İsrail'in Lübnan Hizbullah'ının askerî haberleşme için kullandığı çağrı cihazlarını, arkasından el telsizlerini birer gün arayla patlatması; bu patlamalar sebebiyle bazı insanların ölmesi, bazıları ağır çok sayıda insanın yaralanması; 7 Ekim'de başlayan savaş sürecinin yeni bir dönüm noktası oldu. İsrail Lübnan'da sivil ölümlerini umursamayan ağır hava saldırılarına başladı.
Bu elektronik-bombalı saldırı İran'a ve en büyük vekil gücü Hizbullah'a büyük zarar verdi. Savaş yeni bir aşamaya evrilirken Türkiye gibi ülkelerde de gerek sivil gerek askerî haberleşme ve siber-elektronik güvenlik noktasındaki bağımlılıkla ilgili bir bilinç, bir tartışma, bir kamuoyu oluşmasına sebep oldu.
İsrail Amerikan destekli askerî-teknolojik, istihbari üstünlüğünü kullanarak İran, Irak, Suriye, Lübnan içlerinde İran ve İran destekli güçlere özellikle 7 Ekim'den sonra çok sayıda suikast ve saldırı düzenledi. Son zamanlarda Tahran'da İsmail Haniye'nin şehit edilmesi gibi özellikle üst düzey suikastlerin sayısının artması çok dikkat çekiyor. İsrail her şeyi, en büyük, en son savaşı göze almış gibi bütün düğmelere basıyor, bütün pimleri çekiyor.
Bu üst düzey suikastleri hatırlarsak:
3 Ocak 2020'de Irak'ın başkenti Bağdat'ta ABD tarafından düzenlenen drone saldırısında İran Devrim Muhafızları ordusuna bağlı Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani öldürüldü. Trump 2023'teki bir konuşmasında bu saldırı hakkında "İsrail bizimle olacaktı, planlar yapılmıştı ve aylardır üzerinde çalışılıyordu. Her şey hazırdı. Operasyondan bir gece önce İsrail'in bu operasyona katılmayacağına ilişkin bir telefon aldım. Netanyahu'yu bizi yüzüstü bıraktığı için hiçbir zaman affetmeyeceğim." dedi. Kasım Süleymani İran dini lideri Hamaney'e çok yakın bir isimdi, Hamaney onu hayatta iken "Yaşayan şehit" ilan etmişti. Kasım Süleymani İran dışındaki, Ortadoğu'daki Şii milisleri yöneten, yönlendiren, yayılmacı İran siyasetinin en önemli ve çok etkili bir aktörüydü. Bu suikast İran'ın canını çok acıttı. İran Irak'taki bazı Amerikan üslerine, haberli ve can kaybına yol açmayacak şekilde, ayarlı füze saldırıları yaptı.
2 Temmuz 2020'de İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetleri açısından kritik önem taşıyan Natanz Nükleer Merkezi'nde patlama meydana geldi. Büyük hasar oluştu. Saldırının İsrail tarafından Stuxnet adı verilen bir virüs (solucan yazılım) ile yapıldığı ortaya çıktı.
27 Kasım 2020'de İran'ın nükleer programının kilit isimlerinden ve aynı zamanda Savunma Bakanlığı Araştırma ve İnovasyon Kurumu Başkanı Muhsin Fahrizade Tahran'da suikast sonucu öldürüldü.
1 Nisan 2024'te İsrail'in düzenlediği hava saldırısında, Suriye'nin başkenti Şam'daki İran büyükelçiliğinin yanındaki ek bina vuruldu. Aralarında Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi ve diğer yedi Devrim Muhafızı subayının da bulunduğu 16 kişi hayatını kaybetti.
