Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI 234) - Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (38) - Ömer Öngüt
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (38)
EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI 234)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Temmuz 2020

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (234)

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (38)

 

Âdemoğlu'nun Yaratılışı Hakkında Bir Risâle (6)

Hakk'a karşı tercihin veya gevşek davranmanın misâli, sülûk edilecek yola benzer.

Onlar bir kere ikâb (azâb)a yönelip ona doğru ilerlediklerinde onu kat' etmeye ihtiyaç duyarlar. O'nun ilâhi emir ve nehyi hususunda artık o ağırlaşır ve hantallaşır.

Onlar bir kere kurtuluş ve zafere yönelip ona doğru ilerlediklerinde ise artık O, ona vaad ettiğini yerine getirir.

Onlar bir kere susuzluğa ve açlığa karşı zafer kazandı mı, bu şeyler nedeniyledir ki Allah onları topluluğun durakladığı menzillere göre arıtıp temizler. Ne var ki onlar yine de O'na henüz ulaşamamış olurlar.

Bir kere yeryüzünün fezasına yönelip ona doğru ilerlediklerinde, onun içinde yemyeşil bir bahçe ile karşılaşırlar ki, bu ilâhi nimetler cennetidir.

Onlar bir kere bu bahçedeki bostanlara yönelip ona doğru ilerlediklerinde onun içine gelir ve çiçekler, sütler, yaseminler ile karşılaşırlar. O ilâhi minnetleri zikredip anarlar, bu bostanların içinde O'nun katında gerçekleşecek ilâhi düğünlere can atarlar.

Bu hisse ve hazlar ilâhi birer âyet ve işarettir. Zira bunlar bizzat Kur'an'da zikredilen ilâhi lütuflar ve inceliklerdir.

Onlar bir kere şevke geldiklerinde ise ellerindekini kaybederler; bu ise nefisleri, günahları ve şeytanları anmaktan ileri gelir.

İşte bu renkler ve türler Kur'an'ın içinde mevcuttur; o ise müslümanları Allah'a ulaştıran yoldur.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"İşte bu benim dosdoğru yolumdur, siz ona uyun!" (En'âm: 153)

Her kim Kur'an'ı zahiri itibariyle okursa bu şeylerin onda tekrarlandığını görür; artık onun üzerinde yürür.

O uyku halindedir, uyku ile baş başa kaldığı sürece uyku ona memnuniyet vermez, fakat herhangi bir elem de duymaz, uyku halinin içinde tutunmaya ve bağlılığını korumaya çalışır.

Nitekim Allah-u Teâlâ:

"O (Kur'an) gönüldeki hastalıklara bir şifâdır." buyurur. (Yûnus: 57)

Her kim de Kur'an'ı bâtını itibariyle okursa, bu ikâb ve azap sona erince artık kendine gelir. Kurtuluş ve zafer bitip tükendiğinde ise başarısı ve bağlılığı artar. Bostanlar nihayete erdiğinde de sevince ve sürura kavuşur.

İlâhi düğünlerin yemeğini tadınca, düğünlerde bulunan ilâhi tasarruf şarabını içtiği için sarhoş olup kendinden geçer, bu sarhoşluk ve kendinden geçmişlik nihayet onu Allah'a ulaştırır.

Onların kalpleri hem dünya hem de âhiret işlerine karşı, hatta onların dışındaki her şeyden yana şaşkınlaşıp kendinden geçmiştir. Akılları O'nun karşısında darmadağın olup kendini kaybetmiştir.

Ebû'd-Derdâ -radiyallahu anh-in buyurduğu gibi;

"Onların kalpleri Allah'a ulaşıp rahatlamıştır. İdrakleri çekilip çıkarılmışçasına aradan kaldırılmıştır."

Şevk ve arzu ile yeryüzüne gelmek isteyince yol onlara daraltılır; yedi iklime geldiklerinde de şimşeklerin çakmasından çekinip korkarlar.

Düşman beldelerine geldiğinde ise hayrete düşüp şaşkınlaşır ve nihayetinde Rabb'ine -Azze ve Celle- erişip ilâhi yardıma ulaşır.

İşte bu haller ancak uyanmış kalplerde meydana gelir. Bu yolda iken ona sarhoş edici ilâhi içecekler indirilir. O ise Allah'ın, kendi katından kuluna kalbini bağladığı şeyleri nasıl çözeceğini gösteren bir lütfudur.

Bu âyetlerden bazıları sayesinde onun içi açılır, kalbinde O'nun nurundan bir ışık doğar. Bu âyetler onu bambaşka bir hale dönüştürür. Öyle ki, O'nu kendisiyle görüp seyredebildiği şeyin içinde saatlerce O'nunla birlikte kalır.

Bu vakitte onun kalbinin O'nunla rahata kavuşması işte bu şekilde olur; onun yolculuğu burada son sınırına dayanır ve artık o, O'nun fenâsı ile çözülmüş halde kalır.

İşte bunun sözü, Mâlik bin Dînâr'ın Tevrat'tan hikâye ettiği şeyin içinde geçer.

Abdullah bin Ebî Ziyâd'ın Seyyâr'dan, onun ise Cafer'den naklettiğine göre o şöyle demiştir:

"Mâlik bin Dînâr'dan işittim, dedi ki:

'Ben Tevrat'ta şunu okudum:

'Ey Âdemoğlu!

Sen ağlayarak kurtuluşa erişmen hakkında benim huzurumda durmada sakın acziyet ve gevşeklik gösterme!

Hiç şüphe yok ki ben Allah'ım, senin kalbine her şeyden daha yakınım.

Gaybı sana gösterecek olan ancak benim ilâhi Nûr'umdur." (Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, c. II, s. 359)

Akıllı olan işte bu şeylerin hepsini ihâta edip son haddine kadar ulaşır, hızlanırsa da ancak bunun için hızlanır.

İşte sakınılması ve uzak durulması gereken şeylerin neşri, ancak onun neşretmesiyle gerçekleşir.

O, [Kur'an'ı] okuduğunda Ulü'l-elbâb'dan okur; dilinde sözünü döndürürken kalbinde onların gülü açar. Mânâları ise zaten onun elinin altındadır.

İşte o hem vaad edici, hem de vaadini yerine getiricidir.

Müjdeleyicidir, iyilik sahibidir.

Yumuşak huylu ve incedir, letâfetli ve cömerttir.

O halka, Kur'an'ın tefsirine başvurmayı bir hüccet ve delil kılar. O Kur'an'ı O'nun ilâhi keşfiyle tefsir eder ve mânâlarını ibraz eder.

"Tefsir"le "Sefer"in mânâsı aslında birdir.

Beyanlardan çıkarılanı ibraza ulaştırdığı için ona "Sefer" de denilir.

"Kur'an'ı tefsir etmek" demek; O'nun mânâlarını keşfetmek ve izâh etmek demektir.


  Önceki Sonraki