"Allah'ım bize sermaye ihsan buyursun. Rızâsına mucip sermaye ikram eylesin.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Kelamullah'ta buyuruyor ki:
"Sana gelen her iyilik Allah'tandır." (Nisâ: 79)
Görünen görünmeyen bütün iyilikler, maddî ve mânevî bütün nimetler hep Allah-u Teâlâ'nın kulları üzerindeki engin rahmetinin, sonsuz ikramlarının, cömertçe verdiği ihsanlarının birer tezahürüdürler, kulların kendi kazançları değildir.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime'sinde:
"Allah'ın nimetlerini birer birer saymaya kalksanız icmâlen bile sayamazsınız." buyurmaktadır. (Nahl: 18)
Bunca nimetlerine şükretmek şöyle dursun, topluca saymaya bile gücümüz yetmez.
Denizden büyük nimetlerin içinde yaşatıyor. Her nimet O'nun, her lütuf O'ndandır. İnsan üzerinde öyle nimetler var ki, O bunları ihsan ve ikram ederken hiçbir karşılık da talep etmedi. Sadece kendisini tanımalarını ve kulluk yapmalarını istedi.
"Bütün kötülükler de kendi nefsindendir." (Nisâ: 79)
Bütün iyiliklerin Allah'tan gelmesi çok ince bir şeydir. Eğer senin gönlünde Allah varsa, O'nunla iş görüyorsan, O'nunla kâinata bakabiliyorsan, O'nunla kâinatı görüyorsan, o zaman O'ndan gelen bütün iyilikleri görmüş olursun. Fakat kötülükler nefsinizi mahsup ediyor.
İçeride bir nur var, bir de zulümat-ı nefis var. İlâhi lütuf o nuru harekete geçirir, bize bir şey yapılır. Hele kudsi ruhla desteklediği kullar ayrıdır, ikinci ruhu çalıştırır. Ve bununla beraber ona hep iyilik, iyilik, iyilik, dilediği zaman ihsan eder, dilediği zaman ibtilâ verir. Onun iyiliği de, ibtilâsı da Allah'tan olduğu için bir lütuf olur. Çünkü Hakk'tan geldiği için, fakat nefis ile hareket edenlerin her hareketi enelik, benlik, ve saire, fakat rızâya uygun değil.
İnsanın yaptığı açık ve gizli bütün kötülükler, başına gelen musibetler nefsinin eseri ve mahsulüdür, kendi kazancıdır. Kişi öyle istediği için, onun aleyhinde takdir eden de Allah-u Teâlâ'dır.
Kullarının hep iyiliğini isteyen Allah-u Teâlâ, hiç kimseye cebren aslâ kötülük yaptırmaz. Herkese arzu ettiği verilmiş ve herkes onları yapmaya koyulmuştur. Binâenaleyh bir kulun: "Sâlâhımı isterse sâlâh olurum, etmezse olmam!." diyerek kaçamak yollar aramaya, yaptığı-yapacağı bütün kötü işlere bunu perde yapmaya hakkı yoktur. Kendi kendisini kandırmaktan başka bir şey yapmış olmaz. Şeytan işini kadere havale etti kâfir oldu, Âdem Aleyhisselâm Allah-u Teâlâ'ya sığındı, Allah-u Teâlâ da onu affetti.
Kula düşen şudur:
Bütün iyilikleri Allah'tan, bütün kötülükleri ise nefsinden bilecek. O'na muhtaç olduğunu bilecek, O'ndan isteyecek, O'na sığınacak, O'na yalvaracak, O'na boyun bükecek, gözyaşı dökecek, O'nu bilecek, O'ndan bilecek, başka bir şey bilmeyecek. Kula düşen budur.
Kim böyle yaparsa şu Âyet-i kerime'deki lütfa mazhar olur:
"De ki: Allah bizim için ne yazmış ne takdir etmiş ise ancak bize o ulaşır. O bizim sahibimizdir. Müminler yalnız Allah'a güvenip bağlansınlar." (Tevbe: 51)
Rabb'im bizi rızâsına yönelttiği, fakat nefisle başbaşa bırakmadığı kullardan etsin."
•
"Nefsimle mücadele halindeyim, ibadetlerimi tam yapamıyorum!" diyen bir misafire, şöyle buyurdular:
"Bunu bilmen de bir lütuftur.
Sebebi; ben kendini beğenenden korkarım, kendini beğenmeyenden korkmam. Yalnız bu arada yapılacak işlerden bir tanesi gece namazına kalkmak.
"Allah'ım Zât'ına yöneldim. Beni mağfiret et. Beğendiğin gibi bir kul yap. Habib'ine de ümmet et. Yolun icabını bana nasip et."
Birinci olarak; şüpheli şey yemeyin. Kuru ekmek yiyin, fakat helâl olsun.
İkincisi; Hazret-i Allah'a ve Resulullah Aleyhisselâm'a gönül vermiş bir arkadaş bulun.
Bunun sebebi;
"Refik sümmet'tarik = Arkadaş, sonra yol."
Arkadaşın güzel olursa yolun güzel olur, güzel yolun nihayeti de cennet olur.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri buyuruyor ki:
"Sâdıklarla beraber olunuz." (Tevbe: 119)"
"Siz duâ edin, benim bir gün tahsilim yok. Nasıl geldiyse öyle aktığı için O'nun kitabı olmuştur. Eğer tahsilim olsaydı, kendi bilgim karışabilirdi. Zannediliyor ki benim kitabım. Hayır! Allah'ımın bir ikramı, bir ihsanı...
Onun için bir noktada "Lütfullah" diyorlar."
•
"Bu yol münevver bir yol, herkes idrak edemez, herkes de hazmedemez."
•
"Harp âfât, açlık, susuzluk, perişanlık, ölüm, hepsi harpte. Amma takdir olan şey olacak.
Harpte galip çıkan yok. Herkes mağlup. Kimisi az zarar etmiştir, kimisi çok zarar etmiştir."
•
"Ona da kalmayacak. İmtihandayız, ona da kalmayacak, herkes yaptığını bulacak. Yarın huzur-u ilâhi'ye çıkacağız."