İran bunu kendi topraklarına saldırı kabul etti ve 13 Nisan 2024'te İsrail'e cevap saldırısı düzenledi. Bu İran'ın 1979'daki devrimden bu yana İsrail'e yönelik ilk doğrudan saldırısı oldu. Ancak İran yine sınırlı ve haberli bir saldırı ile yetindi. İsrail ordusu İran'ın yaklaşık 170 insansız hava aracı ve 120'den fazla balistik füze fırlattığını ve büyük çoğunluğunun başarıyla engellendiğini açıkladı. Bu saldırıda İran'ın gönderdiği füze ve İHAların etkisiz hâle getirilmesine Amerika'nın yanısıra İngiltere ve Fransız uçakları da destek verdi. Ürdün ve Irak hava sahasında önlemeler yapıldı. Bu saldırıdan bir ay sonra;
19 Mayıs 2024'te İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan helikopter kazasında hayatını kaybetti. Bu kazanın arkasında İsrail'in olabileceği çok konuşuldu ancak net bir delil olmadığı için direkt İsrail suçlanmadı. Ancak olağan şüpheli İsrail'in bu kazanın neresinde olduğu çok tartışıldı.
12 Haziran 2024'te Lübnan-İsrail sınır şeridinin orta kesiminden sorumlu Hizbullah'ın Nasır Birimi'nin komutanı Talib Sami Abdullah öldürüldü.
3 Temmuz 2024'te 2016'dan beri Hizbullah'ın Aziz Birliği'ne komuta eden Muhammet Nimet Nasır insansız hava aracı saldırısı ile öldürüldü.
30 Temmuz 2024'te Beyrut'a yapılan saldırıda Hizbullah'ın üst düzey komutanı Fuat Şükrü öldü.
31 Temmuz 2024'te Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye, yeni İran cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın göreve başlama törenine katıldıktan sonra sabahın erken saatlerinde Tahran'da kaldığı konutta bombalı saldırı ile (bazı iddialara göre füze saldırısı ile) şehit edildi. Bu saldırıdan sonra İran tekrar savaş ve saldırı dili kullandı. Dünya istim üstünde bekledi ancak beklenen saldırı gerçekleşmedi. Fakat Hizbullah-İran gerilimi iyice arttı. İsrail Lübnan'a operasyon yapacağını, odaklarının buraya yöneldiğini açıkça dile getirmeye, uçakları ile saldırılar düzenlemeye başladı, Karşılıklı saldırılar arttı.
18 Eylül 2024'te Hizbullah'ın haberleşme için kullandığı çağrı cihazları patladı. Ertesi gün telsizler patladı. Binlerce Hizbullah mensubu yaralandı, ölenler, gözlerini kaybedenler oldu. İran'ın Beyrut Büyükelçisi Mücteba Emani de yaralananlar arasındaydı, gözlerini kaybettiğine dair paylaşımlar yapıldı. Bazıları iki mühendisin bu cihazlardaki İsrail sızıntısını tespit ettiğini, İsrail'in erken hareket etmek zorunda kaldığını iddia etti. Ancak savaşın seyri ve İsrail saldırılarına bakıldığı zaman bu iddianın çok da önemi kalmadı.
20 Eylül 2024'te İsrail'in Beyrut'u bombaladığı saldırıda, Hizbullah'ın operasyonlar komutanı İbrahim Akil ve özel operasyon gücü Rıdvan biriminin üst düzey isimlerinden Ahmet Vehbi'nin öldüğü açıklandı. İsrail 16 Hizbullah üyesini öldürdüklerini duyurdu.
İsrail bu suikastlerin yanında Lübnan'a düzenlediği kapsamlı hava saldırılarında Hizbullah'a ait yüzlerce füze rampasını imha etti.
İrili-ufaklı suikast ve saldırıların yanında İsrail'in en üst düzey İran ve Hizbullah yöneticilerini hedef alması savaşın geldiği boyutu gösteren önemli bir gelişme oldu.
23 Eylül 2024'te İsrail Gazze'dekine benzer şekilde sivil ölümleri umursamadan şehir merkezine büyük bir saldırı yaptı. 356 kişi öldü, 1246 kişi yaralandı. İnsanlar göç yollarına düştü. İsrail'in saldırıları bundan sonra da devam etti ve daha da edeceği görülüyor.
