İlk devir mutasavvıfları arasında mümtaz ve seçkin bir yere sahip olan, hikmet dolu sözleriyle tasavvuf tarihine damgasını vuran veliler ve ârifler sultanı Şeyh Bâyezîd-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretleri, kendisinden sonra yaşamış bâzı zevât-ı kirâm'ın Hâtemü'l-evliyâ olan zâtla ilgili beyanlarındaki büyük bir sırrı, onların zuhûrundan asırlar önce ortaya koymuş ve son derece mühim bir ifşaatta bulunmuştu.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin, "Hatmü'l-Evliyâ" kitabının iki yerinde;
'Allah'ın öyle kulları vardır ki, ne peygamber ne de şehit olmadıkları hâlde, peygamberler ve şehitler o kimselerin Allah katındaki derecelerine gıpta edecekler.' (Ebû Dâvud: 3527)
Hadis-i şerîf'inin, Hâtemü'l-evliyâ olan zâtın makâmı olan "Hâtemü'l-velâye" mertebesine işaret ettiğini; Sultan Veled -kuddise sırruh- Hazretleri'nin;
"Onun tevâzusu bütün peygamberlerden fazla olduğundan, yerinde olarak ona 'Hâtemü'l-evliyâ' denilir... Bu yüzdendir ki Musâ Aleyhisselâm; 'Yâ Rabb'i! Beni Muhammed'in ümmetinden kıl' buyurmuştur." ("Maârif", s. 143)
Buyurarak, bu duânın "Hâtemü'l-velâye" makâmına erişmek için yapılmış bir niyaz olduğunu haber verdiği;
Azîz Mahmûd Hüdâyî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin de, İbrahim Aleyhisselâm'ın yaptığı bir duâya temas ederek;
"Allah Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri Kitâb-ı Kerîm'inde buyurur, İbrâhim Halîl'in -salâvâtullâhi alâ nebiyyinâ ve aleyhi ve alâ sâiri'l-enbiyâi ecmaîn- duâsını ve tazarrûsunu hikâyet eder, kullarına bildirir!..
Ne der Hazret-i İbrahim?
"Ve dahî beni sâlih kullarına ilhâk eyle!" (Şuarâ: 83)
'Ol zümreye dâhil olabileyim!' deyû talep ve niyazda oldu. Enbiyâ hod sâlih ve pak ve tâhirlerdir. Ya neden, 'Zümre-i sülehâdan eyle!' diye duâ ettiğine sebep nedir?
Yâni nübüvvet, velâyet mertebesinin kemâline eriştir ki, kemâl-i salâh istislâm ve inkıyâddan ibâret oldu. Mertebe-i nübüvvet, ne ki merâtib üzeredir.
Allah Sübhânehû ve Teâlâ:
'İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık.' diye buyurur. (Bakara: 253)
Ve evliyânın dahî hâli budur, onun dahî kemâli var. Nitekîm tekmîl-i nübüvvet Habîbullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de Hatm olduğu gibi, ehl-i ihtisastan olan tekmîl-i merâtib edenlerdir (mertebeleri sona erdirenlerdir)." ("Nasâyıh ve Mevâiz", s. 150-151)
Buyurmak sûretiyle, onun da bu duâsını "Hatemiyyet"e erişmek için yaptığını belirttiği bu üç ifşaatın hepsini biraraya toplayıp; bu peygamberlerin o makamda neyi görüp de böyle buyurduklarını, "Tezkîretü'l-Evliyâ"da nakledilen bir beyânında açıkça ifşâ etmişti.
"Tezkiretü'l-Evliyâ"da nakledildiğine göre; Bâyezîd-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretleri yalnız velilerin değil, peygamberlerin bile gıpta ettiği bir mertebe olan "Hâtemü'l-velâye" mertebesine vâris olan zâtın, ayakları yerin dibinde olduğu hâlde başı "A'lâ-yı İlliyyîn"i aşan bir kimse olduğuna işaret etmiş; bâzı "Ulü'l-azm" peygamberlerin ise bu iki mesâfe arasında kalmaları nedeniyle, kendilerini ümmet-i Muhammed'e dahil edip bu makama eriştirmesi için Allah-u Teâlâ'ya duâda bulunduklarını haber vermiştir:
"İbrahim, Musa ve İsa -aleyhimüsselâm-ın:
'Allah'ım! Bizi Muhammed'in ümmetinden kıl!' dedikleri rivayet edilir.
Sen zannediyor musun ki, onlar azıcık bir riyâset elde etmek uğrunda Hakk'ın huzûrunda rüsvay olmayı arzu ettiler? Hâşâ ve kellâ!.. Bilâkis onlar bu ümmet içinde öyle şahsiyetler görmüşlerdir ki, bunların ayakları yerin dibinde olduğu hâlde başları A'lâ-yı İlliyyîn'i aşmış ve onlar da bu arada kaybolup gitmişlerdir." (Ferîdüddîn Attâr, "Tezkiretü'l-Evliyâ", s. 226)
Hazret'in hususiyetle İbrahim, Musa ve İsa Aleyhisselâm gibi "Ulü'l-azm" peygamberleri zikretmesi, "Hâtemü'l-evliyâ" olan zâta ihsan buyurulan makamın büyüklüğünü ve erişilmezliğini gözler önüne serdiği gibi; diğer peygamberlerin de bu has mertebeyi Allah-u Teâlâ'dan niyaz ettiklerini göstermektedir. Zira ulü'l-azm peygamberlerin durumu böyle olursa, onlardan aşağıda bulunan diğer peygamberlerin durumu acaba nedir?
Bâyezîd-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin bu sözü, İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "İrşad kutbu" olan Hâtemü'l-evliyâ hakkındaki "Mektûbât" adlı eserinin, 260. Mektub'undaki; "Onun nuru yerin dibinden arşa kadar uzanır!" şeklindeki beyânının ve Seyyid Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Fethu'r-Rabbânî", adlı eserinin 5. Meclis'inde; "Selvi dalları gibi yücelere çıkar, Arş onu kucaklar; kökü zemin derinliğinde saklıdır." ifşaatının bir nevi şerhi ve izâhı mâhiyetindedir.
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz ise şöyle buyururlar:
"Bedenleriyle dünyada bulunurken, ruhlarıyla âlî makamlarda seyrederler. İşte bunlar Allah-u Teâlâ'nın kulları içinden seçtiği dostları, yeryüzünde dinine dâvet ve irşad için vazifelendirdiği kullarıdır." (Ebu Tâlib el-Mekkî, "Kûtu'l-Kulûb", c. 1, s. 134'den naklen)
•
"Hamd olsun Allah'a, selâm olsun O'nun beğenip seçtiği kullarına." (Neml: 59)