İslâm tarihinde "Emîrü'l-müminîn" tabiri ilk defa Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- için kullanılmıştır.
Toplumu ilgilendiren bir konu ortaya çıkınca halkı Mescid-i Nebevi'ye çağırır, iki rekât namaz kılındıktan sonra minbere çıkıp konuyu halka açardı.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz başşehri Medine'ye vali tayin etmemiş, idaresini bizzat kendisi üstlenmiştir. Adalet işlerine önceleri valiler bakarken Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Küfe, Basra, Şam, Filistin, Humus, Ürdün, Mısır ve Bahreyn'e kendisine bağlı kadılar tayin etmiştir.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-ın en önemli özelliklerinden biri adalettir. Her işte ve her hususta adaletin süratle icrası temin olunurdu. Zira İslâm tarihinde ilk olarak adliye dairesini vücuda getirmiş, mahkemeler tesis etmiştir.
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in;
"Ömer anılınca adalet anılmış olur, adalet anılınca Allah anılmış olur, Allah anılınca da rahmet iner." dediği rivayet edilmiştir.
Halifelik devrinin temyiz edici sıfatı; onun karşısında şâh ile dilencinin, asil ile fakirin, yakın ile uzak bütün halkın eşit ve istisnasız hiç ayırım gözetilmeksizin aynı muameleyi görmeleridir. Ümmetin her ferdinde adaletsizlik, sahipsizlik hissinin olmamasıdır.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- devlet idaresinde âdil olunmasına son derece hassasiyet göstermiş; "Adalet mülkün temelidir" buyurmuştur.
"Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şâhitler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe sürüklemesin.
Adaletli olun, takvâya en çok yakın olan budur. Allah'tan korkun, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Mâide: 8)
Âyet-i kerime'si düsturu idi.
Onun için vazife makamında olanlara dikkatli, titiz olmalarını, telâşe düşmeden, korkmadan, adalet ve hakkaniyetle halka muamele etmelerini tembihlemiş, davaların buna göre görülmesini, halkın hizmetlerinin de buna göre yürütülmesi talimatını vermişti.
Her işe o işin ehlini vazifeye getirmek hususunda çok titiz idiler. Fıkhı iyi bilen ihlâslı, liyâkatli insanları tercih ederdi. Vazife öncesi ve sonrası bu kimseyi imtihan ederdi.
İşlerin ehline havale edilmesi hususunda ise;
"Emanet konusunda mesulüm. Lâyık olanı tesbit ederek ondan istifade edeceğim." buyurmuştur.
Çok isabetli karar verir, ehliyetli, tecrübeli kimseleri arar bulur, ehil oldukları işlere tayin ederdi. Talip olanı o işe getirmezdi. Vazifeye getirdiği kimseler adil, kifayetli, temiz, güvenilir, tecrübeli, yiğit, cesur, kuvvetli irade sahibi olmakla beraber, ilim-hilim ehli, ihlâs, istikamet, tevâzu, şefkat gibi kemâl vasıflara hâiz idiler.
"Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder." (Nisâ: 58)
İstişareye ise çok büyük önem verirdi; "İstişaresiz işte hayır yoktur" buyurmuştur.
"İşlerinde müminlerle istişare et! Müşavereden sonra bir de azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et. Çünkü Allah tevekkül edenleri (kendisine bağlananları) sever." (Âl-i imrân: 159)
"Onların işleri kendi aralarında istişâre (danışma) iledir." (Şûrâ: 38)
Âyet-i kerime'lerini esas almıştır.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-ın Şûra meclisi'nde; Muhacir ve Ensar'dan Sahabe-i kiram bulunuyordu. Bir karar vereceği zaman bu meclis toplanırdı.
Hazret-i Osman, Hazret-i Ali, Abdurrahman bin Avf, Muaz bin Cebel, Ubey bin Kab, Zeyd bin Sabit -radiyallahu anhüm- Hazerâtı Şûra heyetinde aza idiler.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Meclis-i şûra'nın reisi sıfatı ile bulunur ve şöyle buyururlardı:
"Sizi bana tahmil edip yüklediğiniz emanetinize iştirak için dâvet ediyorum. Ben de ancak sizin gibi bir ferdim. Binaenaleyh sizin benim arzuma tâbi olup ittiba etmenizi istemem."
Bir gün Şûra meclisi'nde şöyle söylemişti:
"Siz bana yardım etmeyecek olursanız kim bana yardım eder?"
Ebu Ubeyde -radiyallahu anh- cevaben;
"Sen Resulullah'ın ashâbını dünya işlerine karıştırmak istiyorsun." deyince.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-; "Ben böyle muttaki insanların yardımını talep etmeyeyim de kimlere müracaat edeyim?" buyurmuştu.