İran ve Hizbullah'ın İsrail'in elektronik izlemesine takılmamak için kullandığı eski teknoloji çağrı cihazlarının patlatılması, bu cihazları kullanan Hizbullah üyelerinin çoğunun yaralanması, bazılarının ölmesi İran'ı aciz konuma düşürdü. Bu cihazların İran tarafından da kullanıldığının anlaşılması, Suriye'de İran büyükelçisinin de yaralandığının ortaya çıkması saldırının İran için ortaya çıkardığı vehameti gösteriyor.
İran'ın özellikle ülke dışındaki askerî haberleşmesinin büyük bir felce uğradığını, Hizbullah'ın haberleşme ağındaki insan kaynağının önemli bir kayıp yaşamasının büyük bir zafiyete sebep olduğunu tahmin edebiliriz.
Bu cihazların İran tarafından ithal edildiği ve Hizbullah'a İran'ın verdiği söyleniyor. Bu cihazları üreten Macaristan'daki firmanın İsrail istihbaratı tarafından kurulduğu veya tedarik esnasında İsrail'in kendi ürettiği cihazlarla orjinal cihazları değiştirdiği şeklindeki senaryo en kuvvetli ihtimal olarak görülüyor.
İran'ın böyle basit, eski bir teknolojiyi kendisi üretemeyip dışardan temin etmesi bir zaaf, bu cihazların gerek tedarik esnasında gerek tesliminden sonra kontrolünü yapamamış olması ayrı bir zaaf olarak ortaya çıkıyor.
Hizbullah bazı füze saldırıları ile İsrail'e cevap vermeye çalışıyor. Ancak İran ve Hizbullah'ın bugüne kadar İsrail'e ciddi bir zarar verememiş olmaları gerek istihbarat, gerek elektronik harp ve güdüm teknolojilerinde İsrail'in epeyce gerisinde olduklarını gösteriyor. Yine İsrail'in Hizbullah'ın füze rampalarının çoğunu vurması, Hizbullah'ın saldırı gücünü önemli ölçüde kısıtlıyor.
Diğer yandan vaziyet İsrail istihbaratının İran'ın her yerine sızdığı izlenimini veriyor. İran eski istihbarat başkanının da bu yönde açıklamalarda bulunması işin ciddiyetini ortaya koyuyor.
İran'ın İsrail-Amerikan ikilisine karşı geriye kalan tek caydırıcı askerî enstrümanı uzun menzilli füze ve insansız hava araçları. Düşmanın elindeki üstün hava savunma imkânları sebebiyle bunları kullandığında zarar verebilmesi için de satürasyon saldırısı yapması gerekiyor. Yani Hamas'ın demir kubbeyi aşabilmek için bir anda 3-5 bin roket fırlatması gibi binlerce füze ve drone ile bir saldırı yaptığında ciddi bir zarar verebilir. Çok büyük zarar verebilmesi için ise ilk ateşleyen ülke olması gerekir. Yoksa Amerika İran'ın füze rampalarını, radarlarını vurduktan sonra verebileceği zarar da ona göre azalır.
Kısaca belirtmek gerekirse İran zor durumda ve zor kararların arifesinde.
Hizbullah ise İsrail'i karadan karşılamayı ve 2006 yılındaki gibi bir zafer kazanmayı ümit ediyor. Hatırlanacağı üzere 2006 yılında İsrail Lübnan'ı işgal etmek istemiş ancak zayiat verince geri çekilmek zorunda kalmıştı. İsrail bu sefer çok hırslı ve her türlü katliamı yapmaktan çekinmeden hareket ediyor. Lübnan'da da Gazze'dekine benzer sahneler görürsek şaşırmamak lâzım.
Haniye suikastinden sonra bir cevap vereceğini söyleyip harekete geçmeyen-geçemeyen İran bu saldırılar ile büyük bir imaj kaybına uğrarken İsrail Gazze'de kaybettiği imajını Lübnan'da epeyce geri toparladı.
