Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (220) - Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -Kuddise Sırruh- (11) - Ömer Öngüt
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -Kuddise Sırruh- (11)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (220)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Aralık 2024

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (220)

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -Kuddise Sırruh- (11)

 

Bu Fazilet Nereden Geliyor?

Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri:

"Onun 'Hâtem'i;

'Nur üstüne nur'du.' (Nûr: 35)

Onu tanıyıp itibar gösteren kimseye, ondakinin benzeri gibi bir elbise giydiriliyordu." buyuruyorlar. ("Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ"; s.16)

Hazret burada onu tanıyıp itibar gösteren, yolundan giden, onun edebini, düsturunu, istikametini takip eden, onu tasdik eden kimselerden bahsediyor. İşte onlara, onun hürmetine O'nun yolunun yolcusu olması hasebiyle mânevi elbise giydirildiğini müjdeliyor.

Bu elbise ilâhî bir nurdur. Bu lütuf yalnız sâdık ihvana âittir. Allah-u Teâlâ ona giydirdiğini yakınlarına da giydirecek, üzerlerinde o elbise olduğu halde mahşere çıkılacak. Mahşer halkının arasında en büyük şerefi taşıyacak. Dikkat ederseniz ona giydirilen elbise, ihlâslı ve sâdık olan hakiki ihvana da giydiriliyor. Bu ise sadakat ile bütün gönlü ile bağlı olan kimseye âittir, başkasına âit değildir. O elbise öyle bir elbisedir ki, mahşerde de o elbise ile çıkılacak.

Onun hâlâtını yaşayan, onun izinden yürüyen, onun mânevi elbisesini giymiş olur. O elbise nur olduğu için solmaz.

Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri bir ifşaatlarında şöyle buyuruyorlar:

"Bunun gibi onun ilmine, velâyetine ve sanatına varis olan talebeleri, canının ve gönlünün oğulları da aynı derece ve değerdedir." (Fütuh'ul-Gayb, 33. Makale)

Yetişenlere, gönüle girenlere ne mutlu. Bu bir saadet-i ebediyedir. Yanında bulunmak marifet değil, gönlünün içine girmek marifettir.

"Girdim!" demekle girilmiyor.

Allah-u Teâlâ'ya yönelmiş temiz bir kalp ile gayeniz rızâ-i Bârî'yi tahsil olsun, nûrun yayılması, küfrün kalkması olsun.

Çünkü kimseye giydirilmemiş olan o mânevî elbise ona giydirilmiş, o kadar.

Zaten "Siyah bayraklılar"ın fazileti de buradan geliyor.

Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyor:

"Onlar benim ümmetimden, âhir zamanda gelecek bir topluluktur ki; kıyamet gününde, tıpkı peygamberlerin haşrolunduğu gibi haşrolunacaklardır.

İnsanlar, durumları gösterilip de onları gördükleri zaman, onların peygamberler olduklarını sanacaklar.

Tâ ki ben;

'Ümmetimdir, ümmetimdir!..' deyip de kendilerini tanıtıncaya kadar...

Nihayet halk onların peygamber olmadıklarını anlayacak. Şimşek ve rüzgâr misâli geçip gidecekler, nurlarından mahşer ehlinin gözleri kamaşacak!" (el-Vesâyâ li-İbnü'l-Arabî, Hâlet Ef. no: 198/2 486a yaprağı)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

"Nurlarından mahşer ehlinin gözleri kamaşacak!" buyuruyor.

Niçin gözleri kamaşacak? Onlardan başka giyinen yok ki! Bu ihsan ve ikram karşısında bir mahluk âciz düşer, şükretse edemez, bir şey yapsa yapamaz.

İşte onlara Allah-u Teâlâ'nın o lütfu bu olacak, o lütfa mazhar olanlar dünyada da örtülü, ahirette de örtülü olacak.

Allah-u Teâlâ'nın ona ihsan ettiği elbise nur elbisesidir, mânevi elbisedir; dünya elbisesi değil, ahiret elbisesidir.

O elbise eskimez, çürümez. Herkes çıplak çıkarken kişi, o elbise ile çıkar, çıplak çıkmamaya vesiledir. Ne büyük lütuf, ne büyük şeref!

Evet peygamber değil amma peygamberlik vazifesi ile muvazzif olanın bayraklılarıdır. Çünkü onlar, bu nuru yaydılar, zülmânâtı dağıttılar.

Nitekim İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

"Bu zât, geçmiş ümmetlerdeki Ulü'l-azm peygamberlerin işini görür." (234. Mektup)

Bütün bu fazilet oradan geliyor. Allah-u Teâlâ'nın ezelden koymasından, ezelden yerleştirmesinden doğuyor. Kulda hiçbir şey yok, kul bir maskeden ibarettir.

Mevlânâ Celaleddin-i Rûmi -kuddise sırruh- Hazretleri, Mesnevî'sinde şöyle buyuruyor:

"Ben sana insân-ı kâmil'den, velâyet makamındaki zâtın güzelliğinden, Allah-u Teâlâ'nın müsadesiyle kıyamete kadar bahsetsem yine de anlatamam."

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"Bizim uğrumuzda bizim için mücahede edenlere elbette yollarımızı gösteririz." (Ankebût: 69)

Bu bayraklıların fazileti, Allah yolunu açmaya azimle cehdetmiş olmalarındandır. Bunlara yol verecek O'dur. Niyetlerinden ötürü bunları seçmiştir.

İşte bu Âyet-i kerime onlarda tecellî etti. Onlar Hakk'a dayandılar, yürüdüler. Allah-u Teâlâ onlara destegîr oldu. Yollarını açtı ve onlara destek verdi. O, onları ileriye sürdüğü için O yardım ediyor, azim veriyor, destekliyor, muhafaza ediyor.

Karanlığı onlarla gideriyor, amma onların kılına bile zarar gelmiyor. Herkes şaşıyor. O koyuyor, O yürütüyor. İşte hıfz-u himaye ve tasarruf-u ilâhiyenin mânâsı budur.


  Önceki Sonraki