Bu şahıs sana gelir, seninle O’nun arasında bir örtü üzerinden kavuşma meydana gelir. O’na dâir verilebilecek öğüt ve tavsiye; Allah’tan yana diri olmak ve Allah’ın hudutlarını aşmamaktır.
İşte bu, sana gayret ve mücâdele tâkatini veren, seni ilâhi zikirle iştigal ettiren “Hissî keşif”ten ileri gelmiştir.
Şu hâlde “Hissî” ve “Hayâlî keşif” arasındaki fark nedir?
Onu sana açıklayayım:
Bu, sen şahsın suretini ya da halkın fiillerinden herhangi bir fiilini gördüğün zaman, senin gözünün karışmasıyla ilgilidir. Artık “Keşif”ten yana sana arta kalan tek şey senin hayâlindir. İçinde O’nu gördüğün bu konumda, O’nunla ilgi kurmanı sağlayan mânevî idrak da artık senden kaybolup gitmiştir.
Sonra, O’nunla eğlendiğinde de yine zikirle meşgul olursun; ancak sadece “Hissî keşif”ten “Hayâlî keşf”e ulaşmış olursun. Hissî suretler içinde artık senden aklî mânâlar düşer, o da seni birtakım zorluklara düçâr eder.
Bu suretlerle ilgili murâd olunan şeyi bilmek, bir peygamber ya da onunla iştigâl etmeyen sıddîklardan Allah’ın dilediği bir kimse dışında hiç kimsenin anlayabileceği bir şey değildir.
Ben sana mânevî içecekler sunmuş ve ondan yana biraz su içirmiş oldum. Süt içenin içinde ise suya yer yoktur. İkisini bir araya toplamaksa kuşkusuz en iyisi ve en güzelidir. Bal içen için de bunun aynısı geçerlidir.
Şu hâlde sen ilâhi zikirle öyle meşgul ol ki, senden “Hayâl âlemi”nin perdesi kalksın; maddeden tamamen tecrîd edilmiş olan “Mânâlar âlemi” sende tecelli etsin.
Yine sen ilâhi zikirle öyle meşgul ol ki, sana sözünü ettiğim şeyler sende de tecelli etsin; hatta sen fenâya erişince bu mânevi müşâhede ya da rüyâ ilâhi zikre karşılık gelsin...
İkisini birbirinden ayırt edebilmenin yolu;
Müşâhade; şuhûdun gerçekleştiği mertebede terkin gerçekleşmesi, sonunda lezzetlerin ve herhangi bir şeyin terk edilemediği rüyânın artık uygun ve elverişli bir hâle gelmesi, akabinde yakaza (uyku ve uyanıklık arası hâl)in de uygun hale gelip istiğfar ve nedâmet etmektir.
Daha sonra ibtilâ ile sana meleklerin mertebeleri arz olunur, arz edilen şey de senin için bir mertebe olur.
Sen önce madeni taşların ve ondan başkalarının sırlarını keşfetmek istersin. Her taşın sırrını, zararları ve faydaları hakkında onun hâssalarını, özelliklerini tarif edersin. Buna âşık olursan da ya onunla birlikte, ya da kovulmuş halde kalırsın. Sonra senden onu muhafaza etme işi de alınıp hasret içinde kalırsın.
Sen adı anılan Cenâb’a gidip ulaşmak için ondan istifade eder de ilâhi zikirle iştigal edersen, bu gidişat senden kaldırılır ve sende bitkilerin keşfi meydana gelir, artık sen zararlarından ve faydalarından yana her ota neyin yüklendiğini ilân edersin. Lâkin senin onunla birlikte hükmün de yine senin önceki hükmün gibi olur.
Şu kadar var ki, ilk keşfe göre perdenin kaldırılması, bir bakıma onun hararetini ve nemini de çoğaltır. Bu diğer keşifte ise onun hararet ve nemi itidâl bulur.
Onunla bir arada durmadığın taktirde ise, hayvanlara karşı senden [perde] kalkar, [keşif] tekrar sana teslim edilir ve artık sen zararlardan ve faydalardan yana ona neyin yüklendiğini öğrenmeye başlarsın.
Her âlem kendi tesbihini ve hamdetme şeklini ve buradaki nüktesini sana öğretir. Bu da seni, ilâhi zikirlerden yana onun neyle meşgul olduğuna nazar ettirir.
Sen bu âlemleri görünce bu iki zikirle de meşgul olursun ki, sen zaten onun üzerindesindir. Ayrıca sen hakiki olmayan Hayâlî’yi de keşif etmiş olursun. Senin bu halin, senin için mevcûdât, yani varlıklar hakkında da kâim olur.
Sen zikirlerin bu çeşitleri hakkında müşâhedede bulununca, artık o sahih ve düzgün bir “Keşif” haline gelir.
İşte bu merdiven, tertîb üzere “Tehlîl” merdiveninin ta kendisidir. Senin için bu âlemlerde yine tertîb üzere bir musâhib (sohbet arkadaşı) tutulur.
Bundan sonra senin için canlılar hakkında, seyreden hayatın süregelen iki âleminin keşfi de gerçekleşir. İz ve eserinden yana her zât hakkında verilen şey de zâtların istidâtına göredir.
İbadetler de işte bu iki süregelen şeyin içine dercedilmiştir.
Sendeki mânevi yükseliş bununla birlikte yine durmaz, bu kez de senin için levhaların levhasına (Levh-i mahfûz’a) yükselme gerçekleşir ve artık sen korku ile muhâtap olursun.
Hayaller de senin hakkında çeşitlendirilir; zâtlar senin için ikâme edilir ve kolaylıkların suretleri de onun içinde görünür hale gelir.
Nasıl ki latîf kesîf, kesîf de latîf olur; işte bu onun bir benzeridir.