Bu şükrü yapanlar haramdan sakınanlardır.
a) "Yaratan, yoktan var eden, beden nimetleri ile donatan, bidayetten nihayete kadar en güzel şekilde terbiye edip suret veren Hazret-i Allah'a şükürler olsun." derler.
b) "Mülkünde bulunduran, kâinatı musahhar kılan, mülkündeki nimetlerle merzuk eden, rızıklandıran Hazret-i Allah'a sonsuz şükürler olsun." derler.
c) "İman şerefi ile müşerref eden, İslâm ile mükerrem eden, iyi ve kötüyü ayırdetmek için Kelâmullah'ı indiren, Rehber-i sâdık'ı gönderen Hazret-i Allah'a sonsuz şükürler olsun." derler.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Şüphesiz ki Allah insanlara karşı lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler." (Mümin: 61)
Bir düşün! Hayatın boyunca bu hususlara bir defacık tefekkür edip şükrettin mi?
Şimdi bâtınına geçiyoruz.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Hadis-i kudsî'de buyurur ki:
"Velilerimden birisine düşmanlık eden kimseye ben harp ilân ederim. Kulumu bana en çok yaklaştıran şey, farz kıldığım ibâdetleri yapmasıdır. Nâfile ibadetlerle de bana o kadar yaklaşır ki, nihayet ben o kulumu severim. Sevince de artık onun duyan kulağı olurum, o benimle işitir. Gören gözü olurum, o benimle görür. Eli olurum, o benimle dokunur. Ayağı olurum, o benimle yürür, (Kalbi olurum, o benimle anlar. Söyleyen dili olurum, o benimle konuşur.) Ne dilerse onu yerine getiririm. Herhangi bir şeyden bana sığınırsa ben onu muhafaza ederim." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2042)
Bir Hadis-i kudsî daha arzedeceğiz:
"Sonra ben yüzümle onlara yönelirim. Yüzümle yöneldiğim bir kimseye neyi vermek istediğimi, herhangi bir kimsenin bileceğini mi sanırsınız?"
Allah-u Teâlâ devamla şöyle buyurdu:
"Onlara ilk vereceğim şey, nûru kalplerine akıtmaktır. İşte o zaman ben onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler." (Müslim-Hâkim)
Yani "Onlar beni biliyor ve benden haber verirler." diye Hadis-i kudsî'de beyan buyuruyor.
İşte şimdi size Hazret-i Allah'tan haber vereceğim.
Niçin Allah-u Teâlâ o sevgili kullarına karşı gelene harp ilân ediyor? Çünkü o veli Hakk'ta fani olmuştur, kül olmuş, esrar-ı ilâhi'de yok olmuştur. İçinde yalnız Allah-u Teâlâ'nın mevcudiyetini görür ve bilir, kendisini görmez.
Bunun delilini mi istiyorsunuz?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyuruyor ki:
"İçinizde... Görmüyor musunuz?" (Zâriyât: 21)
O, bu Âyet-i kerime'nin tecelliyâtına mazhar olmuştur.
Allah-u Teâlâ; "İçindeyim, bak beni göreceksin!" diye hitap ediyor. Amma hani o gören gözler?
Amma Allah-u Teâlâ; "Beni bilenler var." buyuruyor. Ben haber veriyorum şimdi, Âyet-i kerime ile haber veriyorum, Hadis-i kudsî ile haber veriyorum...