Bâli-i Sofyavî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem Şerhi"nde, Hâtemü'l-evliyâ'yı:
"Zâtiyyet hazinelerinin anahtarlarını elinde bulunduran zât..." olarak vasıflandırmıştır. (Şerh-i Fusûsu'l-Hikem-i Bâlî, sh: 39)
"Hazret-i Allah'a âit olan gizli sırları ifşâ eden." mânâsına gelir.
Hakîm-i Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtem'ül-Evliyâ olan zât hakkında velilerin imamı ve reisi mânâlarına gelen "İmam'ül-velâye" ve "Reis'ül-velâye" tâbirlerini kullanıp, onun; "Peygamberliğe çok yakın bir makamda olduğuna" dikkati çekmiştir. (Hatmü'l-evliyâ, sh. 367)
Hakîm-i Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtem'ül-evliyâ olan zâtın, Allah-u Teâlâ'nın emri ve hükmü ile yürüyeceğini bin sene öncesinden haber vererek şöyle buyurmuştur:
"Hâtem'ül-Evliyâ, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in yolunda, onun nübüvveti ve Allah'ın mührü ile yürür." (Sîret'il-Evliyâ, sh: 110; Hatmü'l-evliyâ, sh: 421-422)
İmam-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri bu hususu bir tek kelime ile söylüyor ve: "Onun iradesi kendi elinde değildir." buyuruyor. (260. Mektup)
Onu Allah-u Teâlâ yürütür.
Rabb'ime sonsuz şükürler olsun, Nur'una da sonsuz Salât-ü selâmlar olsun!
Onu idare eden Allah-u Teâlâ'dır, o bir robot mesabesindedir, o kendisini idare etmiyor, kendisinde hiçbir irade yoktur. Hüküm O'nundur, irâde de O'nundur.
Daha açığını arzedeyim; birisine makam vermiş, o makamın içinde çalış diyor. Diğerini bizzat kendisi yürütüyor. Hiçbir salâhiyet vermemiş. O bir robot gibidir. Bütün işleri O görüyor. Amma onu seçmiş, onu ona vermiş, başkasına vermemiş. Başkasına umumî velâyeti vermiş, fakat bu hususi velâyeti vermemiş. Bu işin içine girmek doğru değildir, hafsala almaz. Çünkü Hakk'a âittir, halka âit değildir. Bu o kişiye de âit değildir, o kişi de anlamaz bunu. Ötekini anlamak mümkündür, bu noktayı kavramak mümkün değildir. Beşere âit olmadığı gibi, beşerin anlayacağı bir iş de değildir.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyurur:
"O, onu kendi adına kullanır, kendi adına kullanmasıyla da ilâhi işler üzerinde şerefini arttırır.
O dünyada da bir delildir, ahirette de bir delildir." ("Nevâdirü'l-Usûl fî Ma'rifeti Ehâdîsü'r-Resûl", c. 1, s. 657)
Allah-u Teâlâ onu öyle yaratmış ve onu O kullanıyor.
O Hakk ile hemhâl, Hakk ile meşgul. Çünkü Hakk onu kendisi için yaratmış, halk için yaratmamış.
Burası hangi makamdır?
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Benim Allah ile öyle vaktim olur ki, oraya ne yakın bir melek sızabilir, ne nebi ne de resul sokulabilir." (Keşfü'l-Hafâ)
Hülâsa olarak; onunkisi bunlardan hariçtir. Bu durum Allah-u Teâlâ ile olan ünsiyettir. Muhaddeslik de buradan gelir, her gelen buradan gelir. O'nunla hemhâl olunca; O bildiriyor, O duyuruyor, O gösteriyor, O öğretiyor. O vermedikçe bir şey veremez, yok ki versin.
Burası o yer işte. Buraya girmemek lâzım. Madem ki Âdem Aleyhisselâm'dan evvel yaratmış, O yaratmış, O donatmış, mahlûka âit değil, idaresi O'nun elinde. Hakk'ın desteği olduğu için bu "Velâyet" hepsinden üstündür. Diğer velilerin velâyetinde vasıta var. Onda ise vasıta yok. Üstünlük oradan geliyor.