Dünyada "Vekâlet Savaşları"nın (Proxy War) yoğunluğu ve büyüklüğü gün geçtikçe artıyor. Hatta şu anda dünyanın içinde bulunduğu durumu "Vekâlet Savaşı" ile "Dünya Savaşı" arasında bir yer olarak tanımlayabiliriz. Gün geçtikçe gerilim ve hararet artıyor.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Rus İmparatorluğu; Kars-Ardahan, Artvin gibi bir kısım Türkiye topraklarına; Azerbaycan dahil Güney Kafkasya'ya; Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'ne; Ukrayna, Belarus, Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerine; Finlandiya, Litvanya, Letonya, Estonya gibi Baltık ülkelerine hakim çok geniş bir coğrafyaya yayılmıştı. Hatta 1867 yılında ABD'ye satılıncaya kadar Alaska da Rus toprağıydı. Balkan ülkelerini destekleyen ve bunları Osmanlı'ya karşı kışkırtan ülke Rusya'ydı.
Bolşevik ihtilalinden sonra, komünizm devrinde işgal altındaki ülkeler "Sovyetler Birliği" adı altında yönetilmeye başlandı. Komünist Rusya 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu Almanya'yı işgal etti. Rus tanklarının eşliğinde Çekoslovakya, Macaristan, Bulgaristan, Romanya gibi ülkeler de "Doğu Bloku" denilen ülkelere dahil oldular.
Ancak komünistler özerklik, halkların kardeşliği gibi fikirlerin etkisiyle bütün bu işgal altındaki ülkeleri cumhuriyet olarak kabul etti. Gerçekte ise fiili olarak Sovyetler Birliği ve "Varşova Paktı" ülkeleri Rus İmparatorluğu'nun devamı gibiydi, cumhuriyetlerin özerklikleri çok bir anlam ifade etmiyordu. Çünkü meşhur "Kızılordu" her yerdeydi.
Sovyetler Birliği'nin yıkılması sürecinde kâğıt üstündeki cumhuriyetlerin hepsi bağımsızlıklarını kazandılar. Böylece sadece Varşova Paktı üyesi Doğu Avrupa ülkeleri değil uzun süre Rus işgali altında kalan birçok ülke bağımsızlığına kavuşmuş oldu. (Bu süreçte en sancılı ayrılığı Azerbaycan yaşadı. Önce Rus, sonra Ermeni katliam ve işgaline maruz kaldı.)
Herhangi bir savaş yaşanmadan Sovyetler Birliği'nin dağılması ile; Rusya'nın imparatorluk devrinde hâkim olduğu geniş bir coğrafyadaki birçok ülkenin elden çıkması Putin başta olmak üzere Rus elitlerini çok rahatsız etti. Hatta Kırım gibi atalarımıza karşı asırlar boyu yaptıkları uzun savaşlar sonunda hakim oldukları stratejik bir coğrafya da Ukrayna'nın bağımsızlığı ile beraber Rusya'nın elinden çıkmış oldu. (Kırım; Sovyetler Birliği döneminde de Rusya Federasyonu'na bağlı iken 1954 yılında Sovyet lider Nikita Kruşçev tarafından Ukrayna'ya bağlanmıştı.)
Putin bu rahatsızlığını açık bir şekilde dile getirdi; SSCB'nin dağılma sürecinde Komünist Parti'nin devlet için yıkıcı politikalar izlediğini söyledi. "Sovyetler Birliği'nin çöküşü nedir? Bu, tarihi Rusya'nın Sovyetler Birliği adı altında çöküşüdür. Yaşanan, 20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketidir" diyen Putin, Lenin'in savunduğu düşüncenin SSCB'nin dağılmasına yol açtığını, Lenin'in Rusya'nın altına atom bombası yerleştirdiğini söyledi.
Hal böyle olunca Rus yöneticileri Rus toprağı olarak gördükleri ülkelerin ellerinden çıkması bir tarafa buralardaki nüfuzlarının elden gitmesini, hatta bu ülkelerin NATO'ya dahil edilmesini büyük bir tehdit olarak algılıyor.
