“Hazret-i Allah bizi ne güzel yarattı ve güzel gönderdi. Bizim bu güzelliğimizi muhafaza edebilmemiz için güzel işler yapmalıyız. Güzel işler güzellik getirir ve insanı güzele götürür. Fakat insan güzel geldiği halde, güzel işler işlemezse çirkin olur. Çirkin olan Güzel’e gidemez, Güzel’e giden yolu kaybeder. Onun için kötü işlere dalmamamız, kirlenmememiz gerekiyor.” (Ömer Öngüt -k.s.-)
“Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber iken, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken...” diye başlarmış masallar. Fakat bu masalda yaşananlar gerçekten olmuş.
Dillere destan bir güzel bir ülkede Mine adında güzel bir kız varmış. Elbiseleri de oyuncakları da birbirinden güzelmiş. Arkadaşları Mine’nin oyuncaklarından daha çok onun sevgi dolu temiz kalbini severlermiş.
Mine bir gün evde misafirler varken, arkadaşları ile oyun oynamayı bırakıp biraz camdan bakmak istemiş ve kafasını camdan çıkartarak etraftaki güzellikleri seyretmeye başlamış. İşte tam bu sırada kötülük fısıldayan görünmez varlıkların üflediği fısıltıya kapılmış. Ve bu masalda olan olaylar da hep ondan sonra başlamış.
Mine camdan kafasını içeri sokunca suratını asmış, kaşlarını çatmış, bambaşka bir kız olarak etrafa sinirli sinirli bakmaya ve konuşmaya başlamış: İlk dediği şey; yüksek sesle misafirliğe gelen arkadaşlarına:
“Hey oyuncaklarım ile oynayamazsınız. Hepsini bırakın, benim onlar!” demek olmuş.
Bu sözler karşısında herkes şaşırmış kalmış. Annesi başta olmak üzere arkadaşları ve onların anneleri de çok üzülmüşler.
Daha sonra annesine dönerek:
“Anne artık bu misafirler gitsinler, çayımızdan, kurabiyemizden de yiyip içmesinler” demiş. “Hatta koltuklarımızdan da kalksınlar, oturmasınlar! Hemen evimizden gitsinleeeeeeer!” diye bağırmış.
Annesi: “Güzel kızım ne oldu sana? İyi misin? Hiç senin gibi güzel bir kıza bu söylediklerin yakışıyor mu?” demiş.
Misafirlerin ve arkadaşlarının Mine’nin kendilerine söyledikleri yüzünden kalpleri çok kırılmış, çok üzülerek evden hızlıca çıkıp gitmişler.
Bu durumu bacadan izleyen kötülük fısıldayan varlıklar, gülmekten yarılmışlar ve mutluluktan sevinç ile uçuşmuşlar. Çünkü şu anda Mine’nin davranışları ile kötülük denizine bir damla kötülük daha düşmüş.
Meğer kötülerin amacı; bu denizi doldurup bir tusunami gibi taşırmak ve etraftaki bütün güzellikleri yok edip dünyanın kötüler tarafından ele geçirilmesini sağlamakmış.
Mine’nin annesi endişe ile hemen Mine’nin babasını aramış. Eve çabuk gelmesini Mine’de bir şeylerin yolunda gitmediğini kızını tanıyamadığını söylemiş.
Babası hemen arabaya atlayarak eve gelmiş. Kızının güzel yüzünün ne kadar çirkinleştiğini görünce gözlerine, annesinin Mine hakkında anlattıklarını duyunca da kulaklarına inanamamış.
Üzgün bir sesle kızına seslenmiş:
“Mine’ciğim, gel biraz parka inelim seninle. Temiz hava sana iyi gelir.” demiş ve baba kız parka inmişler.
Mine parka iner inmez:
“Hayır! O çocuk binmesin, o salıncak beniiim!” diye bağırmaya başlamış. “O kaydıraktan da kimse kaymasın izin vermiyorum!” demiş.
Parktaki herkes “Bu bizim tanıdığımız Mine mi?” diye tuhaf tuhaf bakmaya başlamış.
Bu olayı izlemek için ağacın üstüne oturan kötülük fısıldayan varlıklar ise yine mutluluktan uçuşmuş ve sevinçle kahkaha atmışlar.
Kötülük fısıldayanlar mutlulukla uçuşmaya başladıkça ülkede söz dinlemeyen, hiçbir şekilde paylaşmayı sevmeyen, misafir sevmez aksi, öfkeli ve mutsuz çocukların sayısı her geçen gün gittikçe çoğalıyormuş.
Ülkede çocukların durumu kötüleştikçe; mutsuzluk bir hastalık gibi yayıldıkca yayılmış. Çocuklardan sonra anne babalar da mutsuz olmaya başlamış. Sonra hayvanlar ve bitkiler. Kediler sevgi ile miyavlamaz, köpekler havlamaz olmuş. Kelebekler; rengarenk kanatlarını açıp uçamaz ve birbirinden güzel sesleri ile kuşlar ötemez olmuş. Mis kokulu çiçekler solmuş ve açmaz olmuş. Yeşil yapraklı ağaçlar da solmuş ve yapraklarını dökerek kurumaya yüz tutmuşlar.
Her geçen gün bu ülkedeki güzellikler böylece bir bir kaybolmaya başlamış.
Fakat bir gün olağanüstü güzel bir şey olmuş.
Bütün ülkede her şey o güzel günden sonra değişmiş. Kötülükler bir bir yok olmaya, güzellikler tekrar hayat bulmaya, çiçekler açmaya, kuşlar ötmeye, büyük küçük herkes tekrar mutlu olmaya başlamış .....
Sence o gün ne olmuş?
..........
Bırakalım çocuklarımız güzel ve mutlu yaşamak için, güzelliklerin nasıl hayat bulabileceği hakkında düşünsünler, kafa yorsunlar ve fikirler üretip hayal etsinler. Kötülere dur demenin yolunu kendi kendilerine keşfeden birer “Güzel Kahraman” olsunlar. Zira onlar keşfettikçe, güzellikleri düşündükçe o güzel davranışlara motive olacaklardır.
İnşallah, her bir çocuğumuzun dalga dalga yayılan güzellik halkalarından bir halka olabilmesi duası ile...