Bu durum İsrail'in pervasızlığını artırabilir. Nitekim İsrail İran'ın bütün sinir uçlarına dokunuyor. Bakalım iş nereye varacak?
Hizbullah gibi İran desteği ile hareket eden Yemen Husileri daha agresif ve etkili bir izlenim veriyorlar. Ancak İsrail'e çok uzak oldukları için, birkaç balistik füze atmaktan başka yapabilecekleri çok bir şey yok.
Elinde su borularından yapılma derme-çatma roketler ve hafif silahlar bulunan Hamas, İsrail savaş makinesine 1 yıldır kök söktürüyor. Birçok İsrail askerini öldürdü, birçoğu yaralandı. İsrail Gazze'nin her yerine tanklarıyla giriyor, binlerce sivil öldürüyor ama Hamas'ı yok edemiyor. Nitekim İsmail Haniye şehit edildikten sonra Yahya Sinvar'ın Hamas lideri olarak seçilmesi İsrail'in Gazze'de istediği başarıyı elde edemediğinin en büyük kanıtı oldu. Zira İsrail neredeyse hergün bir Hizbullah yöneticisini öldürüyorken, Gazze'de yaşadığı hâlde Sinvar'a ulaşamamış olması ve hatta Sinvar'ın Hamas lideri olarak ilan edilmesi İsrail'e karşı büyük bir meydan okuma oldu.
İsrail'in askerî ve teknik gücüne; sivil kaybını umursamayan vahşi saldırılarına rağmen Hamas'ın bu derece direnç gösterebilmesi nasıl mümkün olabildi?
Birinci olarak Gazze'de kurulan tünel sisteminin çok iyi hazırlandığı ve çok iyi yönetildiği görülüyor.
İkinci olarak Hamas'ın askerî kolu Kassam Tugayları başta olmak üzere özellikle üst düzey elemanlarını İsrail saldırılarında ailesini kaybeden kimsesiz çocuklardan kurduğu söyleniyor.
Bu iki parametreden Türkiye'nin, Amerika ile harbetme ihtimali olan ülkelerin çıkartabileceği önemli dersler olduğunu söyleyebiliriz.
Yahudi, Şii ideolojinin İslâm'ı temsil etmediğini biliyor, içlerine daha rahat sızabiliyor ve Türkiye eksenli ehl-i sünnet müslümanlarından, gerçek İslâm'dan çok çekiniyor.
İsrail'i sürekli tehdit etmesi sebebiyle İran'ı bir yandan ortadan kaldırmak istiyor, fakat bir yandan da Ortadoğu'yu birbirine düşürmek için kullanışlı bir aparat olarak görüyor.
Nitekim dikkat ederseniz İsrail Ortadoğu'da Şiileri kullanmak üzerine bir plan geliştirdi. Buna göre bir Şii-Sünni savaşı çıkartmak özellikle İran ile Türkiye'yi harbettirmek istiyordu. Zaten 93 yılındaki Uğur Mumcu suikasti vb. olaylardan başlayarak Türkiye ile İran'ı kapıştırmak için çok uğraştılar. İran-Irak savaşında olduğu gibi bu iki büyük ülkenin birbirinin enerjisini tüketmesini ve kenardan keyifle seyretmeyi hayal ettiler.
Eğer 15 Temmuz'da FETÖ darbesi başarıya ulaşmış olsaydı Türkiye büyük ihtimal İran ile harbe girecekti. Çünkü FETÖ'cüler sürekli İran'ı hedefe koyan açıklamalar yapıyorlar, bir Acem ajanı söylemi geliştiriyorlardı. Hatırlarsanız Hakan Fidan MİT Müsteşarı olduğunda en büyük tepki İsrail'den gelmiş, Ağustos 2010'da dönemin İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Hakan Fidan'ı İran yanlısı olmakla suçlamıştı. Amerikan-İsrail ajanı FETÖ elebaşının eline fırsat geçmiş olsaydı Türkiye'yi hemen bir İran savaşına sürükleyecekti. Aynı şekilde Rusya'ya karşı da benzer durumlar yaşandı. Hatırlarsanız FETÖ militanı bir polis Rus büyükelçiyi öldürmüştü.