Kendi nüfuz alanında gördüğü ülkelerin birer birer NATO'ya üye yapılmasına Rusya uzun zamandır en üst perdeden itiraz ediyor. Bu durumu güvenlik tehdidi olarak gördüğünü söylüyor ve yeri geldikçe bir savaş dili kullanıyor. Hatta nükleer silahlara sahip olduğunu hatırlatmaktan çekinmiyor. Rusya'nın yeni savaş doktrininde kitle imha silahlarıyla tehdit edilmesi yahut ülkeyi kritik duruma düşürecek konvansiyonel saldırı halinde nükleer silah kullanım hakkını saklı tuttuğu belirtiliyor.
Bu süreçte Rusya; Polonya, Estonya, Letonya, Litvanya, Çekya, Slovakya, Macaristan, Bulgaristan, Romanya'nın NATO üyesi yapılmasını sineye çekmek zorunda kaldı. Ancak Ukrayna ve Gürcistan gibi ülkelerin de bu kervana dahil edilmesi ihtimaline ordusu ile cevap verdi. Gürcistan'da Abhazya ve Güney Osetya'yı, Ukrayna'da Kırım'ı işgal etti. Ukrayna donanmasının birçok gemisine el koydu. Ukrayna'nın doğusundaki Donbass bölgesini ayrılıkçı hareket çıkartmak suretiyle fiilen Ukrayna'dan koparttı. Rusya ayrıca Avrupa'ya yakın topraklarına stratejik silah ve füzeler yerleştirdi, Hipersonik füze teknolojisi geliştirerek Amerika ile silahlanma yarışına başladı.
Amerika ise Romanya ve Bulgaristan gibi NATO üyesi yapılan ülkelere NATO üsleri kurarak, buralara yığınak yaparak, Doğu Avrupa'da askeri tatbikatlar yaparak cevap verdi. Dedeağaç'taki üssün amacının Rusya olduğu söylendi. Ukrayna'dan sonra Belarus'ta ve Kazakistan'da Batı yanlısı bir iktidar dizayn etmeye çalıştı ancak muvaffak olamadı. Dikkat edilirse İngiltere de Rusya'yı Ukrayna'da Rus yanlısı bir iktidarı başa geçirmeye çalışmakla suçladı.
2. Dünya Savaşı'ndan sonra Yalta ve Potsdam Konferansı'nda Amerika ve SSCB ile beraber üçüncü büyük devlet olarak bulunan İngiltere; Ortadoğu, Afrika, Asya hemen hemen bütün coğrafyalarda, ortada görünmeden, el altından siyasetini yürütmeye çalışıyor. Ancak bunun iki istisnası var: Rusya ve Çin.
İngiltere Rusya'ya karşı duruşunu sık sık açıktan dile getiriyor. Neredeyse en büyük düşmanı olarak Rusya'yı konumlandırıyor. İngiliz Genelkurmay Başkanı Rusya'yı Çin, İran ve Kuzey Kore ile beraber "İngiltere için en büyük tehlike arz eden 4 ülke" arasında saydı. MI6 şefi Richard Moore, Çin, Rusya, İran ve uluslararası terörizmin "İngiltere'nin en büyük tehdit listesi"nde yer aldığını söyledi. İngiltere bu duruşunu Ukrayna mevzuunda da gösteriyor. Karadeniz'de savaş gemileri, uçakları ile Rusya'ya karşı duruyor. Ukrayna'ya tanksavar silahları gönderdi, Dışişleri Bakanı Liz Truss: "Ukrayna, bir işgal durumunda Rusya'ya direnecek. Kremlin, Afganistan veya Çeçenistan'daki benzer bir savaşla karşı karşıya kalacak." diye konuştu. İngiltere Başbakanı Boris Johnson, "Eğer Rusya bu yolu seçerse bir çok Rus annenin oğlu eve dönemeyecek." dedi. İngiltere ve İskandinav ülkeleri Rusya'nın Baltık, Kuzey Denizi ve Atlas Okyanusu'ndaki faaliyetlerinden çok rahatsız. Norveç'in denizaltı kabloları olağan şüpheli Ruslar tarafından kesildi. İngiliz Genelkurmay Başkanı, bu kablo kesintisinin "savaş nedeni" olarak değerlendirilebileceğini söyledi. İsveç Baltık Denizi'ndeki stratejik Gotland adasındaki askerî varlığını artırdı.
