Resulullah Aleyhisselâm Tahrîm sûre-i şerif'inin ilk beş Âyet-i kerime'sinde beyan edilen hadise üzerine hanımlarını terkederek "Meşrebe" diye anılan çardakta bir ay kadar yalnız başına kalmıştı, sabah ve akşam yemeğini yalnız başına yedi.
Bu durumu öğrenen Ashâb-ı kiram telâşa kapıldılar, içlerinden bazıları Mescid'de mahzun mahzun oturuyor, küçük çakıl taşlarıyla oynayarak içlerindeki sıkıntıyı açığa vuruyorlardı, bazıları da ağlıyordu.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- izin alarak Resulullah Aleyhisselâm'ın huzuruna girdi. Beline bir ihram bağlayıp hurma lifinden yapılmış bir hasır üzerine uzanmış olduğunu gördü, selâm verdi. Vücudundaki hasır izlerini görünce dayanamadı, ağlamaya başladı.
Resulullah Aleyhisselâm: "Niye ağlıyorsun yâ Ömer!" diye sorduğunda: "Yâ Resulellah! Ne diye ağlamayayım ki? Kisrâlar, Kayserler dünyanın zevk ve sefâsını sürerken, siz Allah katında en seçkin kul olduğunuz halde böyle bir hayat sürüyorsunuz!" dedi.
Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki:
"Yâ Ömer! Dünya onların, ahiretin de bizim olmasına râzı değil misin?"
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-: "Râzıyım!" diye cevap verdi.
İnsan dünyaya imrenir, fakat dünya imrenilecek gibi bir yer değildir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Andolsun ki ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır." buyuruyor. (Duhâ: 4)
Her şey orada, buraya imrenme!
Rahîm İsm-i şerif'i: Çok merhamet eden, inanıp sâlih ameller işleyenleri, verdiği nimetleri iyiye kullananları ahirette daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandıran demektir.
Dünyada inananı-inanmayanı, çalışanı-çalışmayanı ayırdetmeden bütün mahlûkatına sayısız dünyevî nimetler bahşedip, onları korurken; âhirette de inananı, çalışanı ayırıp onları cennet ve Cemâlullah ile mükâfatlandırması, işte bu "Rahîm" sıfatının bir neticesidir.
"Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için rahmet eden O'dur. Melekleri de size duâ ederler. Allah müminlere karşı çok merhametlidir." (Ahzâb: 42-43)
Öyle bir "Rahîm" ki yalnız kendisine itaatkâr olanları sever, seçer ve onları ebedî saâdete nâil ve dâhil eder, tarifi mümkün olmayan bir saâdetin içine koyar, ebedî bir hayat içinde yaşatır.
Allah-u Teâlâ'nın "Rahman" oluşu başlangıcı olmayışı, "Rahîm" oluşu ise ölümsüzlüğe göredir. Bundan dolayıdır ki yaratıklar, Allah-u Teâlâ'nın Rahman olmasıyla başlangıçtaki rahmetinden, Rahîm olmasıyla da sonuçta meydana gelecek merhametinden doğan nimetler içinden büyürler. Hem müminlerin hem kâfirlerin Rahman'ı, fakat yalnız müminlerin Rahîm'idir.
Celâl ve ikram sahibi olan Allah'a karşı nasıl bir kulluk lâzım geldiğini düşünmek gerekir. Bunca ihsana karşı bunca isyan yakışır mı?
Hazret-i Ali -radiyallahu anh-Hazretleri'nden şöyle rivayet edilmiştir:
"Bismillâhirrahmânirrahîm demek çeşitli ağrı ve hastalıklara şifâdır. Bismillah ile alınan ilaçlar şifâdır. Allah'ın Rahmân adı bütün varlıkları ihata eder, inananları korur. Rahîm adıyla ameli sâlih işleyenleri âhiret nimetleriyle mükafatlandırır." (Tefsir-i Kur'an)