Irak-İran savaşı bir Şii-Sünni savaşına dönüşmedi, iki ülkenin savaşı olarak kaldı. Oysa yakın zamanda Irak ve Suriye'de ortaya çıkarttıkları fitneleri de kullanarak Türkiye-İran savaşını bir Şii-Sünni savaşına dönüştürmeye, bütün Ortadoğu'yu büyük bir Yemen haline getirmeye çalıştılar. Önce Şiilere, İran'a yol verdiler, sinsice desteklediler. İran bu sinsi oyuna geldi, çok hata yaptı. Şii milisleri Irak ve Suriye'de Türkiye'nin çıkarlarına zarar veren çok büyük alçaklıklar yaptılar, müslümanların canına, malına, namusuna el uzattılar, çok büyük acılar yaşattılar. Türkiye kan kustu kızılcık şerbeti içtim dedi.
Türkiye büyük düşmanı ve büyük niyeti gördü ona göre hareket etti. Oysa İran Şii yayılmacılığı hırsı ile Amerika ve İsrail ile iş tuttu. Bir taraftan bunlarla çıkar çatışmaları yaşadı, diğer yandan işbirliği yaptı. Amerika ve İsrail de sınırı aştıklarında bombaladılar, ancak Şiilere büyük zarar verecek eylemler, saldırılar yapmadılar.
İran tarih boyu haçlı Batı ile yaptığı işbirliğinin bir benzerini yaptı. Bugün hâlâ Ermenistan'a destek veriyor, Zengezur koridorunun açılmasını savaş sebebi gördüğünü açıklıyor.
İran Türkiye'nin samimi elini sürekli iteledi. Ancak çekirge bir sıçradı iki sıçradı. İş tuttuğu yahudiler işini Türkiye'ye gördüremeyince şimdi kendileri İran'ın üzerine gidiyor. Halbuki Türkiye-İran-Mısır-Arabistan ittifak yapabilmiş olsaydı, İsrail bu zulümleri yapamaz, Amerika pılını-pırtısını toplayıp gitmek zorunda kalırdı.
Herkes kabahatinin cezasını çekiyor ve çekecek.
İsrail ve Amerika da günü gelince cezasını çekecek. Bugün müslümanlar cezasını çekiyor, elbet sıra onlara da gelecek.
İsrail'in savaşı büyütme kararlılığı hususunda artık kimsenin şüphesi kalmadı. Belki bir mola verir diye düşünülüyordu. Ancak görülüyor ki mola vermeye de niyeti yok.
Çünkü Amerikalı yetkililer kendilerine sorulan her soruda mırın kırın etse bile ne pahasına olursa olsun İsrail'i destekleyeceğini açıklıyorlar, Amerika sürekli bölgeye asker yığıyor. İsrail de bu açık desteği sonuna kadar kullanıyor, "İran bana saldırsın" diye her şeyi yapıyor. Çünkü İran saldırırsa Amerika devreye girecek, İsrail seyredecek.
İsrail Rusya'nın Suriye'deki varlığından da rahatsız. Bu yüzden Rusya'ya karşı bir savaşı, 3. Dünya Harbi'ni tetiklemeye çalışmaları ihtimali büyük. Zelensky'nin yahudi olduğunu unutmamak lâzım. Bu sebeple Amerika'daki başkanlık seçimi dünyadaki gelişmeler üzerinde çok etkisi olabilecek bir hadise. Oradan çıkacak sonuç önemli. Ve fakat kim gelirse gelsin Amerika artık iyice yahudinin güdümüne girmiş bir ülke.
İsrail'in çağrı cihazlarını patlatması elektronik ve haberleşme alanlarındaki bağımlılıklarımızı gündeme getirdi. Bir kamuoyu oluşmasına sebep oldu.
