Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Korona Virüsü Küresel Dengeleri Bozuyor - Dünya Yeni Bir Dönüm Noktasında - Ömer Öngüt
Korona Virüsü Küresel Dengeleri Bozuyor - Dünya Yeni Bir Dönüm Noktasında
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Nisan 2020

 

- Korona Virüsü Küresel Dengeleri Bozuyor -

Dünya Yeni Bir Dönüm Noktasında

Günümüzde kitle imha silahlarının KBRN (kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer) ile sınırlanması artık eksik bir yaklaşımdır. Ve daha önemlisi tehditin boyutu her zamankinden ve her türlü silahtan daha büyüktür.

 

Dünyada ve ülkemizde yaşanan virüs salgını büyük bir tehdit haline geldi ve birçok insan hayatını kaybetti. Ekonomi ve hayat durma noktasına geldi. Dünyadaki bütün ülkeler bu salgından etkilendi.

Bu salgının dünyada büyük tesirler bırakacağını, 11 Eylül hadisesi gibi bir dönüm noktası olacağını ve köklü değişikliklere yol açacağını tahmin edebiliriz.

Yine bu salgının, salgından önce başlayan küresel ekonomideki sıkıntıları tetiklediğini ve küresel ekonominin hızlı bir yıkıma dönüşme ihtimali olduğunu söyleyebiliriz.

Yine Avrupa’nın çöküşünün hızlandığını ve Amerika’nın kaybettiği zemini muhafaza etmek için askerî gücünü daha çok ön plana çıkarttığını göreceğiz.

Ve bu zincirleme reaksiyonun zaten iyiden iyiye kaynayan savaş kazanının tazyikini muazzam bir seviyeye çıkartmasını bekleyebiliriz.

Salgın bittikten sonra her şey güllük gülistanlık olacak diye yazabilmeyi isterdik elbet, ancak gidişat maaleef öyle değil. Her geçen gün bir öncekini aratıyor. Resulullah Aleyhisselâm’ın kıyamete yakın senelerde olacağını haber verdiği hadiseler bir bir gerçekleşiyor.

İnsanlıktan çıkan insanoğlu kendi âkıbetini kendi elleriyle hazırlıyor. Azgınlığının, sapkınlığının, ilâhî nizama olan isyan ve düşmanlığının cezasını çekiyor.

“Hazret-i Allah kuldan intikamını kul ile alır, ilm-i ledün bilmeyen bunu kul etti sanır.”

İnsanlara akıl vermek, yol göstermek iddiası ile ortaya çıkan türlü türlü, dinli-dinsiz, irili-ufaklı, okumuş-okumamış, kelli felli birçok sapkın ortalığı istila etmiş durumda. En saçma, en sapkın fikirler bile etrafına insan toplayabiliyor. Bazıları ülke yönetimlerini bile ele geçirecek kadar zemin kazanmış vaziyette; Amerika’da olduğu gibi. Hal böyle iken bir de bu dünyada şeytanî bir düzen kurmaya çalışan, insanlığı bu düzenin bir aparatı olarak kullanmak isteyen bir komite var. Şeytanın yapamadığını yapmaya çalışıyorlar. Bunlara herkes meşrebine göre; “Üst akıl”, “Şeytani akıl”, “Küreselciler” “Zındıka komitesi” vs. gibi isimler veriyor.

Bu komite birkaç yüzyıldır insanoğlunun nefsine hitap eden, şeytani, nefsani, şehvani, bütün dünyevî arzuları sonuna kadar istismar eden sahte bir cennet vaat etti. Sadece İslâm dünyasının değil, bütün dünyanın dinini, kültürünü, ahlâkını ortadan kaldırmaya çalıştı, çalışıyor. İnsanoğlu açılan bu sahte cennet kapısından rahatça girdi ve keyfine düştü. Bu şeytanî akılla işbirliği yaptı. İnsanoğlu kalabalık güruhlar topluluğu haline geldi. Bu şeytani akıl yıllardır ekmiş olduğu tohumların büyüyüp olgunlaştığını düşünüyor ve hasat yapmak istiyor. İsmine insan denilen keyfine düşkün bu kalabalık güruhu tamamen kontrol altına almak, pençesini zihinlerine geçirmek ve hem ruhen hem fiziken köleleştirmek istiyor.

Hazret-i Allah bunlara ruhsat veriyor ancak fırsat vermeyecek. Kurmaya çalıştıkları düzen başlarına yıkılacak. Nitekim bu virüs salgınının devletleri ve ekonomiyi yıkmaya çalışanların beklentilerinin aksine insanların devletlerine daha çok bağlanmasına sebep olma ihtimali var. Ve fakat insanoğlu bu kabahatinin, bunlarla birlikte hareket edip isyan ve tuğyana yuvarlanmasının cezasını ziyadesiyle çekecek. Zira beş on yıl öncesine kadar gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dair bir fikrimiz olmadan bir haber gibi okuduğumuz alâmetleri artık yaşamaya başladık.

