İlâhi kurbet (yakınlık) mertebelerinden her birinin içinde oturdukları bu mertebede elinde tuttuğu, kendisine mahsus birtakım bayrakları vardır. O onları ihlâsları ve samimiyetleri, sıdkiyyet ve sadâkatleri nedeniyle bu mertebede tutar.
İlâhi yakınlık hususunda onun en elzem ve önemli kıldığı kendi mertebesi ise, yine bu mukarreblerden (Allah'a yakın kılınanlardan) olan "Bayraklılar"dır.
Onlar gerçek mânâda "Kul edinilmiş" olan "Sâdıklar"dır, bayrakları da onların iş ve icraatlarıdır.
İstikâmet ehli olan gerçek kullar işte onlardır.
Gerçek anlamda "Sâdıklar" da aslında onlardır.
Sonra, bir de tevbe etme derecesinden ayakları sürçüp kayan "Hatalar ehli" olan diğer insanlar vardır.
Sıddîkların bayrağı ilâhi yakınlık nurundan, Sâdıklar'ın bayrağı ise ilâhi yakınlığın göz kamaştırıcı parlak ışığındandır.
Nebilerin bayrağı ise ilâhi yakınlık mahallindendir.
Velâyet akidleri artık düğümlenip bağlanınca, Resullerin velâyeti getirildiği zaman, her Resul kendi ümmetinin içinde bir bayrak taşıyacaktır.
Başta zikrettiğimiz bu "Bayraklılar" ise O'nun bayrağının altında geçip gideceklerdir.
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in bayrağı getirilir, Resuller de onun bayrağının altına gelirler. Âdem de, ondan başkaları da onun bayrağının altına girerler.
İşte bu "Livâü'l-Hamd"dir; Tevhid ehli muvahhidler'in cümlesinin bayrağı odur.
O, ümmetin içinde yerleşik bulunan tüm ümmetin ve kendisinden sonra gelip de ondan pay alan her kişinin bayrağını elinde tutar. Zira Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in bayrağı Bidâyet (başlangıç, ilk yaratılış) nurundandır.
Allah, halk arasına kazâ ve hükmünü gönderip salınca, ilâhi kazâ ve hüküm Kürsî'nin yanıbaşında durur; Muhammed Aleyhisselâm Kürsî'ye kadar ilerleyip ulaşır. O ise "Makâm-ı Mahmûd"dur ki, "Livâü'l-Hamd" ile birlikte o da onun ellerine teslim edilecektir. Oradan onu alacak ve ümmetinin bayrağının altına oturup nimetlere erişmelerini sağlayacaktır.
Onun elinde tuttuğu bayrak öyle bir bayraktır ki; Resullerin bayraklarının hepsine denktir.
O Kürsî'nin yanıbaşına geçip orada durunca, öncekilerden ve sonrakilerden hiç kimsenin daha önce benzerini işitmediği bir şekilde Rabb'ini senâ edip anacaktır.
O'nun "Hatm"i, tâ ki bu nurla mahşer ehlinin gözleri kamaşıncaya dek kaldırılıp yükseltilecek, o nurun ışığı tâ Kürsî'ye kadar yetişip uzanacaktır.
Resuller'in cümlesi de onu ikrâr edecektir; çünkü O onların "Seyyid"i, yani "Efendi"sidir.
Sonra mahşer ehline yüksek bir sesle nidâ ederek, ufuklarda yankılanacaktır:
"Âlemlerin Rabb'i olan Allah'a hamd olsun!.."
Hiçbir Resul, hiçbir Nebi, hiçbir Sıddîk, hiçbir Şehid ve hiçbir Muvahhid de geriye kalmaksızın, cevâben:
"Âlemlerin Rabb'i olan Allah'a hamd olsun!" diyeceklerdir.
O sırada İblis, ateşten bir minbere varıp orada bulunacak, onu onun kapısının önüne dikeceklerdir.
Sonra tekrar mahşer ehline:
"Âlemlerin Rabb'i olan Allah'a hamd olsun!.." diye nidâ edecek; hiçbir kâfir, hiçbir müşrik, hiçbir münâfık, hiçbir sapık ve hiçbir fitneci geriye kalmaksızın, hepsi de ona cevaben:
"Âlemlerin Rabb'i olan Allah'a hamd olsun!" diyeceklerdir.
İşte Hakk ile aralarındaki hüküm ancak onun bu sözü ile yerine gelecek; "Âlemlerin Rabb'i olan Allah'a hamd olsun!.." denilecektir.
Daha sonra kâfirlerin ellerine birer küfür bayrağı, müşriklerin ellerine birer şirk bayrağı, münâfıkların ellerine birer nifak bayrağı verilecek ve onların altında toplanıp oturacaklardır.
Allah-u Teâlâ'nın şu buyruğunda bu aynen vardır:
"Sonra her gruptan, Rahmân'a karşı isyanda en ileri gidenleri ayıracağız." (Meryem: 69)
Şu halde her zulüm sahibinin kendi zulmü hakkında bir bayrağı bulunacak; sonra küfürdeki mertebelerine göre yerlerini alacaklardır.
Onlardan her bölük birer parça teşkil edip, küfrüne ve bölüğüne göre yedi ayrı parçaya taksim edilip ayrılacakları için, onlardan her biri için de ayrı ayrı bayraklar vardır. Onlar ise gaflet parçası, şirk parçası, şekk (şüphe) parçası, arzu ve istek parçası, korku ve çekingenlik parçası, şehvet parçası ve gazap parçasıdır; her bir parça için ayrı birer bayrak vardır.
Allah'a hamd ve minnet ile sona erdi.