Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (185) - Saînüddin Ali Türkî -Kuddise Sırruh- (6) - Ömer Öngüt
Saînüddin Ali Türkî -Kuddise Sırruh- (6)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (185)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Ocak 2022

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (185)

Saînüddin Ali Türkî -Kuddise Sırruh- (6)

 

Dünya ve Ahiret Hasenesi (3)

1338 (h.735) yılında vefât etmiş olan Saînüddin Ali Türkî -kuddise sırruh- Hazretleri, Şeyhü'l-Ekber Muhyiddin İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin meşrebi üzerinde yürüyen velilerdendi. Onun "Fusûsu'l-Hikem"ine yazdığı şerh, mânevî kemâlâtının ve bu sahadaki kudretinin açık bir göstergesidir. Meselelerin ele alınışı ve açıklanışı bakımından çoğu birbirine benzeyen Fusûs şerhleri arasında onun şerhi; mânâlandırmadaki güzelliği ile apayrı bir görünüm arzetmektedir.

Muhyiddin İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri bir ifşaatında şöyle buyuruyorlar:

"Resul'lerin sonuncusu hem Veli, hem Nebi, hem de Resul'dür. Hâtemü'l-evliyâ ise irfânı aslından alan Vâris'tir, mertebeleri müşâhade eder. Ve o şefaat kapısının fethinde Âdemoğlu'nun seyyidi ve cemaatin mukaddimi olan Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in hasenâtından bir hasenedir." (Fusûsu'l-Hikem ve't-Ta'lîkat aleyhi, s. 63-64, Ebu'l-A'lâ Afîfî'nin ta'lik ve tahkikiyle. Beyrut, 1946)

Hazret, Muhyiddin İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin bu beyanını çok güzel açıklamışlardır.

Saînüddin Ali Türkî -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

"O (Hâtemü'l-evliyâ) Hâtemü'r-rüsul olan Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in güzelliklerinden bir güzelliktir.

"Rabb'imiz! Bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver!" (Bakara: 201)

Buyruğundaki geriye bırakılma buna hamledilir. Dünya hasenesi Hâtemü'n-nübüvve olduğu gibi, âhiret iyiliği ile murâd edilen de Hâtemü'l-velâye'dir." (Şerhü'l-Fusûs li-Saînüddin et-Türkî; Hacı Mahmud Ef., no: 2226 88b-89a yaprağı)

Saînüddin Ali Türkî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtemü'l-evliyâ'nın, Hâtemü'r-rusül olan Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in hasenâtından bir hasene, güzelliklerinden bir güzellik olduğunu beyan buyuruyorlar.

Karabaş Velî -kuddise sırruh- Hazretleri de "Kâşifü'l-Esrâri'l-Fusûs"un bir yerinde; Resulullah Aleyhisselâm'ın hasenâtından bir hasene olduğunu Hâtemü'r-rusül'ün velâyetine vâris olan Hâtemü'l-evliyâ'nın ilâhi müşâhadeyi aslından aldığına işaret ederek, Hâtemü'l-evliyâ'nın veliler arasındaki durumunu Hâtemü'r-rusül'ün peygamberler arasındaki durumuna benzetmiştir:

"Hâtemü'l-evliyâ'nın makâmının, onların (diğer velîlerin) makâmına göre durumu; Hâtemü'r-rusül'ün makâmının, diğer peygamberlerinkinin -aleyhimüsselâm- karşısındaki durumu gibidir. O hem resullerin, hem nebîlerin, hem de velîlerinin Hâtem'idir. Hâtemü'l-evliyâ ise müşâhadeyi aslından, yâni Peygamber Aleyhisselâm'ın velâyetinden alan vâris velidir. Çünkü o -aleyhisselâm- ilâhi hazîrelerin (makamların) aynasıdır. Bunun içindir ki Hâtemü'l-evliyâ da, Enbiyâ Aleyhimüsselâm'ın en efdâlinin hasenâtından bir hasene olur. Dilediği herhangi bir kimseye şefaat kapısını açma yetkisi ona verilmiştir ve ilâhi isimler hususunda da onunla öne geçmiştir." ("Kâşifü'l-Esrâri'l-Fusûs", Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2225, vr. 27b)

Hep ilâhi vergi, ilâhi lütuf... Allah-u Teâlâ ezelden öyle murad etmiş, kulda hiçbir şey yok.

