Tasavvuf, insanın süflî hayattan ulvî hayata yükselmesi ve kendisi için mümkün en yüksek kemâle ulaşması için nefsini kötü huylardan, hayvânî sıfatlardan kurtararak ahlâkını düzeltmesini, içini ve dışını nurlandırmasını sağlayan bir disiplindir. Bu bakımdan tasavvuf, İslâm ahlâkının vücut bulmasında en büyük âmildir.
Ahlâk, insan ruhundaki huy dediğimiz bir meleke, bir hassa demektir.
Böyle bir meleke; ya hayırlı bir netice verir veya hayırsız bir netice verir. Bu ahlâki melekelerin güzel neticelerine "Ahlâk-ı hasene" veya "Ahlâk-ı hamide" adı verilir. Çirkin neticelerine ise "Ahlâk-ı zemime" denilir.
Edep, hayâ, tevazu, hilim, cömertlik, kanaat, tevekkül, sabır, şükür, merhamet, af ve müsamaha... gibi güzel huylar, ahlâk-ı hamidenin birer neticesidir.
Kin, kibir, ucb, şehvet, gadap, riyâ, hırs, haset, yalancılık, gıybet, su-i zan, koğuculuk... gibi kötü huylar da, ahlâk-ı zemimenin birer neticesidir.
İnsan dünyaya geldiğinde bu kötü huylardan hiçbirisi üzerinde yoktu. Bunları hep sonradan öğrenir ve itiyat hâline getirir. Fıtratta olmayan bu huylardan kurtulmak ve ahlâkı güzelleştirmek mümkündür.
Dinimiz ahlâkımızı güzelleştirerek, kötülüklerden ve kötü huylardan kaçınmamızı emretmektedir. Zira din güzel ahlâktan ibarettir.
Hakikat yolu edepten ibarettir, tarikat baştan başa edeptir. Edepten mahrum olan her şeyden mahrumdur.
Mürid her zaman Hakk ile olduğunu düşünerek, hiçbir zaman edebe aykırı hareket etmemeli, velev ki yatakta bile olsa.
Şeyh Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimiz:
"Ölüm ne rahattır ne rahattır. Hiç olmazsa insan ayaklarını uzatır da yatar." buyurmuşlar.
Onlar ayak ayak üzerine atmak şöyle dursun, yatarken dahi ayaklarını uzatmamışlardır.
Efendi Hazretleri otururlarken hep ayaklarını toplar, daha da olmazsa elleriyle çekerlerdi. Hayat boyunca huzurda idiler. Öylece ahirete intikâl ettiler, öylece kabre kondular.
Bir şey daha nazar-ı dikkatimizi celbederdi. Mübârek başlarını yastığın üzerine indirmezlerdi. Sanki yastıkta uyurmuş gibi görünürlerdi. Fakat bir bıçak gezdirseniz, o boşluğu hissederdiniz. Bunu yapmak çok zor ve çok büyük bir iştir.
Allah'ımız o edeplilerin edebinden edep ihsan buyursun.
Edep elbisesi bir muhafazadır, kişiyi muhafaza eder. O bir lütuf tacıdır, onu giyen her belâdan kurtulur.
Pejmürde bir elbise giymekle, güzel bir elbise giymek arasında fark olduğu gibi, mâneviyat da böyledir. Lâubâli bir hâl ile edep hâli arasında çok fark vardır. Mürid her hâl ve hareketinde kendisini kontrol altında bulundurmalı, adımlarını ölçü dahilinde atmalıdır. Zanla değil edeple yürümeli, sünepeliğe sapıp da hiçbir zaman lâubâli olmamalıdır.
Lâubâlilik mürebbi ile aradaki mesafeyi daraltır, eşitlik husule getirir. Nefis bunu ister. Fakat bu hâl, düşerek helâk olmaya vesile olur. Bakarsın ki, bir anda bütün amelleri boşa çıkar.
Eğer hayır istiyorsak, istediğimiz gibisini değil de, istendiği gibisini tercih etmemiz lâzım.
Müridi teslimiyeti tutar, bu yolda resmiyet teslimiyettir.
İlim çok güzeldir. Edep ise ondan üstündür, bunu sakın unutmayın.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz;
"Edep, ilimden önce gelir!" buyurmuşlardır.
Hadis-i şerifte;
"Evladınızı edepli, terbiyeli yetiştirin." buyuruluyor.
Dinimiz, baştan başa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenâb-ı Hakk'ın iradesine tâbi kılması, güzel ahlâklı olmasıdır.
Hadis-i şerif'te;
"Sizin en iyiniz, ahlâkı en güzel olanınızdır." buyuruluyor.
Peygamber Efendimiz, bir kimsenin yanında iki diz üzerine oturur, ona saygı olmak için mübarek bacağını dikip oturmazdı.
İbni Mübarek Hazretleri;
"Bütün ilimleri bilenin eğer edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam. Fakat edepli ile görüşemesem üzülürüm" buyurmuşlardır.
Her zaman her yerde edepli, hayalı olmaya çalışmalıdır!
Hadis-i şerif'te;
"Hayasızlık insanı küfre düşürür." buyuruluyor.
Haya, bir binayı tutan direk gibidir. Direksiz binanın durması kolay olmadığı gibi, hayasız kimsenin de imanını muhafaza etmesi zordur.
Bir diğer Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Allah-u Teâlâ'dan haya edin! Allah'tan haya eden, kötü düşünceden uzak durur, midesine girenleri kontrol eder, ölümü hatırlar." (Tirmizi)
Hazret-i Lokman'a sorarlar:
"Edep, asalet, mal ve ilimden hangisi daha üstündür?"
Şöyle buyururlar:
"Edep asaletten, ilim maldan hayırlıdır."
İmam-ı Rabbani -kuddise sırruh- Hazretleri;
"Edebi gözetmek, zikirden üstündür. Edebi gözetmeyen Allah'a kavuşamaz!" buyurarak, edebin ne kadar elzem ve gerekli olduğunu beyan etmişlerdir.
Eskiden tekkelerde "Edep Yâ Hû" yazısının tekkenin girişine ve en çok görünen yerlerine yazılmasının hikmeti ve sebebi de bu olsa gerek, edepsize hiçbir şey verilmiyor.
Edep her haliyle, her an edepli olmaktır. Bir edepli, bir edepsiz hal taklitten başka bir şey değildir.