Uhud savaşında münafıklar ikiyüzlülük yapmışlar, müslümanlar arasında bozgunculuk yapmaya, nifak sokmaya kalkmışlardı.
İçlerinden bazıları Resulullah Aleyhisselâm’a açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar “Bizim sözümüz dinlenseydi biz buraya gelip öldürülmezdik. Aklımız olsaydı Muhammed’in sözüyle buraya kadar gelip arkadaşlarımızı öldürtmezdik!” gibi lâflar ederek nifaklarını ortaya koydular.
Bu hususta nâzil olan Âyet-i kerime’de Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
“Resul’üm! De ki:
Eğer sizler evlerinizde dahi kalmış olsaydınız, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi.” (Âl-i imrân: 154)
Hazer (sakınma) kaderi delemediği gibi, tedbir de takdire karşı direnemez.
Ömür Allah-u Teâlâ’nın yed-i kudretindedir. Ecel kendileri için takdir edilmiş olanlar, ölümleri nerede ve ne zaman takdir edilmişse, kendi ayakları ile oraya kadar giderler.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” (Lokman: 34)
Allah-u Teâlâ’nın takdir etmiş olduğu hükümden kaçınmak mümkün değildir. Kaçmakla kurtulamayacağınız gibi, hiçbir şey sizi ölümden kurtaramayacaktır.
“De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır.” (Cum’a: 8)
Ölümden kaçan kişi ömründe bereket bulamaz. Ölümden kaçmak, hiç kimseye bir fayda sağlamaz. Korkunun ecele faydası yoktur. Her saat, her dakika, her saniye insanları ölüme doğru çekmektedir. Gün olur ölümle karşı karşıya gelirler.
“Sonra görünmeyeni ve görüneni bilen Allah’a döndürüleceksiniz.” (Cum’a: 8)
Ölüm bir yok oluş değildir, ölümden kaçış ve kurtuluş da yoktur. Gerek kendi vatanlarında ikamet etsinler, gerek başka yerlere çıkıp gitsinler, insanlar kendilerini hiçbir yerde ölümün pençesinden aslâ kurtaramayacaklardır.
“O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.” (Cum’a: 8)
Kim O’na itaat üzere idiyse, onu en güzel bir şekilde mükâfatlandırır. Müstehak olanlara da cezalarını verir.
Diğer Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Allah’ın izni olmadan hiç kimse ölmez. O belli bir süreye göre yazılmıştır.” (Âl-i imrân: 145)
Ölüm aslâ ileri de gitmez, geri de kalmaz. Bilinen bir süre ile tayin ve takdir edilmiştir.
“Her kim dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da bundan veririz.
Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.” (Âl-i imrân: 145)