Şüphesiz ki ölümden kaçış ve kurtuluş yoktur. Gerek kendi vatanlarında ikamet etsinler, gerek başka yerlere çıkıp gitsinler, insanlar kendilerini hiçbir yerde ölümün pençesinden kurtaramayacaklardır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Nerede olursanız olun, sarp ve sağlam kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşır.” (Nisâ: 78)
Herkes mutlaka ölecek, ölümden insanı hiçbir şey kurtaramayacaktır.
“Sonra onu öldürür ve kabre koyar.” (Abese: 21)
Herkes için kesin bir ecel ve belirlenmiş bir âkıbet vardır.
Nitekim yatağında vefat eden Halid bin Velid -radiyallahu anh- Hazretleri şöyle demiştir:
“Şu şu savaşlarda bulundum. Vücudumda ok ve kılıç yarası olmayan yer yok. Amma işte ben yatağımda ölüyorum. Korkakların gözü aydın olsun!”
“Sonra bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût: 57) (Bakınız. Enbiyâ: 35)
Kim O’na itaat üzere idiyse, onu en güzel bir şekilde mükâfatlandırır. Müstehak olanlara da cezalarını verir.
Mülkün mutlak sahibi Allah-u Teâlâ insanları dünya sahnesine denemek için göndermiştir.
Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter.
O hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır.
O Aziz’dir, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk: 1-2)
Halbuki ilm-i ezelisinde kimin ne yapacağını biliyordu.
Daha cenin halindeyken kişinin takdirini dürmüştü. Fakat kulun kendisi de görsün diye sahneye göndermiştir.
“Amelin en güzel” olması liveçhillah, yalnızca Allah için olması demektir.
Doğru olması Rızâ-i ilâhiye uygun olması demektir.
Hayat deneme ve mükellefiyet yeridir, ölüm ise ceza ve mükâfat yeridir; orası imtihanın sonucudur.
Ölümü daima göz önünde bulunduran bir kimse, hazırlığını ona göre yapar. Allah-u Teâlâ’nın emir ve nehiylerine hakkıyla riâyet ederek ubudiyet vazifelerini yerine getirmeye çalışır. Yapacağı amellerin en güzelini yapmaya gayret eder.
Hayat, her kemalin ve lezzetin esası olması itibariyle insanlar hakkında nimet olduğu gibi; ölüm de dünyadan ahirete intikal vasıtası olduğu için, insanlar için hayat gibi bir nimettir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:
“Bu dünyada güzel işler yapanlara güzellik vardır, ahiret yurdu ise onlar için daha hayırlıdır.
Takvâ sahiplerinin yurdu ne güzeldir!” (Nahl: 30)
Dünya hayatında amellerini güzelleştirenlere Allah-u Teâlâ hem dünyada hem de ahirette iyilik verir. Onları istikamete yöneltir, hayat ile ölüm arasında ecel gelinceye kadar sırat-ı müstakimden ayırmaz...