Düzce'nin İslahiye köyünden 1960'lı yıllarda intisap eden Naim Akbulut kardeşimiz 6 Temmuz 2024 günü rahmet-i Rahman'a kavuşmuştu. Birçok hatırası olan Naim Efendi'nin önemli bir hatırasını arz edelim:
Yola intisaplarından kısa bir zaman sonra Efendi Hazretlerimiz köylerine gelir. Naim Efendi'nin evlerine giderken köyün merkezindeki eski caminin bahçe hizasında dururlar, önce sağ tarafa, sonra ön, sol ve arka derken mübarekler havayı içlerine çekerler ve;
"Naim Efendi! Burada bu yolun nasiplisi olan çok inşallah, size çalışmak düşüyor!" buyururlar.
Bu beyanlarının hikmeti yıllar içerisinde ortaya çıkar. Abisi, kardeşi, akraba, eş-dost, komşu derken zaman içerisinde köyde intisap edenler çoğalır.
Kardeşler yaz ve kış her perşembe günü akşamı on kilometreden fazla olan köylerinden bazen yürüyerek, bazen de araçlar ile ders ve sohbet için şehir merkezinde bulunan Efendi Hazretlerimiz'in evine giderler. Gece geç saatlere kadar kalıp köylerine dönerler.
Gün geçtikçe ihvanlar çoğalır. Herkes giyim ve kuşamına dikkat etmeye başlar. Derslere gitmek için köyden çıktıklarında daha önceden tanıyanlar, üzerlerindeki değişimi fark ederler. Bu değişim; giyinmeden konuşmaya, oturup kalkmadan sohbetlere kadar fark edilir. Hatta köyden çıkarlarken hep bir nizam içinde giderler, bu hâlleri diğer komşuların dikkatini çekmektedir. Köyde saygınlıkları ve itibarları daha da artmaktadır.
Efendi Hazretlerimiz'e toplu olarak geldikleri bir zamanda;
"Efendim, köyden çıkarken toplu olarak değil de azar azar çıkıp, köy dışında toplanın, çok nazar çekiyorsunuz!" buyururlar.
Gönüllere işleyen sohbet ve dersler öyle ruhlarına işler ki bazen mübareklerin hane-i saadetlerinden çıktıktan sonra sohbette geçen konular ve mevzular açıldıkça sokak lambalarının ışığı altında sohbet ve muhabbete dalıp, sabah ezanlarının okunmasıyla evlerine döndükleri çok defa vaki olmuştur.
Efendi Hazretlerimiz ile birçok defa Hacc ve Umre nasip olan Naim Efendi hatıralar ile dolu bir kardeşimiz idi.
Naim Efendi'nin anlattığına göre; küçük kardeşi Naci Efendi'nin, Efendi Hazretlerimiz'e çok güzel bir bağlılığı varmış. Zât-ı âlileri de onu çok seviyormuş. Genç yaşta Allah yoluna düşmüş, sakal bırakmış, Hacc da nasip olmuş. Toplu dersleri, sohbetleri bırakmaz, hepsine iştirak etmeye çalışırmış.
Efendi Hazretlerimiz'e o kadar teslim olmuş ki; hemen hemen her gün Efendi Hazretleri'nin dükkânına gidip, mübareklerin o gün hangi renk takım elbise giydiklerine bakarlarmış ve hemen evine gidip o da aynı renkte elbisesini giyermiş.
Mübareklerin giydiği renkte bir elbisesi yoksa, hemen terziye gidip aynı renk kumaştan sipariş verir, diktirirmiş.
Hangi renkte takke taktıklarına bakıp hep aynısını yapmaya çalışırlarmış. Sevgi, muhabbet ve aşk...
1971 yılında Naci Efendi ağır bir hastalığa yakalanmış, menenjit teşhisi konulmuş.
Hastanede yapılan tedaviler sonrası taburcu edilip evine gönderilir. Evde tedavisi devam ediyor, lâkin ağrıları çok olup acılar içinde kıvranıyor, o ıstırap içinde iken bile:
"Allah'ım! Bütün ümmet-i Muhammed'in acılarını bana ver, ben nasıl olsa çekiyorum!" diye duâ ediyormuş.
