İki genç bir adamın koluna girmiş olarak Ashâb-ı kiram ile sohbet eden Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-in huzuruna getirdiler.
"Yâ Ömer! Bu adam bizim babamızı öldürdü kısas isteriz!" dediler.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- suçlanan gence dönerek:
"Söyledikleri doğru mu?" diye sordu.
Suçlanan genç:
"Evet, doğru!" dedi.
Bu söz üzerine Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-
"Anlat bakalım, nasıl oldu?" diye sordu.
Bunun üzerine genç anlatmaya başladı:
"Ben bulunduğum kasabada hâli vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık, derken bu arkadaşların bulunduğu yere kadar geldik. O sırada hayvanların arasında her görenin bir kez daha dönüp baktığı çok güzel bir atım vardı. Hayvanıma ne yaptıysam, bu arkadaşların bahçesinden meyve yemesine engel olamadım. O sırada arkadaşların babası içeriden hışımla çıktı, atıma bir taş attı ve atım oracıkta öldü. Bu durum nefsime ağır geldi. Ben de bir taş alıp attım, bu defa bunların babaları öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı. Durum bundan ibaret." dedi.
Bu sözler üzerine Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-
"Söylenecek bir şey yok. Bu suçun cezası kısas. Madem suçunu da kabul ettin." deyince, genç; "Efendim, bir özrüm var." dedi.
"Ben memleketimde zengin bir insanım. Babam ölmeden epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz, yetimin hakkını zâyi ettiğiniz için Allah-u Teâlâ katında sorumlu olursunuz. Bana üç gün izin verirseniz, ben emaneti kardeşime teslim eder, gelirim." dedi.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-; "Sen buralara yabancı birisisin. Kim kefil olur ki?" dedi.
Genç; "Yâ Ömer" der ve İsrâ Sûre-i şerif'inin 34. Âyet-i kerime'sini okur.
"Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir."
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-;
"Kefilin var mı?" dedi.
Adam oradaki kalabalığa sorar; "Bana kefil olacak kimse var mı?"
Kalabalıktan ses yoktur. Çünkü genç geri gelmezse kefil olana kısas uygulanacak infaz edilecekti.
Nihayet en arkadan biri elini kaldırır ve "Ben olurum yâ Ömer!" der.
Bakarlar; bu kişi Hazret-i Ebu Zerr -radiyallahu anh-dir, herkes şaşkındır.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-;
"Yâ Ebu Zerr neye kefil olduğunu biliyorsun değil mi?" der.
Ebu Zerr -radiyallahu anh-;
"Bırakın gitsin adamı, ben kefilim!" der.
Ve adam biner atına uzaklaşır.
Üç gün herkes adamı konuşuyor gelecek mi gelmiyecek mi? Gelmezse ceza Ebu Zerr -radiyallahu anh-e kalacak. Vakit daralmak üzere, herkes telâş ve endişeli...
Akşam namazına yakın uzaktan bir atlı yaklaşmakta. Bakıyorlar, genç geliyor.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-:
"Be adam kaçma imkânın vardı neden geldin?"
Genç adam: "Ahde vefa kalmadı, müslümanlar söz verip de sözlerini tutmuyor demesinler diye geldim."
Halife Ömer -radiyallahu anh-, Ebu Zerr -radiyallahu anh-e dönüp;
"Sen bu adamın neyine inandın, nasıl kefil oldun?" diye sorar.
Hazret-i Ebu Zerr -radiyallahu anh-;
"Yâ Ömer! Müslümanların arasında güven, itimat kaybolmuş demesinler diye kefil oldum!" der.
Ölen adamın çocukları da bu cevaplara şaşırırlar ve söz isterler.
"Ya Ömer! Biz kısas hakkımızdan vazgeçtik." derler.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-: "Peki neden affediyorsunuz! O sizin babanızı öldürdü?"
"Yâ Ömer! Müslümanların arasında merhamet kalmadı demesinler diye." cevap verirler.