Nev'î Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri, ruhlar âleminde peygamberler ve velîler cemaatinin öncüsü, âhirette ise şefâat kapısını açma husûsunda insanların efendisi olan Seyyidü'l-mürselîn'den bu hasletin, onun "Has velâyet"ine mazhar olan Hâtemü'l-evliyâ'ya da intikâl ettiğini haber vererek bu husustaki sözlerini sona erdirmiştir:

"Bu Hâtemü'l-evliyâ, Seyyidü'l-mürselîn'in -sallallahu aleyhi ve sellem- hasenâtından bir hasene ve Has Velâyet'inin mazharlarından bir mazhardır. Öyle bir Seyyîd ki, onun başlangıçtaki ahvâli cemaatin öncüsü ve ruhlar âleminin imamı; sonraki ahvâli ise, şefaat kapısını açma hususunda âdemoğlunun efendisi olmaktır." ("Keşfü'l-Hicâb min Vechi'l-Kitâb", Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2291, vr. 43b)

Hazret, Hâtem-i veli'den bahsederken; bidayette, başlangıçta hem cemaatin öncüsü olduğunu hem de ruhlar âleminin imamı olduğunu haber veriyor. Hazret, nihayette şefaat kapısını açma hususunda ademoğlunun efendisidir, diyor.

Allah-u Teâlâ dilediğini yapar, dilediğine de anahtarını verir, hazinenin sahibi O'dur. Sadece ona; "Al şu anahtarı aç!" buyurur.

"O'nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir?" buyuruyor. (Bakara: 256)

Bunun mânâsı; kime izin verirse, anahtarı kime verirse kapıyı o açar, başkası açamaz.

Nitekim Bâli-i Sofyavî -kuddise sırruh- Hazretleri Fusûsü'l-Hikem şerhi"nde Hâtem-i veli'den: "Zâtiyyet hazinelerinin anahtarlarını elinde bulunduran zât..." diye bahsetmiştir.

Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hâtemü'l-evliyâ'nın, mahşerde "Büyük ehadiyyet"i elinde bulundurarak, ilâhi isimlere mazhar olan kâmil ferdlerin hepsine şefaat edeceğini beyan buyurmuştur:

"Velilerin ruhlarını toplayıp birleştirmeyi hâiz kâmil bir mazhar ve Muhammedî velilerin Hâtem'i olan en kâmil vâris de, verâsetini kendinde toplamış olduğu için Hâtemü'r-rusül'ün hasenâtından bir hasenedir. Çünkü nübüvvet âleminde de, velâyet âleminde de kâmiller cemâatinin öncülüğü onun olur ve şefaat kapısını açma hususunda âdemoğlunun Seyyid'i odur. Bu ise (onun), ilâhî isimlerin hazîrelerindeki fertlere şefaat eden, Muhammedî ilâhî sûret hakkındaki, toplayıp birleştirici kemâlin hakikati olması nedeniyledir." ("Kitâbu Şerhü'l-Fusûs li'ş-Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî", Şehid Ali Paşa, no: 1240, 142a-142b yaprağı.)

Yani gerçekten o bunları yapacak, amma aslında o yapmayacak, Allah-u Teâlâ yapacak, kabuk olarak onu gösterecek, maske olarak onu ileri sürecek. Bütün bu işleri Allah yapacak. O yok ki şefaati olsun! Bunun aslı ve özü budur. Niçin? İçinde O olduğu için, hüküm O'nun olduğu için. Mahlûk dediğin kişinin bir eşyadan hiç farkı yoktur. Çünkü eşyayı da yaratan Allah, mahlûku da yaratan Allah, nuru da yaratan Allah.

Onu O seçmiş. İçinde O var. İçindeki hükmü yürütüyor. O perde oluyor. Allah-u Teâlâ perdeyi tarif ediyor, perde de O'nu tarif ediyor. İşin iç yüzü bu.

Ona o izni verir, o kapıyı açar, izin verdiği kadar da iş görür, izin verdiği kadar şefaat eder. Niçin? Çünkü o haristir, bu harislik de Resulullah Aleyhisselâm'dan gelir.


  Önceki Sonraki