Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Gündem - Deprem Felâketinden Çıkartılacak Dersler - Ömer Öngüt
Deprem Felâketinden Çıkartılacak Dersler
Gündem
Uğur Kara
1 Nisan 2023

 

Deprem Felâketinden Çıkartılacak Dersler

Bütün dikkatimizi önümüzdeki olağanüstü devirlere hazırlığa yöneltmemiz lâzım.

 

6 Şubat'ta hiçbir tahminde öngörülmeyen, dünya tarihinin gördüğü büyük felâketler arasına girecek boyutta çok büyük bir deprem yaşadık.

Yıkım o kadar büyüktü ki, bölgede yaşayan ve afet yönetiminde görevli insanlarımız da ya hayatını kaybetti, yahut ailesi veya bir yakını enkaz altında kaldı. 10 ilde birden ulaşım ve iletişim altyapısının hasar görmesi hatta birçok yerde çökmesi ile beraber ister istemez müdahalede aksaklık ve vakit kaybı yaşandı. Fakat milletimizin cansiperane bir gayretle adeta akın edercesine yardıma koşması, herkesin bir yerde bir işin ucundan tutmaya gayret etmesi ile beraber hızlı bir şekilde birçok zorluğun üstesinden gelindi. Halen zorluklar ve çalışmalar devam ediyor. Şu aşamada özellikle depremden etkilenen insanların barınma ihtiyaçlarının karşılanmasına odaklanılmış durumda.

Peki bu felâketten ne gibi dersler çıkarmamız lâzım. Bundan sonrası için neler yapmalıyız?

Yaşanan felâket bir deprem olduğu için haliyle depreme dayanıklı sağlam konut yapılması konusu sürekli gündeme geliyor, hatta bütün gündem buna odaklanıyor. Bu konu elbette çok önemli ancak sadece deprem değil her türlü riskin ve krizin yönetimi hususunda atılacak adımlar, yapılması gereken değişiklikler ve teknolojik hazırlıklar konusunu da tartışmamız ve bunlara hususiyetle kafa yormamız gerekiyor. Şunu hatırlatmak isteriz ki; ismi, sıfatı "Deprem" olmayan çok daha büyük felâketler de var. Bu felâketlerin yaşanma ihtimali de en az deprem kadar yüksek. En bariz tehlike bütün ülkeyi etkisi altına alacak topyekûn bir savaş ihtimali ve tehlikesidir. Nükleer silahların kullanılma ihtimalidir.

Unutmayalım ki;

Kendi halkına karşı kimyasal kitle imha silahı kullanmış Suriye ve Irak gibi iki komşumuz var;

Bizim de özellikle Karadeniz kıyılarımızı etkileyen Çernobil nükleer santrali kazasına ev sahipliği yapan, bugün de savaş sebebiyle en az 6 sefer elektrik kesintisi yaşanan, bu sebeple BM'in sürekli nükleer bir kaza riskine dair uyarılar yaptığı Avrupa'nın en büyük nükleer santrali Zaporijya Nükleer Santrali'ne ev sahipliği yapan komşumuz Ukrayna var;

Nükleer kitle imha silahını insanlar üzerinde kullanmış tek ülke sıfatını taşıyan, sınırlarımızın dibinde fiilen komşumuz olan, bize karşı açıktan terör örgütü besleyip palazlandıran Amerika gibi bir müttefikimiz (!) var;

Gürcistan ve Ukrayna'yı işgal eden; zor durumda kalınca bütün dünyayı nükleer çatışma ile tehdit eden Rusya gibi bir komşumuz var;

Dünyanın en faşist iktidarları tarafından yönetilen, Filistin'i atom bombası atıp yok etmekten bahseden siyasetçileri olan, nükleer bomba sahibi olduğu bilinen İsrail gibi bir komşumuz var;

Nükleer silah sahibi olmaya çalışan, bazı rivayetlerde olduğu söylenen, bize karşı Irak, Suriye ve Azerbaycan'da her türlü çirkefliği yapmaktan çekinmeyen İran diye bir komşumuz var;

Tarihi boyunca bütün Batı ordularından destek alan, her türlü silahın verildiği, nükleer silah verilmesi de muhtemel, ekmeği suyu Türk düşmanlığı olan Yunanistan gibi bir komşumuz var;

Bulunduğumuz bölgede kuraklık tehlikesinden ve bu sebeple ortaya çıkacak "Su Savaşları" ismi verilen çatışma risklerinden bahseden geçmişte hazırlanmış raporlar var.