İngiltere neredeyse 200 yıldır Rusya'nın yayılmasını engellemeye çalışıyor. 1853-1856 yıllarında yaşanan Kırım Savaşı'nda Fransa ile beraber Osmanlı'yı desteklemişti. Osmanlı'yı yıkmaya çalışsa da Boğazların Rus kontrolüne girmesini istemedi. (1878'de diyet olarak Kıbrıs'ı aldı.) 1905 yılında Japonya'nın zaferi ile sonuçlanan Japon-Rus Savaşı'nda da Japonlarla ittifak yapmışlardı.
Rusya'nın kendisi üzerindeki işgalci ve istilacı imajını pekiştirme pahasına Ukrayna'ya karşı yeniden harekete geçmesinin önemli iki sebebi olduğunu söyleyebiliriz:
Birincisi eskinin "Demir Perde" şimdinin NATO üyesi ülkelerine asker yığan Amerika ve NATO'ya cevap vermiş oluyorlar. İkincisi ve muhtemelen daha önemlisi Türk SİHA'larından cesaret alarak topraklarını geri almak için hazırlık yapan Ukrayna'ya gözdağı veriyorlar.
Türk SİHA'larının becerisini ilk keşfeden ve Türkiye'den ilk SİHA satın alan ülke Ukrayna oldu. Türk SİHA'larının Suriye'den sonra Libya ve Karabağ başarısı Ukrayna'nın cesaretini iyice artırdı, SİHA'ları doğudaki ayrılıkçılara karşı kullanmaya başladı. Bu ayrılıkçıları proxy güç olarak kullanan Rusya tehlikeyi gördü, bir defa daha hem de kendi sınırında desteklediği güçlerin madara olmasını göze alamadı. Ve tabir câiz ise kendi gövdesini ortaya koyarak Ukrayna'yı tehdit etti.
Rusya Amerika ve NATO'dan yazılı taahhütler istiyor. Bu taleplere olumsuz cevap verilmesi durumu iyice gerginleştiriyor. Rusya'nın bu kadar restleşmeden sonra geri adım atması çok zorlaştı. Adeta bir tuzağa düştü. Rusya Ukrayna'ya girerse bu durum bütün Batı'yı Rusya karşısında tek bir cephe haline getirir. Rusya ile didişmeyi istemeyen Almanya bile bu durumda sessiz kalamaz.
Böyle bir durumda Türkiye de kısa vadede zor durumda kalacaktır. Zira Rusya'ya ambargo uygulanması Türkiye'ye ekonomik olarak zarar verir. Eğer Ruslar işgallerini Dinyeper Nehri'ne kadar genişletirse, Atak-2 helikopteri, Akıncı TİHA gibi platformlarımız için motor üreten Motor Sich firmasının fabrikasının da bulunduğu önemli sanayi bölgeleri Rusların eline geçer.
Uzun vadede ise Rusya'nın gerilemesi Türk dünyasının önünün açılması demektir.
Dikkat edilirse Rus işgalini görmüş Polanya, Litvanya, Estonya, Letonya gibi ülkeler Rusya'ya karşı çok tedirginler ve sert muhalefet yapıyorlar. (Türk SİHA'larını alan ülkelerden birisi de Polanya'ydı.) Çünkü hiçbirisi Rusya'dan emin değil. Zira Rusya istilacı bir yapıya sahip. Silahlı gücünü kullanmaktan çekinmeyen, amacına ulaşmak için sivilmiş falan bakmadan ezip geçen bir askeri kültüre sahipler. Bu yüzden bu ülkeler NATO'yu Rusya'ya karşı bir güvence olarak görüyor. Ukrayna ve Gürcistan hariç hepsi de bu amacına ulaştı, NATO üyesi oldular. Türk Cumhuriyetleri de haliyle Rusya'dan çekiniyorlar.
