İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Mektûbat” adlı eserinin “260. Mektub”unda şöyle buyurmaktadır:
“Bir kimse o zâtı inkâr eder beğenmezse, veya o zât bu kimseye incinmişse; Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’nin zikri ile meşgul olsa bile, irşadın ve hidayetin hakikatinden mahrumdur. Ona inanmaması veya onu incitmiş olması, bir set olur feyiz yolunu kapatır.”
Kalpleri’nin bir incinmesi, sâlikin bütün kazancını sıfıra indirir.
Kimse bunun farkında değil. Herkes “Benim!” diyor. “Senlikte kal.” diyoruz. Zavallı insan dersin, geçip gidersin.
Kendini beğenenler, haset edenler, nam için çalışanlar, makam için çalışanlar, menfaat peşinde koşanlar, hırs ve gadap dolu olanlar, o lütuftan mahrum olurlar. Bunlar Hakk’a hasım kesilenlerdir.
İşte geldik işte gidiyoruz. Kalp kırmaya gelmez, dünyaya değmez. Herkesi hoş, kendimizi boş bilelim, gönül kırmayalım. Hoş olalım, hoş geçinelim.
Hiç dinlemezler. Yol, cambazın ipte oynaması gibidir. Küçücük bir hareketin yıkılmana vesile olur. Fakat bunu kim anlayacak? Herkes “Ben biliyorum!” diyor.
Bir insan yola girdiği zaman acizliğini idrak edecek, günahını itiraf edecek. Helâl lokma arayacak. Hazret-i Allah’a boyun bükecek.
Yiyeceğimiz lokmaya, atacağımız adıma, söyleyeceğimiz söze dikkat etmemiz lâzım ki, O bizi yolunda, rızâsında bulundursun.
Nasibi olan nasibini alır gider. Hidayet vermeye kimsenin gücü yoktur.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Sana gelen her iyilik Allah’tandır, bütün kötülükler de kendi nefsindendir.” (Nisâ: 79)
Bu Âyet-i kerime okunuyor, sanma ki biliniyor.
Eğer bunun içini biraz açsam, o zaman insan Hazret-i Allah’ı, emrini ve hükmünü görür, kendi arzusunu atar.
Bu mevzuların ince sırları açılsa, kişi; “İhvan olmam mümkün değil!” der. “İman etmem mümkün değil!” der. Onun için bu sırlar açılmıyor. Hepimiz gidiyoruz. Herkes nasibi kadar alacak, gideceği yere gidecek.
Muhyiddîn-i İbnü’l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri Kur’an-ı kerim’deki Âyet-i kerime’lerden çıkardığı alâmetlerden haber verdiği eserinde;
“Peşinden gidenlerin onu bilemeyeceğini.” ifşa ediyorlar.
Herkes ölümden korkar biz de ölümü canla istiyoruz ki, bir hata yapmayayım. Beni alsalar da bir hataya düşmeyeyim, Rabb’imi üzmeyeyim, kızdırmayayım. Benim için bir hata ölümden çok beter. Huzur-u İlâhi’ye vardığımız zaman halimiz ne olacak?
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyururlar ki:
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- son hastalığında ruhunu teslim ederken şöyle duâ ettiğini işittim:
“Ey Allah’ım! Beni bağışla, bana acı, en yüce dosta kavuştur.” (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1665)
Bunu her gün diyorum. Allah’ım bana acı. Öyle acı ki, rızânın olmadığı her şeyden beni koru... Bir de şunu çok okuyorum:
“Allah’ım gözüm açıp kapayıncaya kadar ki mesafede beni nefsime, şeytana, şeytanlaşmış insanlara bırakma. Lütfettiğin güzel nimetlerini benden alma. Af ve afiyetini diliyorum. Beni lütuf rızandan ayırma.”
İnsanın şerefi Allah-u Teâlâ’ya mârifet ve iman iledir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Aramızdaki beyinsizler yüzünden bizi de helâk eder misin Allah’ım!” buyuruyor. (A’râf: 155)
Aşırı gidenler beyinsiz kimselerdir. Bu aşırı gidenler beyinsiz oldukları için iş ve hareketleri de ona göredir. Allah’ım bizi onlardan yapma.
Binaenaleyh Allah yolunun yolcusunu Allah güder, halk gütmez. Peki bu güdücüler nereden geliyor?
Nefis onları getirmiş, şeytan onları güttüğü için onlar da güdeceğini zannediyorlar.
Şimdi sen iradeyi eline almaya kalkarsan Hazret-i Allah’ın önüne geçmiş oldun.
Herkes hududunu bilsin, nerede olduğunu bilsin. Buradaki gaye herkes kendisini tanısın. Aşırı gidenler beyinsiz takımıdır. Cahildir, cahil olduğunu bilmez. Hazret-i Allah’ın önüne geçmek, akıllı insanın işi değil.
İmam-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri:
“Onun iradesi kendi elinde değildir.” buyuruyorlar. (260. Mektup)
Çok dikkat etmek lâzım.
Bu gibi hareketler, Hazret-i Allah’ın önüne geçmek demek; “Allah’ım! Sen onu idare etmesini bilmiyorsun, biz idare ederiz.”
Bu hususta Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Resul’üm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? Onu şirkten sen mi koruyacaksın?” (Furkân: 43)
Farz-ı muhal ki; meyve güzel olgunlaşmış ağaçta duruyor. Fakat hiç farkına varmadan kurt girmiş. Onun içini çürütmüş. Meyve güzel, fakat bakıyorsun çürük.
Onun için bakıyorsun ihvan, tâ ön safta, gayet güzel hali, hareketi. Ama niyeti bozulmuş kurt girmiş. Şeytan onun içini işgal etmiş. Niyetini değiştirmiş ve bozulmuş. Artık ona meyve denmiyor, çürümüş deniliyor.
Onun için yol hakikaten naziktir. Meğer ki Allah-u Teâlâ bir kulu muhafaza etsin ve kurtarsın çünkü yol çok nazik.
•
Cahil kısmı cehaletiyle övünür. Arif ise sükûtuyla.
Binaenaleyh cahillere ön vermemek lâzım.
•
Halka göre değil de Hakk’a göre hareket et. Onu tavsiye ederiz. Çünkü Hakk’ın huzuruna çıkacaksın, halk fayda vermez.
•
O lütfederse, O ihsan ederse, O içeriye alırsa olur. Yani hepsi O’nun lütfuyladır. Yoksa “Girdim!” demek mümkün değildir. “Girdim!” diyorsun ama bakalım aldılar mı?