Ağustos ayında yapılan İDEF’21 Savunma Sanayii Fuarı Türk Savunma Sanayii’nin gelmiş olduğu seviyeyi gösteren görsel bir şölen gibiydi.
Batı ülkelerinin adı konulmamış bir silah ambargosu altında bulunan Türkiye neredeyse her türlü harp silah ve mühimmatını kendisi yapmak için büyük bir işe girişmiş durumda. Birçok silah ve mühimmatımızı kendimiz yapar hale geldik. “Milli Muharip Uçak”, “Uçak motoru”, “Uzun Menzilli Hava Savunma Sistemi” gibi bazı büyük sistemleri ve motorları da yapmak için var gücümüzle çalışıyoruz.
Ancak bu gelişmeleri tehdit eden yahut sekteye uğratması muhtemel bir derdimiz var. Zaten zar zor yetişen gençlerimizi, artan bir ivmeyle Batı’ya kaptırıyoruz. TUSAŞ Genel Müdürü’nün her konuşmasında “Mühendis sayımızı şu kadar adete çıkartacağız” diye açıklama yaptığı bir ortamda maalesef hemen her firmamızdan yetişmiş elemanlarımız işi bırakıp Batı’ya gidiyor. Daha üniversite sıralarında okuyan gençlerimizin kafasında Avrupa’ya gitmek var. Almanya’nın ülkesine gelmek isteyen doktorlar için özel bir birim oluşturduğu söyleniyor. Durum alarm zillerinin çalmasını gerektirecek kadar ciddi.
Bunun altında yatan dört sebep var:
Birincisi; “Medeniyet Yazıları” başlığı altında kaleme aldığımız yazılarda bahsetmeye çalıştığımız “Manevî işgal” ve “Eğitim-algı sistemimizdeki eksiklik” sebebiyle “Kibirli Batı”ya karşı gençlerimize “Üstün medeniyet algısı” ve “Aidiyet duygusu” verememiş olmamızdır.
İkincisi; Komünist Rusya’daki kadar olmasa da nispeten kapalı bir sistemin kalıntıları üzerinde devam eden devlet aygıtındaki “memur zihniyeti”nin halen devam etmesi, bu sebeple inisiyatif alarak bir şeyler yapmaya çalışmanın halen bir maliyetinin olması ve bu yapı yüzünden gençlerimize fikirlerini ve projelerini gerçekleştirmesi için gerekli ortamın sunulamamış olmasıdır.
Üçüncüsü; maddi olarak Batı’nın çok daha yüksek paralar vermesidir.
Dördüncüsü; ülkedeki keskin siyasî kutuplaşmadır.
O halde ne yapmamız lâzım?
Birinciden ve en önemlisinden başlarsak; “Üstün Medeniyet Algısı”nı lehimize çevirebilmek için en kısa zamanda “Kibirliye karşı kibir, sadakadır.” Hadis-i şerif’i düsturunca “Kibirli Batı”nın bir silah gibi kullandığı üstünlük algısı yayan üslubunu onlara karşı kullanarak “Batı Medeniyeti” denilen ucubeye karşı etkili ve şiddetli bir “taarruz” yapmamız lâzım. Her fırsatta, her platformda “Batı”nın vahşetini, soykırımlarını, insanlığa huzur getirmediğini, kendisinden olmayan milletlerin insanlarına sömürgeci zihniyetle, menfaat noktasından yaklaştığını; buna karşılık bizim medeniyetimizin sahip olduğu insanlığı, Batı gibi menfaatperest bir medeniyet olmadığımızı, insanlığa huzur ve saadet getirdiğimizi... buna mümasil konularda bir algı propagandası yapmamız lâzım; üniversitelerimizde, liselerimizde, Batı’nın vahşet ve soykırımlarını, insanlık suçlarını müstakil ders olarak okutmamız lâzım. (İnsanımıza bir aidiyet ve hedef verebilirsek, bu durum ahlâk ve fazilet noktasında da ilerlememize katkı verecektir.)
Milletlerin kültürleri, zihniyetleri lisanlarına, kelimelerinin arka planlarına yer etmiştir. İşi icabı sürekli İngilizce gibi bir yabancı dilde konuşan, yabancı dilde bir şeyler dinleyen bir gencimizin bu dilin arka planındaki kibirin, “Batı üstündür” algısının, menfaatperestliğin tesirinde kalmaması için çok bilinçli olması gerekmektedir.
Zaten aidiyet duygusu veren bir eğitim sistemimiz yok, bir de bu bombardımana maruz kalan gençlerimizi kaybediyoruz.
Âyet-i kerime’de Allah-u Teâlâ sevdiği milletin vasıflarından bahsederken şöyle buyuruyor:
“Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ‘BAŞLARI DİK ve GÜÇLÜ’dürler.” (Maide: 54)
Bu kâfir Batı’ya karşı başları dik ve güçlü bir nesil yetiştirmek için acil eylem planlarına ihtiyacımız var.
İkinci konu hakkında önce Rusya’dan bir haberi dikkatinize sunmak istiyoruz: “Rusya usulü çalışma kültürü: Hiçbir inisiyatif cezasız kalmaz! ... Rusyalıların çalışma anlayışında Sovyet mantalitesinin hala belirleyici olduğu... Araştırmacılar, bunun otoriter ve bürokratik eğilimlerin baskın olduğu ve inisiyatifi dışarıda bırakan bir tecrübe olduğuna dikkat çekiyor ve Rusçadaki meşhur deyime atıfta bulunuyor: ‘Hiçbir inisiyatif cezasız kalmaz.’” (Türkrus.com, 21.8.2021)
Türkiye’de de maalesef benzer bir yapı var. Bir şeyler üretmek, kendisini geliştirmek isteyen bir kimse genelde amacına ulaşamıyor, ulaşanların da birçok engeli aşması gerekiyor. Bu yüzden birçok gencimiz bu zihniyetin hakim olduğu devlet kurumlarında, şirketlerde köreliyor, yahut gözünü Avrupa’ya dikiyor.
Acil olarak bu duruma da bir çözüm bulunması lâzım. İnisiyatif almak isteyen gençlerimizin önünün açılması, onlara imkân sunulması lâzım.
Özellikle teknoloji üreten kurumlarda zihniyet değişimi için, olumsuz kurumsal kültürleri yıkmak için sürekli, düzenli seminerler vermeli, bir şeyler yapmak isteyenleri keşfetmek ve ülkemize kazandırmak için “teknoloji müfettişleri” istihdam etmeliyiz.
İlk iki konu halledilirse üçüncü ve dördüncü konu çok büyük problem olmayacaktır. Gençlerimize bir hedef ve ideal verebilirsek maddî vb. konular ikinci planda kalacaktır. Yine de bu sorunlara da kafa yorulmalıdır.
Gençlere tavsiyemiz ise şudur ki; soykırımcı, sömürgeci, zalim ve kâfir Batı’ya karşı “başınız dik ve güçlü” olun. Batı ülkelerini bu güzel vatana tercih etmeyin. Unutmayın ki bu vatanın ve ordusunun kuvvet bulması için yapılan her çalışma bir cihad mesabesindedir. Bunun gibi küffarın kuvvetlenmesine yol açan bir işin içinde olmanın da vebali vardır.