Öyle bir devirdeyiz, öyle bir zaman dilimindeyiz ki, Peygamber -s.a.v.- Efendimiz'in "Âhir zaman" ismini verdiği zaman. Bir çok Hadis-i şerif'lerinde bu zamanın alâmetlerini, bu zamanda yaşanacak felâketleri, savaşları, işgalleri haber verdiler. Dergimizin kurucusu Muhterem Ömer Öngüt -k.s.-'un bugünlere, önümüzdeki kısa zamanda yaşanacak harplere ve felâketlere dâir ifşaatları öteden beri dergilerimizde yayınlanıyor.

Binaenaleyh;

40 yıldır düşük yoğunluklu bir savaş yaşıyoruz, çok daha büyükleri, 3. Dünya Savaşı kapıda. (Ukrayna'daki savaşta bir yıl içinde en iyimser tahminle her iki taraftan en az yüzer bin asker ölmüş durumda. Bu savaş sebebiyle Rusya sık sık nükleer tehditte bulunuyor.)

Deprem yaşadık, çok daha büyüğü yaşanabilir. Kıyametin 10 büyük alâmetinden üçü; üç büyük yer çöküntüsüdür.

Sel felâketleri yaşadık, çok daha büyükleri yaşanabilir.

Kuraklık yaşadık, yaşıyoruz, çok daha büyükleri yaşanabilir.

Salgın hastalık yaşadık, daha ölümcül salgınlar yaşanabilir.

Terörü, 15 Temmuz'u yaşadık, Allah'ım beterinden korusun.

Yanardağ, göktaşı, tsunami, ekonomik kriz .... akla gelen gelmeyen her türlü felâket önümüzdeki yıllarda beklenebilir.

Bu gibi afetler konuşuluyor; toplantılar, ufak-tefek hazırlıklar yapılıyor. Ancak başa geldiğinde niye daha çok hazırlık yapmadık diye ah-vah ediyoruz. Afat yaşanıldığında durum çok daha farklı oluyor. Salgın hastalık konuşuluyordu, konuşmakla yaşamanın farkını gördük. Deprem konuşuluyordu, sürekli bir yerlerde yaşanıyordu, ancak böylesini görmemiştik. Yangınlar oluyordu, 2021 yılında adeta bütün Türkiye alev alev yandı. Çok daha büyükleri dünyanın çeşitli yerlerinde Amerika'da, Rusya'da yaşandı. Terörle savaşıyorduk, Amerika teröre boyut atlattı, artık terör ordularıyla savaşıyoruz. Yani her geçen gün bir öncekini aratıyor ve bu böyle devam edecek.

O halde ne yapacağız? Bu afetlere, savaşlara nasıl hazırlanmamız lâzım. Bu deprem afetinden ne gibi dersler çıkarmamız gerekiyor?

Birinci olarak; bir defa "Daha büyüğü olmaz, savaş çıkmaz, o yaşanmaz, bu yaşanmaz" gibi sözleri literatürümüzden çıkarmamız lâzım. Muhtemel en kötüsüne hazırlanmak değil, geleceği mukadder en kötülere hazırlanmak için çalışmamız lâzım. Her türlü tedbirin yanında özellikle silah araç ve gereçlerinin geliştirilmesinde, inşasında adeta uyumadan, yemeden-içmeden çalışmamız ve asla kısıntıya gitmememiz lâzım.