Bir Cuma günü öğleden sonra Efendi Hazretlerimiz rahmetli Hüsamettin Erentuğ kardeşimizle Naci Efendi'yi evde hasta yatağında ziyaret etmişler. Başını yastıktan kaldırmaya takati olmadığı halde Zât-i âlileri'ni görünce sevinçten gözleri parlamış, gözlerinin içi gülmüş.
Efendimiz yatağın kenarına oturmuş, sağ elini kardeşimizin alnına koymuş. Koyması ile çekmesi bir olmuş. Herkes merak etmiş amma kimse soramamış. Dönerken yolda Hüsamettin Erentuğ kardeşimiz bunun hikmetini sorduğunda;
"Biz Cuma günü tuttuğumuzu koparırız, kardeşimize el atacaktık, fakat elimizi koyduğumuzda bir başka elin üzerine geldi, hemen çektik." buyurmuşlar.
Daha sonra Naim Efendi, Efendi Hazretlerimiz'i hane-i saadetlerinde ziyaret ettiğinde kardeşinden mevzu açılmış;
"Efendim biz koparırcasına gitmiştik!" buyurmuşlar.
Naim Efendi çok üzgün bir halde mübarekleri dinlemekteymiş. Efendi Hazretlerimiz onun bu üzgün hâlini görünce;
"Hacı Efendi! Gitsin mi kalsın mı?" buyururlar.
Kardeşimiz, büyük bir şaşkınlık içerisinde kalırlar ve bu esnada kısa bir süre bir şey diyemezler.
Zât-ı âlileri;
"Bu hâli çok güzel, bir daha belki böyle bir hâli bulamaz!" buyururlar.
Kardeşimiz de hemen; "Gitsin! Efendim!" derler.
Ertesi günü Naci Efendi vefatından birkaç saat evvel Naim Efendi'yi istemiş. Yanına gittiğinde:
"Abi, kulağını ver bana!" demiş, gözleri kapalı bir müddet sessiz kalmış. Şu sözleri söylemiş:
"Abi şu anda önümde bir sahne seyrediyorum. Göçmüş genişçe bir yol var. Binlerce işçi toplanmış, yolu yapmak için çalışıyor. Kamyonlar kum taşıyor. Mühendisler masa başında proje üzerinde çalışıyorlar."
Aradan bir zaman geçtiğinde abisi kulağına eğilmiş. "Kardeşim durum nasıl?" diye sormuş.
Bitkin bir hâlde: "Abi harıl harıl çalışıyorlar." karşılığını vermiş. Bir zaman sonra yine sorduğunda yine aynı cevabı vermiş.
Bir müddet sonra ise abisini çağırmış. "Abi mühendisler ümitlerini kestiler, plân ve projeleri bıraktılar, işçilere de dağılmalarını söylediler. Bütün köylüye haber ver, helâlleşeyim" demiş. Gerçekten de bütün köylüye haber vermişler, büyük küçük, kadın erkek herkes gelmiş, helâlleşmişler.
Ve Rabb'imizin ism-i şerif'i dilinde ve kalbinde olduğu halde fânî dünyaya gözlerini kapatmış.
Efendi Hazretleri de cenaze namazına katılmışlar. Kur'an-ı kerim ve duâlar ardından İslahiye köyü mezarlığına defnedilmiş. (1 Ocak 1972)
Rahmetli Hüsamettin Efendi'ye bir gün öncesinden rüyâsında;
"Biri vefat edecek amma çok güzel gidecek!" denilmiş.
Hüsamettin Efendi daha sonra Naim Efendi'ye; "O anda, kalsın diyeceksin diye çok korktum!" der.
Efendi Hazretlerimiz, Naim Efendi ile birlikte kabristanlığa rahmetliyi ziyarete giderler.
Kabrin başına geldiklerinde;
"Burada değiller, Cennetü'l-Bâkî kabristanlığına nakletmişler! Elhamdülillâh!" buyururlar.