Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (173) - İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (31) - Ömer Öngüt
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (31)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (173)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Ocak 2021

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (173)

İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (31)

 

Yolun İncelikleri:

İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Mektûbat” adlı eserinin “260. Mektub”unda şöyle buyurmaktadır:

“O deryâ donup kalmış buz denizi gibidir, hiç dalgalanmaz.”

Hükümsüz ve değersizim, artık kıpırdar mı o derya?

Çünkü hükümsüz, değersiz. Çöp kadar değeri olmayan deryada O tecelli etmiş. Kıpırdamaz. Niçin? Hazret-i Allah’a ve Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e âittir. Hep O, hep O, hep O. Derya kıpırdamıyor, en küçük sallantısı yok. O öyle tecelli etmiş, o hakikati bildirmiş. Onun için dikkat ederseniz mürşid-i kâmil bir resimdir diyoruz, mürşid-i kâmil bir maskedir diyoruz. Görüyorum diyorum...

Artık görüyorum deyince... Sen resimden ibaret olduğunu öldükten sonra ecdadın görecek. Hayatta iken göremiyorsun. Çünkü “Benim!” diyorsun. Ecdadın görecek ama resimden ibaret olduğunu, maskeden ibaret olduğunu, paçavradan ibaret olduğunu görüyorum diyorum. Demek ki O’ndan başka bir şey yok. Bu konuşuyorum başka, görüyorum başka. İnsan konuşur, zanla konuşur. Görüyorum diyorum.

Bir insan bir çuvalın içine girse, çuvalın ağzı bağlansa ve hareket etmeye başlasa, karşıdan baktığın zaman çuval yürüyor ama içindekini görmüyorsun. Herkes diyor ki filân kişi yürüyor. Fakat içindeki varlığını çektiği zaman çuval ne olur? Kişi de böyledir, zerre de böyledir, kâinat da böyledir. Onun için yaratan O, tutan O. Varlığını çektiği zaman hiçbir şey yok. Nefsin de “Lâ”, kendin de “Lâ” kâinat da “Lâ”, yaratıcı Hazret-i Allah. Bunu anladıysanız her şey kolay. Bu işin özü. Burada Allah’tan başka bir şey yok. Yaratan da O, tutan da O. Yaratılanlar, tutulanlar Allah olur mu? “Hayyül Kayyûm” “O yaratıyor, O’nunla kâim” Biz Vahdet-i vücud’a, Kelime-i tevhit’ten başlayacağız. “Lâ” O’ndan başka bir şey yok.

Bir resim çekiliyorsun ve o resim senin varlığına delâlet ediyor da, Allah-u Teâlâ bu kâinatı yarattı, bu kâinatında O’nun varlığına delâlet ettiğini neden görmüyorsun? Neden aklın ermiyor? Neden ilmin yetmiyor? Bütün kâinatın bir zerrenin karşısında aciz kaldığını gördüğün halde Yaratan’ı bilemiyorsun ve bulamıyorsun.

Her zaman dediğimiz gibi her zaman O. Ama hep O kelimesi hiç anlaşılmıyor. İnsan ancak zannı kadar O diyor, o kadar. Ne zaman anlaşılır? Kendisinin bir kabuk olduğunu, bir maske olduğunu gözü ile görürse, O’nu da görürse O’ndan olduğunu o zaman görür. Başka türlü hep hikâye olarak kalır. İnsan O’nu görecek, kendisinin bir kabuktan bir maskeden ibaret olduğunu anlayacak ve O imiş diyecek. Ama geçti artık, öldükten sonra mı anlayacaksın? Geçti artık. Öldükten sonra herkes anlayacak, ama iş işten geçecek. Çünkü perde açılıyor.

Âyet-i kerime’de:

“Andolsun ki sen bundan gafildin. İşte şimdi senden gaflet perdesini kaldırdık. Artık gözün keskindir.” buyuruluyor. (Kâff: 22)

Bütün zevât-ı kiram bulmaktan bahsetmiş, görmek ise dilediğine mahsustur.

Fakir der ki; şu gördüğün âlemler bir kabuktan ibaret. Portakalın kabuğu var ama kabuk portakal değildir. İçi yeniyor dışı yenmiyor, atıyorsun. İşte şu gördüğün âlemde dış kabuktur.