2. Çağımız hız çağı. iletişimin, ulaşımın, silahların, füzelerin her şeyin sürekli hızlandığı bir çağdayız. Bu sebeple her türlü olaya hızlı müdahalenin ne kadar önemli olduğu ortada. "İlk 72 saat" diye bir kavram var. Değil 72 saat 24 saat bile yerine göre geç kabul edilmelidir. Ukrayna Savaşı'nda Rusya başkent Kiev'i hızlı bir şekilde ele geçirip hükümeti yıkmak üzerine plan yapmıştı. Rusya daha becerikli olsa, yahut Ukrayna bu planı akamete uğratan hızlı reaksiyon gösteremese, bugün çok daha farklı bir Ukrayna konuşuyor olabilirdik.

3. Afet, savaş, her türlü acil durumda özellikle iki şeyin kesintisiz devam etmesi, yıkıldığında hızlıca ikame edilmesi çok önemli; iletişim ve ulaşım. Yaşanan felâkette GSM altyapısının uzun süre inkıtaa uğraması büyük sıkıntılara sebep oldu. Bir afet durumunda GSM şebekelerinin çalışması özellikle sivil alanda büyük önem taşıyor. Askeri alanda ise içindeki yabancı kaynaklı yazılımlar sebebiyle güvenli iletişim aracı olarak görülmeyen cep telefonlarını, geliştirilecek yazılımlarla nasıl güvenli bir iletişim aracı haline getirebiliriz, bir savaşta en azından cephe gerisinde bu altyapıdan nasıl yararlanabiliriz, bunun düşünülmesinde fayda var. Ulaşım ağında da alternatif ulaşım ağları ve hasarlı alanları hızlı tamir etme yöntemleri geliştirilmelidir. Viyadükler, köprüler yapılırken bypas güzergâhları da inşa edilmelidir.

4. Elektrik ve akaryakıt gibi enerji kaynaklarının mümkün olduğunca kesintisiz devam etmesi lâzımdır. Uzmanlar son depremde, böyle büyük bir alanda elektrik kesintileri yaşandığında bütün ülkenin bundan etkilenebileceğini, ancak böyle bir şey yaşanmadığı için elektrik altyapısının iyi bir sınav verdiğini söylüyorlar. Ulaşım ağındaki sorunlar sebebiyle bazı yerlerde akaryakıt temininde aksamalar oldu. Akaryakıt depoları yurdun her yerine yayılmalıdır, istasyonlara acil durumlar için yedek depo zorunluluğu getirilmelidir.

5. Ulaşım, iletişim, enerji gibi temel altyapılarda ve tabi her alanda hücresel bazda planlama yapılmalıdır. Büyük bir harpte büyük bir yıkımda her bir altyapının gerekirse bölgesel, hatta şehir bazında bağımsız çalışabilmesi lazım. Meselâ HES projeleri elektrik sağlayan kaynakların dağınık ve çeşitli olması bakımından ulusal güvenlik açısından önemli yatırımlar olarak görülmelidir. Bir harp durumunda büyük santraller düşman tarafından işlevsiz hale getirildiğinde büyük zarar görebiliriz. Yine meselâ rafinerilerimiz belli adette ve önemli kısmı batı bölgelerimizde. Haberleşme alanında da her şehri ya da bölgeyi bir hücre gibi düşünürsek telefon ve internetin her hücrede bağımsız çalışmasının altyapısı hazırlanmalıdır. Yine internetin küresel ağdan bağımsız çalışabilmesi lâzımdır.

6. Liderlik vasfı olan, özellikle sahada bu vasfını, liyakatini ispat etmiş kişilerin sorumluluk mevkilerine getirilmesi lâzım. Bir insanın birçok vasfı olabilir, ancak afet ve kriz yönetiminde sahada, yerelde dirayetli liderler yoksa hızlı koordinede sorunlar ortaya çıkıyor. Dikkat ederseniz deprem bölgesinde olağanüstü hâl ilan ettik, kimse itiraz etmedi; organizasyon ve yönetim yeteneği kuvvetli, liderlik vasfı olan insanlara minnettar olduk. Önümüzdeki günler sürekli olağanüstü hâl gayretiyle hareket etmemiz gereken bir dönem. En alttan en tepeye bu anlayışla organize olmamız lâzım. Güvenlik kavramını her şeyin önünde düşünmemiz lâzım. Tatlı su ütopyalarına, Avrupa'dan Amerika'dan demokrasi adı altında yapılan dayatmalara pirim verilecek bir zamanda değiliz.

