İşte bu tabaka; ilâhi tefviz ve kurtuluşun, tevekkülün, zâhidlik için gerekli olan sâfiyet ve temizliğin, kötülüklerden ileri derecede sakınma (verâ)nın ve takvânın zirvesine ulaşmanın sıdkiyyet ve doğruluğu üzere kuvvet kazananlardan olmaya ehildirler.
Onlar onun sayesinde Rabb'lerinin rızâsına, gerçek anlamda şükre ve ahlâkın en yükseğine de ulaşırlar. Çünkü onlar hem arzu ve isteklerinin, hem de bir kulun zafer ve kurtuluşunun keyfiyetinin temelini kendileri için kurmuşlardır. Zira onun arzu ve isteği de onunla birliktedir, O'na meyli de onunla birliktedir; böyle böyle, artık içindeki şehvet de yaptığına karışır.
Şu halde bir kul kendi özünde; O'na tevekkül edinişinde ve O'nun için dünyadan yüz çevirişinde nasıl doğruluk gösterebilir?
Eğer bir kulu, itaat ettiği zamanda dahi şehvet ve arzuları istilâ ediyorsa, buna benzer mâsiyetlerden yana kendini koruyup gözetmediği sürece kalbinde artık onun (şehvani arzularının) zikri gâlip gelir.
İşte bu çok büyük bir tehlikedir!..
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-den rivâyet edildiğine göre, şöyle buyurmuştur:
"Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
'Her kim benim zikrimle meşgul olmayı tercih ederse, isteyenlerden hiçbirine vermediğim en üstün şeyi ona veririm.'" (Buhârî, Beyhakî, Bezzâr)
Atiyye'nin Ebî Saîd el-Hudrî'den rivâyet ettiğine göre şöyle demiştir:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
'Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurdu:
''Kim benim zikrimle meşgul olup, Kur'ân'ı kırâat etmeyi seçerse, benden isteyenlerden hiçbirine vermediğim en üstün şeyi ona veririm.'" (Buhârî)
Huld bin Maadân'ın bildirdiğine göre; Dâvûd Aleyhisselâm ise Allah'ın -Azze ve Celle- şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"Kendi nefsini yüceltip büyük tutmam dışında, benden ne istersen iste!.. Zira o, hevâ ve heves ile bir aradadır." (Tirmizî)
İşte sevap ve karşılık ile meşgul olunca, [bu] da O'nun zikrini nefis için istemeye karşılık gelir.
[Burada] istek sahiplerine verilen ise, elde edilebilecek "En üstün şey"e ulaşmak demektir.
Peki O'nun zikriyle meşgul olmak karşılığında yalnız O'nunla meşgul olabilmek nasıl gerçekleşir?
Heyhât!..
İşte Allah'ın kendi safvet ve temizliğini tahsis ederek, kendi Zât'ı için kendisini seçmiş olduğu Kişi dışında, kalan halk bu muhteşem mânevi doğuştan âcizdir.
O, bu ilmi onun için bir hediye kılmıştır.
Der ki: Mümin dünyada kendi dünyası ile meşguldür; o da Melik'inin mülküdür!
Zâhid der ki: Ben dünya mülküne karşılık âhiret mülküyle meşgûlüm; tıpkı senin gibi, ey âhiret mülküne karşılık dünyaya rağbet eden kişi!..
Sıddîk da der ki: Sen O'nun mülküne karşılık her iki mülkle birden meşgul olduğun gibi, ben de işte bu iki mülkle birden meşgul oluyorum!
Ârif ise der ki: Sen bu iki mülkle birden meşgul olduğun gibi, ey Sıddîk; ben de O'nun mülküne karşılık bizzat Mülk'ün Sahibi ile meşgulüm!..
İlk rağbet eden kendi dünyası ile meşguldür;
Zâhid âhireti ile meşguldür;
Sıddîk kendi mülkü ile meşguldür;
Ârif ise Ferd olan Rabb'i ile meşguldür.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir Hadis'inde işte onunla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
"Müferridler öne geçip yarışı kazandılar!"
"Müfferidler kimlerdir yâ Resulellah?" dediler;
"Onlar öyle kimselerdir ki; Allah'ın zikrinin içine bütün benlikleriyle dalmışlardır!" buyurdu. (Müslim)