Mevlâ dilerse giydirir, dilerse alır. İtimat edin bir defacık aklımdan hayalimden dahi geçmemiştir. O’ndan başkasından O’na sığınırım. Taç, takke, hırka bunlar takımdan ibarettir. O’nun tacı, O’nun rızâsıdır. O râzı mı, sen tacını giydin demektir. Nefis bu gibi şeylerden çok hoşlanır, bunlar bu yolun ziynetidir. Evet, bunlar birer lütf-u ihsandır fakat “Allah’ım beni bunlar da bırakma” diye niyaz edilmeli ve bunlar benimsenmemelidir. Bu gibi şeylerden hoşlanıyoruz ama bunlara lâyık neyimiz var?
Geçenlerde öyle bir nokta geldi ki:
“Benim hiçliğim erirse, eridiği yerde kir bırakır. Allah’ım ne olur o bıraktığı lekeyi de kazı.” demekten kendimizi alamadık.
Eritsem, eridiği yerde kir bırakıyor. Bunun ötesinde insanda ne var? Demek ki sen lekeden ibaretsin. “Değil ismimi, adeta cismimi kazımaya çalışıyorum.” dememizdeki sır bu idi.
Biz bunları gözümüzle seyrederiz. Seyrettiğimiz gibi, hakikatini de size açık etmekten geri kalmayız. Allah’ımın bana duyurduğu hiçbir şey sizden esirgenmemiştir. Bunlar ilâhi bir esrardır. Hiçbir esrarı benim dememişizdir. Çünkü benim değildir.
“Allah’ım senin malını teşhir ediyorum, bu kölene, bu taksirine duyurduğunu duyurmaya çalışıyorum. Belki nasibi olan vardır nasibini alır.” diyorum. Bunlar hakikatin özüdür ve Hakk’tan gelir.
Daha önce arzetmiştik ki:
Çeşme akarken gözünüzü açın. Çünkü o su çeşmenin malı değildir. Su akıyor bir daha gelmez. Çeşmenin kendisi de o suya muhtaçtır.
Sen varsın, senin ilmin var, varlık dolu. Varlık ise pisliktir. Sen bu pislikten ibaretsin, at bu pisliği gör O’nu. “Hazret-i Allah ile Hazret-i Allah’ı zikret” mevzuatı var ya; işte bu pislik aradan çıkınca O kalıyor. O zaman O’nunla O’nu zikrediyorsun.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Mümin müminin aynasıdır.” (Ebu Dâvud)
İnsan hayatı boyunca Hakk’a yönelmiş, O’nu sevmiş, O’na ibadet ediyor ve gönlünde O’ndan başka bir şey yok. Şimdi Cenâb-ı Hakk bu kulunun kalbine nazar ettiği zaman, kendini o aynada görür. Bu kadarı açıklanmamıştı.
Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Mümin müminin aynasıdır.” buyurdu.
Birinci müminden murad insân-ı kâmildir, ikincisinden murad bizzat kendisidir. Kendisi nazar ettikten, baktıktan sonra kendisini görecek. Zaten O’ndan başka bir şey yok. Hep oradan geliyor yahu. Nasipdar olan için perde kalmamış. Varlık olanda bu ayna tecelli etmez, yok olanda tecelli eder. Bu aynanın esası yok olanda mevcuttur; kendi varlığı olan aynalık vazifesi yapamaz...
Bu yalnız bir ilâhi lütuftur, beşer işi değildir. Cenâb-ı Hakk öyle murad etmiş, öyle ihsan etmiş, öyle ikram etmiş, beşere ait değil.
Beşere ait değil deyince size gizli bir sır ifşa edeyim. Bu hususta Hazret-i Allah ile karşılaşmam icap ettiği zaman, Allah-u Teâlâ’dan dilerim beni kül eder, yok eder, hayal bile kalmaz. Ve o hiçlik içinde O ne murad ederse onu hükmeder. Yani Hazret-i Allah’a karşı bir zerremin olmasını en büyük varlık olarak görürüm. Onun için Rabb’ime niyaz ederim; zerreyi dahi yok eder. Ondan sonra muradı, hükmü ne ise o husule gelir.
Rabb’im hayırlarla karşılaştırsın da şerlerden bizi muhafaza etsin. En büyük şer nefsimizdir. Şeytan ve şeytanlaşmış insanlardır. Allah’ım bizi onlardan korusun.
Her gün şöyle duâ ederiz:
“Allah’ım gözümü açıp kapayıncaya kadar ki mesafede nefsime, şeytana, şeytanlaşmış insanlara bırakma. Lütuf ve ihsan buyurduğun güzel nimetlerini benden alma. Af ve mağfiretini diliyorum. Beni lütuf ve rızândan ayırma.”
Aklıma geldi. Gençliğimde her sabah, sabah namazında yaz, kış, kar, fırtına demeden Efendi Hazretlerimizi ziyaret eder dönerdim. Bu yirmi sene devam etti. Bu gidiş-geliş yolunda bir gün açtılar.
Dediler ki:
“Bu cennet yoludur.”
Yola bakıyorum, taş değil, cam değil, hiçbir nesneye benzetemedim. Bir yola ki benim aklım ermedi, Cennet-i alâ’nın kendisi nasıldır? Allah yolunda mısın, cennet yolundasın!
•
Şüphe ettiğiniz şeyi yememenizi tavsiye ederim. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki:
“Mide hastalık yuvasıdır.”
Ben de size derim ki; “Mide bir ateş ocağıdır. Haram bir şey girdi mi, o seni yakar.”
•
Misafir senin yüzüne bakar. Yüzün gülerse halin hoşsa hoşlanır. Zaten merhabanın manası da budur.
“Hoş geldin, müsterih ol, eminsin, rahat et!” manalarına gelir.
Onun için güler yüz, tatlı dil, güzel alâka yolun icablarındandır.