Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (158) - Post Düşünenler Dost'u Bulamaz - Ömer Öngüt
Post Düşünenler Dost'u Bulamaz
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (158)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Haziran 2024

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (158)

 

Post Düşünenler Dost'u Bulamaz:

"En güzel fazilet köleliktir. Efendi olmak değil, köle olmak için çalışalım. Bu yolda insan, bir köle bir mahlûk olarak çalışacak. Efendilik arayanlar efendiliği bulamaz. Post düşünenler Dost'u bulamaz.

İnsan kendine değer verince hakiki değeri kaybetmiş olur, değerden mahrumdur. Kendimize değer vermek ne gerek.

Bizim yolumuz Hazret-i Allah'ın yoludur. Kalbimizden bile bir şey geçmemesi lâzım. Bu yolda bir şey olmak isteyenlerin hepsi olmuştur, ama helâk olmuştur.

Sık sık naklederiz. Yolundan gitmek için, merhametinini celp için, Hazret-i Allah'a mahviyyetle kendimizi arz etmeliyiz.

Mahviyyet ise, değersiz ve bir hiç olduğumuzu tamamen bilmemiz demektir. Hazret-i Allah'tan isterken, hâl, el, dil mutabık gelecek. Böylece dilenmemiz lâzım.

Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretlerimiz;

"Bizi fazilet kapısından iki şeyle aldılar. Mahviyet ve niyaz." buyuruyorlar.

Edep ve istikamet.

Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in yürüdüğü yollara kalıp gibi uyulacak. Bizim ölçümüz o, rehberimiz önderimiz o, her şeyimiz o...

Böyle yaptı, böyle söyledi, böyle yürüdü...

Ne yapmış, ne buyurmuşsa, yapacağız. Onun bastığı yere kalıp gibi sığdıracağız kendimizi. Yani kalıplaşacağız. Kalıp gibi onların hali ile hallenmezsek, onların yolundan gitmemiş oluruz.

İhvanın özü budur. Bu yoldan giderse Hakk'ı bulur. Ayrılırsa halkı bulur."

"Bize en çok sevdirilen köleliktir. Bize bu yolda hiçliği sevdirdiler. Allah'ım bu kölesine hiçbir şeyi benimsetmemiştir, hiçbir şeyi istettirmemiştir.

Kölenin hiçbir hakkı yoktur, hiçbir malı yoktur, hiçbir şeyi yoktur."

"Cenâb-ı Allah bu abd-i âcize ne mürşidlik, ne kutupluk, ne bir şey olmak, hiçbir şey sevdirmemiştir. Yalnız, O'nun mahlûku olduğunu bildirmiştir.

Bize bunlar bir hayalat gibi gelir. Hakikat Hakk'ın sevgisidir."

"Büyüklerden bir zâta; "Riyâkârsın" demişler.

"Allah râzı olsun, ismimi sen bildin" diye cevap vermiş.

Ne kadar yükselmiş ki, kendisini riyâkâr kabul ediyor. Bize deseler gücümüze gider.

Biz nefsimizi bilmediğimiz için, nefsimizi müdafaa ediyoruz."

Âlem-i mânâda bir ihvan kardeşimiz merdivenle yüksek bir yere doğru güçlükle çıkıyormuş.

Arzedildi buyurdular ki:

"Malûmunuz, ruhun çıkabilmesi için büyük güçlükler vardır. Şu halde ne kadar güç olsa da azmedelim ki, Allah'ımız bize kolaylık bahşetsin.

Bilhassa bugün bu zamanda, ruhun yükselmesinde gerçekten çok engeller var.

Fakat azmedenlere Hazret-i Allah ruhsat bahşeder. O sayede çıkılır."

 

Hiç Olmak!

Hane-i saadet'te bir ihvan ile yemek yiyorlarmış. Kardeşimiz bir ara demiş ki:

"Efendim, tarikat ehli bazılarını görüyoruz yeni intisap ettikleri halde göğüslerini işaret ederek, ben ruha geçtim, ben sırra geçtim diyorlar. Biz nerede olduğumuzu bilmiyoruz, acaba terakki mi edemiyoruz?"

Bu sözler üzerine öyle celallenmişlerdi ki, ellerindeki kaşığı hızla masanın üzerine çarpmışlar;

"Biz hiç olmak için çalışıyoruz efendim, siz ne olmak istiyorsunuz?..." buyurmuşlardı.

Bir müddet sükût olmuş. İhvanın korktuğunu görünce, bu defa her zamanki şefkatli ifadeleriyle;

"Efendim! Bizim yolumuzda ihvan nerede olduğunu bilmez. Farkında olmadan onu geçirirler. Makamlar ulaşmaya perdedir. Siz bunlara kıymet vermeyin." buyurdular.

 

Ehline Verilir:

Ziyarete gelen bir misafir rüyâsını şöyle anlattı:

"Zât-ı âli'nizi güneş şeklinde gördüm efendim. Devamlı bir feyz gelmeye başladı. O kadar fazla gelmeye başladı ki, zor tahammül ettim!"

Şöyle buyurdular:

"Cenâb-ı Allah herkese çekebileceği yükü yükler, ihsan eder. Çekemeyeceği yükü kimseye vermez.

Ve her yük ehline verilir. Hazret-i Allah önce tahammül hali bahşeder, sonra yükü verir.

Kalp bu vüs'atı bulmadıkça yük verilirse, insan hemen çöker veyahut ahirete intikal eder.

Nitekim bir zât, daima hoş halinden ötürü memnun kaldığı bir müridine; "Ne istiyorsun, size verelim?" buyuruyor.

– Sizin gibi olmak istiyorum.

– Yo buna tahammül edemezsin!

– Ancak sizin gibi olmak istiyorum efendim.

Yine tekrar ediyorlar:

– Buna takat getiremezsin!

– Efendim ben onu istiyorum.

"Peki" buyuruyorlar.

O zaman aynı hali almış oluyor. Fakat kırk gün yaşayıp, kırkıncı gün ahirete intikal ediyor.

Bu bakımdan demek ki size herkesin yükünün ayrı ayrı olduğu izhar edilmekle beraber, nasibiniz kadar da size verilmiş oluyor."