Şimdi size bu mücadele ve mücahedenin Allah katındaki ecir ve mükâfatını bir hikaye ile arzedelim:
Müslümanlarla küffar arasında bir harp olacaktı. Kumandan çıktı ve cihadın faziletini beyan etmek için şu Âyet-i kerime'yi okudu:
"Hiç şüphesiz Allah yolunda savaşıp düşmanları öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Allah cennet kendilerinin olma karşılığında satın almıştır. Onlara vaad olunan cennet haktır ki, Tevrat'ta da İncil'de de ve Kur'an'da da sabittir. Allah'tan ziyade ahdine vefa gösteren kimdir? O halde yaptığınız bu hayırlı alış verişten dolayı sevinin. İşte bu çok büyük bir saâdettir." (Tevbe: 111)
Orada bulunan bir genç:
"Kumandanım! Müsaade ederseniz bu Âyet-i kerime'yi kardeşlerime ben izah edeyim." der.
Onun bu hareketi kumandanın çok hoşuna gider ve müsaade eder.
Genç, Âyet-i kerime'yi izah eder ve der ki:
"Benim annem-babam öldü ve bana çok mal bıraktılar. Bu andan itibaren bütün malımı orduya hibe ediyorum, kendim de harbe katılıyorum."
Kumandan der ki:
"Oğlum, çok gençsin harpten sağ dönersen fakir kalırsın."
Genç itiraz eder:
"Hayır! Ben Allah-u Teâlâ ile ahdleştim. İfşâ ettim de hata mı ettim?" der, bütün malını teslim eder ve kendisi de harbe iştirak eder.
Bu heyecanla öncü koluna geçer. Gerekli keşif ve incelemeleri yaptıktan sonra, hem dinlenmek hem de ordunun gelmesini beklemek için bir ağacın altına oturur ve uyuyakalır. Şöyle bir rüya görür. Sizi teşvik için, mücadele ve mücahedenin faziletini bildirmek için, bu kitapla nasıl mücadele edeceğinizi, nasıl cihad edeceğinizi, bütün bölücülere harp ilân eden bu kitaba nasıl sahip çıkmanızın gerektiğini göstermek için anlatıyorum:
Rüyâsında cennet-i alâ'da bir bahçeye girer. Bahçenin ortasında çok büyük bir havuz ve etrafında birçok huriler görür. Huriler birbirlerine:
"Ây-ı merdiyye'nin efendisi geliyor!" diye tebşir ederler.
Yanlarına yaklaşarak selâm verir ve:
"Ây-ı merdiyye hanginizsiniz?" diye sorar. "Biz onun hizmetçisiyiz, o daha ileridedir." derler.
İkinci bahçeye geçer. O kadar güzeldir ki, birinci bahçe sönük kalır. Havuzu daha büyük ve hurileri daha çok ve daha güzeldi. Onlar da el çırparak:
"Ây-ı merdiyye'nin efendisi geliyor!" diye tebşir ederler.
Yanlarına yaklaşarak selâm verir. Ây-ı merdiyye'yi sorar.
"Biz de onun hizmetçisiyiz, o daha ileridedir." derler.
Üçüncü bahçeye vâsıl olur. O kadar güzeldi ki onun fevkinde bir yerin olacağını tasavvur edemez. Oradaki hurilerin de tebriklerini ve tebşirlerini duyar. Selâm vererek Ây-ı merdiyye'yi onlara da sorar. Burası hepsinden çok daha güzeldi, havuzu süttendi.
"Siz daha ileriye gidin, o daha ileridedir." derler.
Nihayet bir nehri geçerek dördüncü bahçeye ulaşır. Burası öncekilerin hepsinden çok daha güzel, hurileri de o nisbette daha çoktu. Bunun havuzu da baldandı. Yanlarına yaklaşarak selâm verir.
"Ây-ı merdiyye hanginizsiniz?" diye sorar.
Onlar da onun hizmetçisi olduklarını söylerler ve ilerideki bir köşkü göstererek "O işte bu köşktedir!" derler.
Köşkün kapısına geldiğinde, kollarını kapıya germiş bir huri görür. Selâm verir.
"Ây-ı merdiyye sen misin?" der.
"Hayır! Ben kapıcısıyım, kendisi içeridedir." diye cevap verir.
Bakar Ây-ı merdiyye'yi kırmızı bir yakut tahtta oturduğunu görür. Yanına varmak ister.
Ây-ı merdiyye: "Hayır! Sen bana akşama geleceksin." der ve genç uyanır.
Bakar ki ordu yetişmiş. Kumandanına gördüğü rüyayı anlatır. Kumandanı der ki:
"Oğlum! Sen şehit olacaksın ve o huriye kavuşacaksın, Allah-u Teâlâ'nın ihsanına mazhar olacaksın."
Harp başladığında genç ilk saldıranlardan oldu. Akşama kadar savaştı. Dokuz kişiyi öldürdü ve sonunda şehid oldu.
Binaenaleyh Allah için canını ve malını verenin mükâfatı budur. Verene veriyor, vermeyene birşey vermediği gibi, verdiğini de alıyor.
Allah-u Teâlâ Hâlik iken mahlûkunu alış-verişe dâvet ediyor. Hâlik ile alış-veriş yapabilme şerefine nâil olmak ne büyük saâdettir!
Bu öyle bir pazardır ki, gerçekten bu sahaya adımını atan bir kimse canını ve malını ortaya koyacak ki, Hazret-i Allah ile alış-verişe girişebilsin.
Şüphe yok ki Allah-u Teâlâ'nın yarattığı o canlar ve rızık olarak ihsan ettiği o mallar baştan sona hep O'nun mülküdür. Bunun içindir ki Allah-u Teâlâ'nın onları satın alma yolu ile mülkiyetine geçirmesi tasavvur olunamaz. Bu beyanı ile büyük bir lütuf eseri olarak kullarını cihada ve mâli ibadete dâvet etmektedir.
Cafer-i Sâdık -rahmetullahi aleyh- Hazretleri:
"Bedenlerinizin cennetten başka fiyatı yoktur. Onları ondan başkasına satmayınız." buyurmuşlardır.
Bu bir imtihan alış-verişidir. Bu imtihana girenlerin ve mükâfata nâil olanların durumu bu hikâyede beyan edilmektedir.
Burada çok ince bir nokta var. Dikkat edilirse genç Ây-ı merdiyye'ye ulaşıncaya kadar kaç tane huri havuz geçti. Ây-ı merdiyye'nin diğer hurilere karşı üstünlüğü ne kadar fazla, güzelliği tasavvur bile edilemez.
Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde hurileri anlatırken şöyle buyurmaktadır:
"Cennet ehlinden bir kadın, yeryüzündeki insanlara görünecek olsa, dünya ve içindekileri, yerle gök arasını aydınlatır, yerle gök arasını güzel koku ile doldururdu.
Onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır." (Tirmizi: 2525)
"Her birine iki hanım verilecektir ki, güzellikten baldırlarının iliği etin arkasından görülecektir. Aralarında anlaşamamazlık ve küsüşme olmayacaktır. Kalpleri bir kalp olacak, sabah-akşam Allah'a tesbihte bulunacaklardır." (Müslim: 2834)
Bu noktada çok ince bir sual soracağım; şöyle ki:
İnsan dünya kadınlarına bu kadar meyyaldir. Bütün dünya hanımları bir araya gelse, o huriye denk olur mu? O huriyi görse dünya kadınına hiç meyleder mi?