Türkiye uçak, gemi, füze üretiyor. Ancak basit bir mutfak eşyasına kadar giren çipler, temel yazılımlar gibi hususlarda istenilen seviyede değiliz.
Meselâ yıllar önce açık kaynak kodlu işletim sistemleri üzerinden TÜBİTAK bünyesinde geliştirilen Pardus adında bir işletim sistemi yapıldı. Ancak gerekli destek verilmedi ve gelişemedi. Bugün bütün devlet dairelerinde hâlen Windows işletim sistemleri kullanılıyor. Hem paramız yurtdışına gidiyor, hem de bütün verilerimizi kendi ellerimizle Amerika'ya teslim ediyoruz.
Cep telefonlarında da benzer bir durum var. Zamanında Aselsan'ın ürettiği cep telefonuna gerekli destek verilmedi, bugün hem telefon ithal etmek için milyarlarca dolar ödüyoruz, hem de Whatsapp, Instagram gibi Amerikan merkezli, yahudiye ait şirketlerin yazılımlarına bağımlıyız. Devlet bürokrasisi bile Whatsapp grupları üzerinden haberleşiyor. Adamlar da öyle pervasız ki zahmet edip Türkiye ile işbirliği yapmıyorlar, ya da binbir zahmetle yapmaya razı oluyorlar.
Daha kötüsü sosyal medya algoritmalarını devletimize, dinimize, milletimize zarar verecek, halkı kin ve düşmanlığa sevk edecek, İsrail'in işine gelecek şekilde yönlendiriyorlar. Filistin hakkında açıklama yapan devlet yetkililerinin hatta Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hesaplarına bile erişim engeli getiriyorlar, Bakınız Çin bu sosyal medyaların hiçbirisini kullandırtmıyor. Kendi sosyal medyaları var. Çin'e ait Tiktok'un bile birbirine erişimi olmayan bağımsız bir versiyonu kullanılıyor.
Bizim basınımız ise siber güvenlikte şöyle iyiyiz, böyle uçuyoruz, böyle kaçıyoruz diye haber yapıyor.
Allah'ın hikmeti Kıbrıs harbinden sonraki ambargo ve ortaya çıkan zafiyetler üzerine telsiz üretmek için kurulmuş Aselsan'ımız var. Askerî haberleşme cihazlarımızı, telsizlerimizi kendimiz üretiyoruz.
Ancak gidecek daha çok yolumuz var. Çip üretimidahil yapabileceğimiz, yapmamız gereken çok şey var. Google vs. yerlerde çalışmaktan memnun olmayan, Pakistan, Malezya, Endonezya gibi müslüman ülke kökenli binlerce mühendis var.
Her şeyden önce milli bilinç noktasında hâlâ istenilen noktada değiliz. Stratejik sektörlerde bile ne zaman tıkanırsak o zaman çözüm üretmeye çalışıyoruz. İlle bir ayağımızın takılması, gözümüzü açacak büyük bir hadise yaşanması lâzım.
Çeçenistan Cumhurbaşkanı Kadirov şov amaçlı üzerine silah monte ettiği Tesla marka aracın uzaktan kapatıldığını açıkladı. Haber yapanlar da Tesla'nın amacı dışında kullanılan araçları kapatma yetkisi olduğunu yazdılar. Bir kamyonetin uzaktan kapatıldığı bir dünyada Türkiye'de hâla F-35 tartışması yapılıyor.
Türkiye'de milli bir bilinç, emperyalist-vahşi Batı'ya karşı toplu bir bilinç oluşturmak deveye hendek atlatmaktan zor. 150 yıldır içimize öyle bir zehir ekmişler ki, bir türlü prangaları kıramıyoruz.
Mamafih birçok sektöre göre savunma sanayiinde çok daha iyiyiz ama hâlâ yapacak işlerimiz var.
Eksiklerimizi bilmezsek, tedbirlerimizi almazsak; bir gün büyük bir savaşta elimizdeki cihazlar patlar, uçaklar kalkmazsa; "Eyvah!" deriz ama iş işten geçmiş olur.