Allah-u Teâlâ onların hidayetten mahrum kalmalarının sebebini beyan etmek üzere Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Hayır! Zulmedenler körü körüne heveslerine uymuşlardır." (Rum: 29)
Onlar ahkâm-ı ilâhiye gözü yumuk baktılar. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ler önlerine serildiği halde hafife aldılar, kendi zan ve tüzüklerine uydular. Madde ve menfaata taptılar, dünyayı ahirete tercih ettiler.
"Allah'ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur." (Rum: 29)
Delilsiz ve ilimsiz olarak kendi batıl yollarına gittikleri için İslâm hududundan çıktılar. İradelerini şerre sarfettiler. Allah-u Teâlâ'nın dalâlete düşürdüğü kimseyi hiç kimse hidayete erdiremez. Onların müstehak oldukları azaptan kurtaracak yardımcıları da yoktur.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde insanların yalnızca kendi dinine yönelmelerini emir buyurmaktadır:
"Hakk'a yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılıştan verdiği dine ver." (Rum: 30)
Allah-u Teâlâ kullarını İslâm'ı kabul edecek ve onu inkâr etmeyecekleri bir kabiliyete sahip olarak yaratmıştır. Her insan İslâm fıtratı üzere dünyaya gönderilmektedir. İnsanlar bu fıtratta sebat etmelidirler. Allah'ın dininden uzaklaşıp başka yollara yönelirlerse, fıtratlarına aykırı hareket etmiş olurlar.
"Zira Allah'ın yaratışında bir değişme yoktur." (Rum: 30)
Allah'ın yaratışının benzeri ve karşılığı yoktur. İnsanlar kaybettikleri bu kabiliyeti hiçbir şey ile yerine koyamazlar. Allah-u Teâlâ'nın yarattığı fıtratın aksine din uydurmaya hiç kimse sahib-i salâhiyet değildir. İnsanların bu dine muhalefet etmesi asla düşünülemez.
"Bu, dimdik ayakta duran bir dindir." (Rum: 30)
İnsan aklı kendi başına bırakılmış olsa, başka bir din seçemez. Hak dinden sapan bir insan ise insan ve cin şeytanlarının azdırmaları sonucu sapar.
"Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rum: 30)
Bu ilâhi nimetin kıymetini ve ulviyetini takdir edemezler, heva ve heveslerine uyarak batıl yollara saparlar.
İşte bu Allah-u Teâlâ'nın fermanıdır. İman edenlere buyuruyor ve duyuruyor.
Zira Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyuruyor ki:
"Allah katında din İslâm'dır." (Âl-i imran: 19)
İşte Allah-u Teâlâ'nın yanında makbul olan din budur. Onlar ise çeşitli kitaplara ayrıldılar, her biri birer din kurdular. İman ettikleri imama uydular ve dinden imandan böylece ayrıldılar.
Oysa Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, onunki katiyyen kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır." (Âl-i imran: 85)
Allah-u Teâlâ'ya ve O'nun beğenip seçtiği dinine tam bir iman ile teslimiyet bulunmadıkça ahirette hiçbir amel fayda vermez. Küfürle ölenlerin her birisi dünya dolusu altın vermiş olsalar, ahirette kendilerini kurtaramazlar.
Bugün herkes cebi ile canını düşünüyor.
Allah-u Teâlâ onlar hakkında Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir." (Bakara: 86)
Biz cebimizle canımızı düşünenlerden değiliz. Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri'nin emrine uyarız.
Âyet-i kerime'sinde:
"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" buyuruyor. (Hud: 112)
Bu emr-i ilâhîye uymamız gerekmektedir. Dinimizi paramparça yapan, vatanımızı büyük tehlikeye düşüren bu bölücülerle cihad etmekle emrolunmuşum.
Binaenaleyh bu emr-i ilâhinin yerine gelmesi için dinimizi ve vatanımızı parçalayan bu bölücülerle mücadele etmek mecburiyetindeyim.
•
Bu bölücülerin hepsi din hırsızı, türemelerdir.
İslâm gibi görünüyorlar. İslâm dinine en büyük tahribatı yapıyorlar.
Allah-u Teâlâ'nın "Sapıklar" diye vasıflandırdığı ve isimlendirdiği bölücüleri Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz "Türeme" buyurmuşlar ve onların içyüzünü Hadis-i şerif'lerinde beyan etmişlerdir:
"Ahir zamanda öyle kimseler türeyecektir ki, bunlar dinlerini dünyalığa alet edeceklerdir. İnsanlara karşı koyun postuna bürünmüş gibi yumuşak ve güzel huylu görünürler. Dilleri şekerden bile tatlıdır. Amma kalbleri kurt gönlü gibidir.
