Hakk Celle ve Alâ Hazretleri'nin Kur'an-ı kerim'de haber verdiği üzere Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir anda Mekke-i Mükerreme'den alınıp Kudüs-ü Şerif'e götürülmüş ve oradan da Miraç'a çıkarılmıştı.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Kulunu (Muhammed'i) gecenin bir anında Mescid-i Haram'dan alıp civarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Ona âyetlerimizden nicelerini gösterelim diye böyle yaptık. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir." (İsrâ: 1)
Onun içindir ki Kudüs kutsal ve mübarek bir beldedir.
Hulefâ-i râşidîn'in ikincisi olan Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh -radiyallahu anh- komutasındaki İslâm ordusu ile, Kudüs halkına; "Ya müslüman olursunuz, ya da İslâm devletinin zimmeti altına girip cizye ödemeyi kabul edersiniz!" diye haber gönderince, bölge halkının İslâm ordusunun azâmetinden korkarak kaleden dışarı çıkıp; "Halîfe Hazretleri teşrif ederlerse, cizyeyi kabul eder ve sulh yoluyla kaleyi teslim ederiz!" demeleri üzerine Kudüs, Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- ve Hazret-i Ali -kerremallâhu vechehû- Efendimiz'in eliyle İslâm topraklarına dahil edilmişti. (Sahhaflar Şeyhi-zâde Es'ad Efendi, "Târîh-i Es'ad", s. 445)
Kudüs'ün müslümanların hâkimiyeti altına girmesinden sonra Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- öncelikle Resulullah Aleyhisselâm'ın târif ettiği yeri bularak, Mescid-i Aksâ'nın yerini ve mihrâbını tespit etmiştir. Burada Cuma namazını kıldıktan sonra, yanında bulunan bazı sahâbelerle birlikte, biri Kudüs'te yaşayan tüm halka ve diğeri de yalnız hıristiyanlara olmak üzere iki ayrı ahidnâme vermiştir.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz Kudüs'ü sulh yoluyla fethettiği zaman, tamamen Şer'î hükümler gereğince bölgede yaşayan halka inanç ve ibadet hakkı tanımış; bunu teyid ve tasdik etmek için Ashâb-ı kiram'ın şâhidliğinde ve nezaretinde bir ahidnâme yazmıştır.
Adâletiyle meşhur olan Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-, umum Kudüs halkına verdiği bu ahidnâmede verdiği hakları şöyle açıklamıştır:
"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla,
Bu sözleşme, Müminlerin emîri ve Allah'ın kulu Ömer tarafından İlya (Kudüs) halkına verilmiş bir emândır. Onların canlarına, mallarına, kiliselerine, haçlarına, yerleşik ve göçebe olan bütün ferdlerine verilmiş bir temînattır. Onların kiliseleri mesken yapılmayacak ve yıkılmayacak ve kısmen dahi olsa işgâl edilmeyecektir. İçindeki kutsal eşyâya dokunulmayacaktır. Mallarına el sürülmeyecektir. Kimse dinî inançlarından dolayı zorlanmayacak, kendilerine aslâ zarar gelmeyecek ve yurtlarına yahudiler iskân olunmayacaktır. Buna karşılık onlar da cizye vereceklerdir. Bunlardan kim yurdunu terk etmek isterse, gideceği yere kadar mal ve can emniyeti sağlanacaktır. Yurdunda kalmak isteyenler ise güvende olacaklardır ve cizye vereceklerdir. İsteyen Rumlar'la gidecek ve isteyen de toprağına dönecektir. Hasat elde edinceye kadar onlardan bir şey istenmeyecektir.
Bu, Allah'ın Resûl'ünün, halîfelerinin ve müminlerin Kudüs halkına verdiği emân ahdidir, vermekle mükellef oldukları cizyeyi ödedikleri müddetçe geçerlidir.
Şâhidler:
Hâlid bin Velid, Amr bin Âs, Abdurrahman bin Avf ve Mu'âviye bin Ebî Süfyan." (Sahhaflar Şeyhi-zâde Es'ad Efendi, "Târîh-i Es'ad", s. 448-449)
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- tarafından kûfî hat ile kaleme alınan bu ferman Osmanlı pâdişahları'nın verdikleri ahidnâmelere kaynak teşkil etmiş; nitekim Fâtih Sultan Mehmed Hân, dönemin Kudüs patriği tarafından huzuruna getirilen bu fermânın bir kopyasını çıkarttırıp, verdiği ahidnâmeyi burada zikredilen esaslara göre vermişti...