Ölüm, bu fâni âlemdeki hayat yolculuğunun sona ermesi ile bekâ âleminde geçirilecek ebedî hayatın başlangıç noktasıdır. Biri fânî, diğeri ebedî olan iki hayat arasında bir köprüdür. Dünya ahiretin bir tarlasıdır. Her doğan ölür, her gelen gider. Dünyanın yıkılışı büyük kıyamet, insanın ölümü ise küçük kıyamettir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabb’ine kulluk et!” buyuruyor. (Hicr: 99)
Ölüm, dar ve sıkıntılı bir evden, çok geniş ve o nisbette ferah bir eve taşınmaktır. Ebedî yaşamanın sırrı ve habercisidir. Ölüm eskiyen bedenin atılması ve ruhun yeni bir bedene bürünmesi demektir.
“Allah öleceklerin ölümleri ânında ruhlarını alır.” (Zümer: 42)
Âyet-i kerime’si cesetlerin ölümüne işaret etmiştir.
İnsanın beden ve ruh yapısı, ahiretin şartlarına uygun bir vasıfta yaratılmıştır. Ebedîlik insanın fıtratında vardır. Ölümle bu ebedî hayata kavuşulmuş olur. Ölüm mahlukunu Hâlik’ine ulaştıran en güzel bir vasıtadır. Çünkü onsuz ulaşılmıyor. Hâlik’ini dost edinen bir kimse şüphesiz ki dostuna bir an önce kavuşmak ister.
Mevlânâ -kuddise sırruh- Hazretleri:
“Ben öldüğüm zaman matem tutmayın, sevinin. Çünkü ben sevgilime kavuşuyorum.” buyurmuşlardır.
Übâde bin Sâmit -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:
“Her kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Her kim de Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da onunla mülâkî olmaktan hoşlanmaz.” (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2043)
Bunun içindir ki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmuştur:
“Kim Rabb’ine kavuşmayı arzu ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabb’ine kullukta hiç ortak koşmasın.” (Kehf: 110)
Ölüm için hazırlanmak; zulümleri bırakmak, günahlardan tevbe etmek ve ibadetlere yönelmekle olur.
Başı olanın mutlaka sonu da olacaktır. Dünyaya gelen mutlaka ölecektir. Bu, hayatın değişmez kanunudur.
Âyet-i kerime’de:
“Her insan ölümü tadacaktır.” buyuruluyor. (Âl-i imrân: 185 - Enbiyâ: 35 - Ankebût: 57)
Ölüm, dünya hayatı ile ahiret hayatının dengesi ve hikmetinin anlaşılması için son derece lüzumlu bir hadisedir. Önce hayatın değerini ortaya koyar, sonra da ahiret hayatının lüzumunu belirler.
O halde fâni dünya hayatı ile bâki ahiret hayatının birbirini tamamladığını, biri olmayınca diğerinin mânâsız kalacağını bilen ve inanan kimseler, ölümü bu hayatın ayrılmaz bir parçası olarak görürler ve ona hazırlıkla meşgul olurlar.
Allah-u Teâlâ kudretini ve varlığını delil getirerek kulları üzerinde yegane tasarruf sahibi olan yaratıcılığını misal vererek şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki, siz ölü iken sizi O diriltti. Sonra sizi öldürecek, ondan sonra da tekrar diriltecektir.
Tekrar O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara: 28)
Daha önce hayattan mahrum birer zerreden, birer nutfeden ibaret iken, daha sonra onlara hayat verdi ve idrak sahibi yaptı. Mukadder vakti gelince bu dünya hayatından mahrum bırakacak, kıyamet gününde tekrar hayat verecek...