Aziz ve Celil olan Allah-u Teâlâ bu gibiler için şöyle buyuruyor:
'Bunlar acaba benim sonsuz affediciliğime mi güveniyorlar? Yoksa bana karşı meydan mı okuyorlar? Ululuğum hakkı için, onlara öyle ağır bir musibet vereceğim ki aralarında bulunan yumuşak başlılar şaşakalacaklardır." (Tirmizi)
Bunların ismi ve aslı budur. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde bu türemeleri "Koyun postuna bürünen kurtlar" diye tarif ederken Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde "Sapıktır" diye vasıflandırmaktadır:
"Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak!" (Mü'minun: 54)
Her birinin ayrı bir isimle ortaya çıkmaları ayrı bir din kurduklarını göstermektedir. Bu bakımdan bunlar İslâm dininin tahripçileri ve yıkıcılarıdırlar. Din hırsızlarıdırlar. Bunlar kurdukları dini kuvvetlendirmek için İslâm'mış gibi görünerek müslümanları yolarlar, soyarlar, mallarını gasb ederler.
Bütün Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz Hakk'ı tebliğ ettikleri, hakikata çağırdıkları topluluklara:
"Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabb'ine âittir." demişlerdi. (Şuarâ: 109)
Onlar ise dâvâyı peşin halletmek istiyorlar, cihadı ceplere açmışlar, Hakk'a imanları yok.
Allah-u Teâlâ Yâsin Sûre-i şerif'inin 21. Âyet-i kerime'sinde:
"Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun, ancak onlar doğru yoldadırlar."
Diye ferman buyururken onlar dileniyorlar, Din-i mübin'i âlet ederek ücretlerini peşin peşin alıyorlar. Din-i İslâm'ı küçük düşürüyorlar. Müslümanlığa ısınacak kimseleri uzaklaştırıyorlar. Böylece Yâsin sûre-i şerif'inin 21. Âyet-i kerime'sine aykırı hareket ediyorlar.
•
İslâm dininde haram ve helâl ahkâmını beyan etmek ancak Allah-u Teâlâ'ya ve O'nun gönderdiği Peygamber'e mahsustur.
Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Yoksa onların, dinden Allah'ın izin vermediği şeyleri dîni kaide kılan ortakları mı var?" (Şûrâ: 21)
Allah-u Teâlâ dinini ve dîni hükümleri ancak kendisinin koyacağını, hükmünde asla kimseyi ortak kabul etmediğini ferman buyurduğu gibi, zâtından başka din kuranlara uymalarının sebebini sual etmekte ve onlara uymanın kötü âkıbetini haber vermektedir:
"Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz ki zâlimlere can yakıcı bir azap vardır." (Şûrâ: 21)
Bu bölücü türemeler haram olan şeyleri helâl gösteriyorlar. Kendileri o haramları rahat rahat işledikleri gibi etraflarına da yaptırıyorlar.
Resulullah Efendimiz'in bu din hırsızları ile ilgili beyanları vardır. Hadis-i şerif'lerinde: "Dînuhum dinâruhum = Onların dinleri para olacak." buyuruyorlar. (Münâvî)
Onların dini paradır. Allah-u Teâlâ'nın nehyettiği şeyleri yapmakla, maddeye tapmakla, cebini doldurmakla, makam ve mevki, maksat ve menfaat için, nam için İslâm dâvâsında bulunmak ne derece İslâm'a uygun olur?
Sizler de bu din hırsızlarını tanıyın. Onlara yardımda bulunmakla İslâm dininin yıkılmasına vesile olacağını unutma!
Şayet bu türemelere yardım edersen:
"Fâsıka ikram eden İslâmiyet'in yıkılmasına yardım etmiş olur." (Münâvî)
Hadis-i şerif'ine göre İslâm dininin yıkılmasına yardım etmiş olacaksın.
Cep cihadçılar, bölücü türemeler, bu din hırsızları iyi bilin ki İslâm'ı esaslarından çıkartmak için çalışırlar ve ayrı bir din kurarlar. Allah-u Teâlâ'nın Kelâm-ı ilâhi'sine karşı kapılarını kaparlar, kulaklarını da tıkarlar. Fakat biz Allah-u Teâlâ'nın kelâmı ve Resulullah'ın beyanını arz ediyoruz. Din hırsızlarının gasb ve soygunlarına göz yumsaydık Hazret-i Allah'ın indinde mesul olurduk.
Ne para toplarız, ne de talebelerden ücret alırız. Bütün yaptığımız iş ve icraatlar kendi çalışmamız ve gayretimizledir. Çalışanlar yalnız Rıza-i Bari için çalışırlar. Çalışıyoruz fakat dilenmiyoruz ve şu Âyet-i kerime mucibince hareket ediyoruz.
"Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun, ancak onlar doğru yoldadırlar." (Yâsin: 21)