Kuzeyindeki adalar Rus işgali altında olan Japonlar da Ukrayna mevzuunda Rusya karşıtı sert bir açıklama yaptı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son 250 yıllık tarihinde Ruslarla 11 defa savaştık ve bazı hesaplara göre bu 250 yılın yaklaşık 50 yılı Ruslarla savaşmakla geçti. Osmanlı'nın 6 katı nüfusa ulaşan Rusya bu uzun savaşların sonunda Karadeniz'in kuzeyindeki ve Asya'daki bütün Türk yurtlarına hakim oldu. Ruslar 700-800 yıl önce Moskova etrafında ve kuzeyinde küçük bir bölgede yaşayan bir halktı. Urallar'ın doğusu ve batısı, Ukrayna'dan Kazakistan'a kadar uzanan bütün bölgeler Türk imparatorluklarının topraklarıydı. Rus prenslikleri Türklere vergi verirdi. Rusların kuvvetlenmesi ve saldırıları sebebiyle Kırım Hanlığı çareyi Osmanlı'ya bağlanmakta buldu. Bu durum Rus istilasını geciktirse de kaçınılmaz sonu engelleyemedi.
2. Dünya Savaşı'nda milyonlarca insanı ölen Rusya aile kurumunun da çökmesiyle eski nüfus gücünü kaybetti. Uyguladığı politikalar, etrafındaki milletlerin düşmanlığını pekiştirdi. Konvansiyonel olarak da ordusu geriye düştü. Nükleer gücüne dayanarak hegemonyasını devam ettirmeye çalışıyor. Ancak büyük bir savaşta ayakta kalması çok zor. Rusya Federasyonu'nun da SSCB gibi dağılması mukadder. 1991'de SSCB'nin dağılmasına hazırlıksız yakalandık. Bir gün Türk yurtları üzerindeki Rus heyulasının ortadan kalktığı günlere de hazırlıksız yakalanmayalım.
Rusya'dan bu kadar çekinen ve Rusya'nın yayılmasını engellemeye çalışan Batı Libya'da Rusya'ya karşı bize destek vermedi. Suriye'de aynı şekilde. Yine Mali'de Fransa'nın boşalttığı yerlere Rus paralı askerleri yerleşti. Bunların Türk düşmanlığı o kadar iliklerine işlemiş ki, Rus ve Çin tehdidine karşı Türkiye ile ittifaka ihtiyaçları olduğu halde Türkiye'yi neredeyse karşı cepheye itmeye çalışıyorlar. İngiltere biraz daha mantıklı hareket ediyor, Türkiye ile ittifakını geliştirmeye çalışıyor. Son zamanlarda Amerika da Türkiye'ye yanaşmaya çalışıyor; Akdeniz'de Ege'de bazı geri adımlar attılar. Değişen Amerikan tavrının, yine BAE gibi Körfez ülkelerinin keskin tavır değişikliğinin arka planında İngiltere etkisini tahmin edebiliriz.
Türk Devletleri Teşkilatı'nın kurulması bütün küresel güçleri rahatsız etti, ancak Türkiye'ye de ihtiyaçları var.
İngiltere ve Amerika'nın başını çektiği ülkeler Rusya ve Çin'i çevrelemeye, yayılmalarını engellemeye çalışıyorlar. Şu anda savaş Rusya ve Çin'in hak iddia ettiği ülkeler üzerinde yürüyor. Tayvan'da, Ukrayna'da yaşanan durum bu. Bu sebeple bu ülkelerin İran'la ittifakı ve buradan büyük istifadesi düşünüldüğünde yakın bir zamanda İran'ı yeni bir savaş alanı olarak görebiliriz. Bu dolaylı savaşlar Rusya'nın bütün ayarlarını bozuyor, Rusya tam bir ayı refleksiyle hareket ediyor. Bu yüzden Rusya ve Amerika arasında gerilimin artarak bir savaşa evrilmesi ihtimali kuvvetli. Çin Rusya'dan daha sabırlı, gerilimleri kontrollü bir şekilde artırıyor, büyük bir savaşa girmekten sakınıyor.
Bu büyük gerilimleri iyi okumak lâzım, "Bir şey olmaz" dememek lâzım ve ona göre ciddi hazırlıklar yapmamız lâzım. Zira yangın gün geçtikçe büyüyor.