7. Her türlü savaş durumuna ve deprem gibi afetlere hazırlık olarak "Sığınak" kavramını çok daha ciddi bir şekilde gündemimize almamız lâzım. Dağların içlerinde, uygun yerlerde yer altı sığınakları, korunaklı fabrikalar, harekât merkezleri inşa edilmeli. Tünel delme makineleri hiç durmadan bu amaçla çalışmalıdır. Depreme dayanıklı binalar planlarken bombardıman ihtimaline karşı sığınak inşaasına azami önem verilmelidir.

8. Acil durum stokları yıllara sari uzun süreli sıkıntı yaşanılacağı düşünülerek geliştirilmesi lâzım. Özellikle akaryakıt, yiyecek ve su için. Büyük savaşta, rafineri, santral, enerji nakil hatları, yollar zarar gördüğünde, deniz ticareti durduğunda hayatımızı ve savunmamızı nasıl idame ettireceğimizin düşünülmesi lâzım.

9. Bu deprem felâketinde yaşadıklarımızı 15 Temmuz badiresinde yaşananlarla birlikte ele aldığımızda öncelikle karşımıza çıkan bir sonuç var: Bu iki büyük badire bize göstermiştir ki, devlet demek millet demektir. Millet bu devletin bizatihi kendisidir. Devlet bilinci bu milletin genlerine işlemiştir. Devletin düştüğü yerde tam orada milletin kendini görüyoruz hamdolsun. 15 Temmuz'da polise askere omuz veren, onunla birlikte mücadele eden bu millet bu felâkette de bir an bile beklemeden bütün imkânlarını seferber etti, devletin yetişemediği yerlere yetişmeye çalıştı. Kimisi kar motorunu aldı jandarmanın gidemediği köylere gitti, kimisi yardımları ulaşılamayan köylere götürmeye çalıştı, kimisi kızılay görevlisi gibi işin başına geçti. O halde bu millet devletin devamı olarak görülür ve plan ve organizasyonlar buna göre yapılırsa bu gibi büyük badirelerde çok daha hızlı, çok daha verimli neticeler alınacaktır. Soğuk savaş yıllarında bir Rus işgaline karşı halkı silahlandırarak direniş harbi başlatma planları vardı. Ancak temel bir bilinç değişimi lâzım. Milleti; tepeden bir bakış açısıyla ayrı bir varlıkmış gibi, sadece insan kaynağı olarak, yönetilmesi gereken bir topluluk olarak görmek eksik bir yaklaşımdır. İşinde gücünde bir vatandaş günü geldiğinde bir subay, bir emniyet mensubu, bir kurum yöneticisi, afet organizatörü; yahut bu gibi kurumların bir neferi olabilir. O gün geldiğinde el yordamı ile taşlar yerine otursun diye beklemek yerine, şimdiden bunun organizasyonu yapılmalıdır. Zihniyetimizi ve planlamalarımızı buna göre revize etmemiz lâzım.

Dikkat ederseniz bu yıkımın büyüklüğünü tarif etmek için "Atom bombası atılmış gibi" şeklinde tanımlamalar kullanılıyor. Bu tanımlamayı yapanlar dünya ülkelerinin envanterindeki bu bombaların elbet bir gün patlayacağını düşünüyorlar mı bilemiyoruz, ancak bu şiddetli savaş günlerinin gölgesinin iyiden iyiye dünyanın üzerine düştüğü bir zamandayız.

Binaenaleyh bütün dikkatimizi önümüzdeki olağanüstü günlere hazırlığa yöneltmemiz lâzım.


  Önceki Sonraki