Abdülkerim-i Cîlî- kuddise sırruh- Hazretleri "El-İnsânü'l-Kâmil" adlı eserinin son bölümünde, velâyeti hatmedecek olan zâttan ve bu zâta verilecek olan makamdan bahsederek şöyle buyurmuştur:
"...Ayrıca Hitam makamı kurbet makamının nihâyeti için bir isimdir. Kurbet makamının ise nihayeti yoktur. Çünkü Allah-u Teâlâ'nın nihayeti yoktur. Lâkin Hitam ismi, Kurbet makamlarının tümüne bir özettir.
Sözlerin özü; bir kimsenin ahâsılı Kurbet makamı olursa, o evliyânın hatmi olur; Hitam makamında Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in vekilidir." (Cilt: 2, sh. 478-479. Çeviren: R. Göknar)
Farz-ı muhal ki kişi bir memlekete vardı, ayağını o memleketin toprağına bastı. Amma o memleketi bilmesi tanıması mümkün değildir.
Kurbiyet makamının nihayeti yoktur. Allah-u Teâlâ'ya vâsıl olursun amma, Allah-u Teâlâ'nın nihayeti yoktur.
Bu nokta öyle bir makamdır ki; Resulullah -sallalahu aleyhi ve sellem- Efendimiz içeriye girip kaybolduğu zaman, deryaya dalar gibi istiğrak haline bürünürdü. Sahv haline gelip ayrılmak istediği zaman Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'e:
"Bana kelâm et, konuş ya Hümeyra!" buyururlardı.
İşte bu nokta o makamdır. Fakat o onun tecelliyâtıdır. Başkasına tecelli etse, belki orada boğulur ve ayılamaz. Bu gizli bir noktayı size arzediyoruz. Bu ilmin ötesi yok. Özden bahsediyoruz, sözden değil; ilikten bahsediyoruz, kemikten değil.
O'nun bana ne zaman tecelli edeceğini, ne zaman göstereceğini, ne zaman öğreteceğini ben bilemem. Bildirdiği zaman, gösterdiği zaman, öğrettiği zaman bilmiş oluyorum. Aslı budur.
İşte bu noktada çok derin ve gizli bir ilim var. Değinilmeyen, bahsedilmeyen, nüfuz edilmeyen çok güzel bir ilim var. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin kendisini kaybettiği yer de bu makamdır.
O anda arada hiçbir vasıta yoktur. Hazret-i Allah ile Hazret-i Allah'a vardığı zaman kayboluyor, daha sonra kendisine gelmek için Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- vâlidemize kelâm etmesini söylüyor. Yani o makamdan ayılabilmek için dışarıdan müdahaleye ihtiyaç hissederdi. Biz size işte bu son yeri tarif ediyoruz.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu hususta Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Benim Allah ile öyle vaktim olur ki, oraya ne yakın bir melek sızabilir, ne nebi ne de resul sokulabilir." (Keşfü'l-Hafâ)
Ne melek girebilir, ne de şeytan girebilir, hiçbir şey giremez.
Şimdi mevzu açığa çıktı, burası öyle bir yer, öyle bir makamdır. Size bahsedilen bu ilim de o makamdır, o makamın ilmidir. Onun ilmini, onun âşinâlığını size söylüyorum.
Seyyid-i Kâinat Sebeb-i Mevcûdat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in hayat boyunca yaptığı bir duâları şöyledir:
"Ey Allah'ım! Beni bağışla, bana acı, en yüce arkadaşa kavuştur." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1665)
Onun arkadaşı O idi ve ahirete intikal ederken de son kelâmı bu idi.
Hayat boyunca Allah-u Teâlâ ile arkadaşlık yaptı ve en çok sevdiği arkadaşına kavuştu.
Bir kişi o kişiyi görecek ki arkadaş olsun. Görülmeyen bir kişi arkadaş olamaz. Görecek ve bilecek ki O'nunla olacak.
O'nunla arkadaşlık ne demek?
O içeride olup onu idare eder, sen O'nu göremezsin...