“Allah’ım! İnşallah geç kalmam!” diye acele ile evden çıktı.
Saat tam 15.00’te bir özel okulda iş görüşmesi vardı. Pandemi sürecinin de etkisiyle birçok başvuru vardı ve sadece bir öğretmen işe alınacaktı.
Babasının vefatından sonra hasta annesinin bakımı ve üç küçük kardeşinin geçimi üzerine kaldığından bu iş onun için oldukça önem arz ediyordu. Fakat Ayşe Hanım’ın tek dileği sözleştiği saatte okulda olabilmekti. İşe alınıp alınmamak ikinci plandaydı. Zira söz verme ve sözünde durma konusu genç öğretmen Ayşe Hanım için çok önemli bir ahlâki değerdi.
Bu değeri seneler önce ortaokul çağlarında karşılaştığı bir pedagog ile tanıştıktan sonra kazanmıştı. Pedagog ilk seansında Ayşe’ye bir hafta sonraki seansta bir kitap hediye edeceğini söylemiş ama hediyesini evde unutmuştu. Hemen ertesi gün gelip kitabı kendisine teslim edeceğini söyledi. Ayşe “Hocam acelesi yok bir hafta sonraki seansta getirirsiniz” demesine rağmen, “Olmaz! Bir sonraki haftaya kim öle kim kala. Söz namustur, üstelik seanslarımızın olumlu yönde etki etmesi için; kalplerimiz arasında güçlü bir bağ olması lazım. Bunun için de kalpten kalbe giden yolların güçlenmesi için dudaktan çıkan sözlerin doğruluğu gerekir.” diye de eklemişti.
Ertesi gün ise hesapta olmayan şiddetli yağmur ve fırtınaya rağmen kitabı Ayşe’nin evine kadar getirmişti. Ayşe kapıyı açtığında karşısında fırtınadan şemsiyesi ters çevrilmiş ve ıslanmış pedagogunu görünce çok şaşırmış ve onun elinden hediyesini aldığı o anı ve her şeye rağmen sözünde durmayı tercih eden bu kişiyi hiçbir zaman unutmamıştı. Hediye aldığı kitabın üzerinde “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd: 112) Âyet-i kerime’si yazıyordu. Kitabın kapağını açtığında ise şu yazı ile karşılaşmıştı;
“Verdiğiniz sözü yerine getirin!” (İsra: 34)
Sevgili Ayşe’ciğim,
İster zengin ol ister fakir ol,
İster ünlü ol, ister gariban,
Her kim olursan ol;
Verdiğin sözde her zaman dur inşallah.”
Ayşe bu kitaptan doğruluğun dinimizdeki yeri ve önemini, sözde durmanın ne kadar güzel bir davranış olduğunu ve toplum hayatında iletişimi nasıl olumlu yönde etkilediğini öğrendi. Hayatı boyunca acele etmeden konuştu, ağzından çıkacak olan her sözünün arkasında durdu. Sözünde durmamanın bir münafıklık alameti olduğunu Peygamber Efendimiz’den öğrendi. Muhammedü’l-Emin diye anılan bir Peygamberin ümmeti olmanın övüncünü taşıyarak, onun ümmeti olmanın hakkını vermeye çalıştı. Bu niyetinden dolayı Allah’ın işlerini kolaylaştırdığını, önünü açtığını düşündü. Hayatı boyunca bazı durumlarda verdiği bir sözü tutma uğruna birçok acılar da yaşamıştı. Zaman zaman sarsıldı ama asla yıkılmadı. Çünkü ona düşen özü sözü bir, doğru bir insan olmaktı. Peygamber Efendilerimizin kıssaları, İbrahim Aleyhisselâm’ın Allah-u Teâlâ’nın emri uğruna oğlu İsmail Aleyhisselâm’ı kurban etmeye çalışması gözünde canlandı ve teselli buldu.
“Allah’ım! Yardım et! Saat tam 15.00’te orada olabileyim.” diye mırıldandı. Asansöre bindi ve 4. kata idari işlere çıktı. Asansörün kapısı açıldığında saat tam 15.00’ti. Bir hafta süren başvuru görüşmelerinde en son görüşmeci Ayşe Hanım’dı. Sekreter ile göz göze geldiler, “Ayşe Hanım mı?” diye sordu sekreter. “Evet!” dedi Ayşe Hanım mutlu gözlerle: “Buyurun Müdür Hanım içeride sizi bekliyor” dedi sekreter hanım.
Ayşe Hanım içeri girer girmez müdüre hanım ayağa kalktı ve “Ayşe Hanım merhaba hoş geldiniz hayırlı olsun başvurunuz, siz işe alındınız. Ben hemen sekreterimize haber vereyim işlemleriniz yapılsın bugün inşallah.” dedi ve odadan çıktı. Ayşe Hanım şaşkın, sevinçli bakışları ile baş başa kaldı.
Olaya bir anlam vermeye çalışırken şaşkın bakışları masadaki kitaba ilişti. Kitabın üzerinde; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd: 112) Âyet-i kerime’sini gördü.
...
Özü sözü bir insanlardan olabilmek duası ile...