakıyor. Onlar derler ki "Her şeyi O kuşattı, ben içindeyim." Onlar "Ehad" deyince O'ndan başkasını görmezler.
Farz-ı muhal ki bir bardak var. Bu bardak hükümsüzdür, sahibi içine ne koyarsa, konulan şeyin hükmü olur. O "Samed"dir, her şey O'na muhtaçtır. Çünkü O yaratıyor, O yarattığı için her şey O'na muhtaç.
O sana hayat veriyor, O'nunla kaimsin. Sen ise hâlâ O'nu mülkün içinde zannediyorsun.
Bazı Âyet-i kerime'lerde Allah-u Teâlâ'nın her şeyi yarattığı, bazı Âyet-i kerime'lerde her şeyi kuşattığı, bazı Âyet-i kerime'lerde ise kâinatı donattığı, her şeyin O'na muhtaç olduğu beyan buyuruluyor.
Her görünen şey O'na perdedir.
O Zâhir'dir. Zâhir O amma kimse O'nu görmüyor da perdeyi görüyor. Onu O yaratıyor, her şey O'nunla kaimdir. Sen de O'nunla kaimsin, yarattığı perde de O'nunla kaimdir. İnsanoğlu bunu bilmiyor.
•
Fakir der ki:
"Allah'ım! Beni hükümsüz ve değersiz olarak bulundur."
Hükümsüz ne demek? Hiç hükmü olmayan demek. Hiç hükmü olmayan şey zaten değersiz olur. Hüküm olmadığı zaman O'nun hükmü geçiyor. İlik O oluyor. Aslında hep O. Eğer kişide zerre kadar varlık husule gelirse, bunu söyleyemez ve bunu yapamaz, söylediği zaman riyâ olur. O kadar da incedir.
Hükümsüz; senin bir varlığın vardı, varlığını attın. Artık ikinci bir mevzu orada yaşamaz. İlik O'dur, varlığın zerresi atıldığı zaman, kül olduğu zaman O kalır. Amma bu sözle olmaz. Bu Hakk ile olan bir iştir, ancak ehline mahsustur. Ehli kimdir? Allah-u Teâlâ kimi sevip seçtiyse ve kimde tecelli ettiyse ehli odur. Kişiyi mahviyete sürükleyen işte o tecelliyâttır. Çünkü bir şey görecek ki, ötekisinin hükümsüz olduğu anlaşılacak. Allah-u Teâlâ'nın varlığı başka varlık kabul etmez.
Yine İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri "Mektubat" adlı eserinde şöyle buyurmuşlardır:
"O öyle bir zâttır ki, Uruc (yükselme) makamlarını tamamlamış, hepsinden daha yükselmiş, kulluk makamına inmiş, ibadetle mutmain olmuş, huzura ermiştir.
Bu tâifenin içinde, velâyet makamlarının en üstünü olan "Abdiyet" makamına yerleşen seçilmişler de vardır. Mahbubiyet makamına kabiliyet de buna verilir. Bu ise, velâyet mertebelerinin bütün kemâllerini taşımakta ve "Dâvet" derecesi makamlarının hepsini içine almaktadır.
Nübüvvet makamlarına has olan 'Velâyet-i hassa'dan pay almaktadır." (285. Mektup)