Çok güzel anlatmaya çalışıyorum ama akıl burayı kavrayamıyor. Çünkü akıl dereceleri beştir, ilim dereceleri beştir, ruh dereceleri beştir. Buraya çıkmayan bir akıl, buraya çıkmayan bir ilim bunları kavrayamaz.

Yol var adama muhtaç, adam var yola muhtaç. İyi bilin ki bu yol adama muhtaç değildir. Çünkü Hazret-i Allah kimseye muhtaç değildir, bu yol Allah yoludur.

Kimi almışlarsa, lütfuyla doldurmuş ve tekâmül ettirmişlerse; varlığını almışlarsa, yolun Hazret-i Allah’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a ait olduğunu bilir, işte bunlar içeridedir. Ötekisi uydum kalabalığadır. Allah yolu edepten ibarettir.

Bu yol, Allah yolu... Varlığın, benliğin ne işi var burada...

İhvanın içindeki durumu size anlatsam herkes der ki:

“İhvan olmak ne güçmüş, ne güçmüş.”

Bu yola yüz kişi, bin kişi, milyonlarca kişi girer, ama sülûk esnasında döküle döküle fertler kalır. Acaba Rabb’im kaç kişiyi kabul eder, kaç kişiyi erdirir?

Nasibi olan nasibini alacak. Fakir der ki:

“Ben çobanım. İstediğini koyar ben gütmek mecburiyetindeyim. Ama hidayet verecek O’dur. Ben de muhtacım.”

Yolun ne olduğunu, imanın ne olduğunu, Hazret-i Allah’ın ne olduğunu, Peygamber Aleyhimüsselâm’ın ne olduğunu ancak duyurduğu kimseler anlar. En kıymetli amel, en büyük şeref Allah yolunda hizmetçi olabilmektir.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Vallahi ben hepinizden çok Allah’ı bilirim ve hepinizden çok O’ndan korkarım.” (Buhârî)

Bir diğer Hadis-i şerif’lerinde ise:

“Cahil cesur olur.” buyuruyorlar.

Onun için yolun iç yüzünü bilmek gerekir. Ancak süzülenler kurtuldu. Onun için varlıktan Var olan Hazret-i Allah’a sığınırım. İlim, amel, ihlâs, mahviyet olmadıkça terakkiyat mümkün değildir.

Bu durum karşısında bir mahlûkun durumu ne olabilir, nasıl kurtulabilir?

Bir anda niyetini bozdu mu gitti. Yol çok naziktir. Hiçbir şey bilinmiyor sanılmasın, binaenaleyh küçücük bir hareket insanı çok uzağa atar, küçük bir hareket insanı çok yakın eder.

Gerçekten Allah yolu çok ince. Çünkü yola girmiş, ama mektebe girmiş gibi. Gerçek manada yolun ne olduğunu bilmiyor. Allah yolu olduğunu bilmiyor. Hazret-i Allah’a, Kitabullah’a, Resulullah’a tazimi yok. “Ben yoldayım!” diyor, ama o kadar.

Arkadaş gibi, asker gibi. Askere verdiği kıymet kadar değer vermediğinden helâk oluyor.

Hazret-i Allah’ı kabul eder, kendisini inkâr ederse iman sahibi olur. Bizim tutumumuz çok yumuşak ve fakat çok keskindir. Bizim halkla, menfaatle işimiz ve ilgimiz yok.

Bu yol hiçbir yola benzemez.

Onun için Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:

“Ümmetim benden sonra yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesna, diğerleri hep ateştedir.

– Onlar kimlerdir Yâ Resulellah?

Benim ve Ashâb’ımın yolunda olanlardır.” (Ebu Dâvud)

İşte fırkanın bir tanesini tarif ediyorum size. Bu Hadis-i şerif’in inceliğine bak. Allah-u Teâlâ “Veli” İsm-i şerif’ine mahzar ettiği kişileri kapıdan alır. Ebedî saadete erdirdiği kullar bunlardır. Ben başka bilmiyorum. Bu inceliğe sahip olmak lazım. “Girdim, çıktım!” En yakın ihvan sanki mektepte imiş gibi, çocuklarla konuşuyormuş gibi, askerdeki arkadaşlarıyla görüşüyormuş gibi. Yolun içinde. Ön safında. Yoldan haberi yok.


  Önceki Sonraki