Dikkat ederseniz ortalıkta dolaşan türlü kuruluşların gelecek perspektifi sunan raporlarında önümüzdeki yıllarda, kaos, nükleer harp, doğal afetler, salgın hastalıklar, deprem, gıda güvenliği ve arzının tehlikeye düşmesi, su kıtlığı ve savaşları vs. birçok tehditten bahsediliyor. Maalesef bu tehdit ve tehlikelerin birçoğu bir bir karşımıza çıkıyor.

Bu raporların bir kısmı küresel düzeni yönlendirmeye çalışan şeytanlaşmış zâlimlerin amaçlarına hizmet eden birer yönerge aslında.

Binaenaleyh haber, rapor, işaret gibi isimler altında okuduklarımızın, duyduklarımızın hemen hepsinde; din, ahlâk, sağlık, siyaset, ekonomi, sosyoloji, iklim, küresel ısınma, vs. hemen her alanda; önümüzdeki yıllar için olumsuz bir gelecek perspektifi sunuluyor.

Sunulmasına sunuluyor fakat rapor, yorum vs. adı altında fikir beyan edenlerin tamamına yakını önümüzdeki yıllarda beklenen kaos ve kargaşanın yapıcısı olarak yine insanoğlunu gösteriyor. Evet başlayan bu kaos ve afat devrinin müsebbibi insanoğlu ancak yapıcısı değil. Yapıcısı bu dünyayı da yapan, yaratıcı olan Allah-u Teâlâ.

İnsanoğlu o kadar Hazret-i Allah’tan uzaklaşmış, o kadar sapkın bir düşünceye bulanmış ki; deprem, tsunami, fırtına, kasırga, sel, dolu, ziraî don, aşırı sıcaklık, yangın, çekirge istilası, küresel ısınma, yanardağ patlaması, manyetik kutup kayması, virüs salgını … gibi her türlü doğal âfeti de ya insanların dünyaya hor davranmasının bir neticesi ya da bir tesadüf gibi göstermeye çalışıyor.

İnsanoğlu büyük bir isyan içinde. Bu isyanın cezasız kalacağını zannediyor.

İnsan ya da doğa kaynaklı her türlü afatın, savaşın peşi sıra geldiği, her gün yeni felâketlerle karşılaştığımız, âdeta hızlandırılmış bir film şeridi gibi geçen bir zaman diliminde yaşıyoruz. Çok değil, üç-dört ay öncesine kadar dünyanın şu anki durumunu bize anlatmış olsalardı kim inanırdı? Dolayısı ile üçüncü dünya harbi, nükleer, biyolojik, kimyasal harp, gıda-su kıtlığı, bugüne kadar yaşanmamış büyüklükte doğal afetler, kaos-kargaşa gibi geleceği beklenen, tahmin edilen tehdit ve tehlikeleri bir hikâye gibi dinlemeyelim. Birey olarak, devlet olarak elimizden gelen hazırlığı yapalım. Ve hepsinden önemlisi Allah-u Teâlâ’ya boynumuzu büküp af ve mağfiret dilenelim. Gerçekten durum çok nazik.

 

Korona Virüsü Yapay mı? Arkasında Kim Var?

Bu virüsün yapay, laboratuvar ortamında üretildiğine dair kuvvetli iddialar var. Bazıları bu virüsü dünyada yeni bir düzen kurmak isteyen küreselcilerin yaydığını, bazıları laboratuvar ortamından bir şekilde kaza ile yayıldığını düşünüyor. Enfeksiyon uzmanları virüsle mücadeleye odaklandıkları için arka planı hakkında çok yorum yapmıyorlar. Ancak genetik bilimi ile uğraşanların bu virüsün laboratuvar ortamında üretildiğine dair kuvvetli şüpheleri ve argümanları var.

Sonuç olarak insanın genetiğiyle bile uğraşılan, Amerikan silahlı kuvvetlerine çalışan DARPA’da “Korkusuz asker” adı altında milyar dolarlık proje yürütülen bir dünyada yaşıyoruz. Ve kitle imha silahlarını kullanmış ve kullanmaktan çekinmemiş, dünyayı tekrar bu silahları kullanmakla tehdit eden, gizli gizli denemelere ve üretime devam eden bir insanoğlu var.

Binaenaleyh her ihtimal mümkün. Covid-19 isimli virüsün iddia edildiği gibi genetik-biyolojik savaş yöntemleriyle ortaya çıkartılmış bir virüs olma ihtimali tabii ki var. Ancak bu virüsün ortaya çıkış sebebi şu mudur diye vakit kaybetmekten ziyade şunu bilmemiz lâzım:

İnsanoğlu bio-teknolojide korkunç bir seviyeye geldi ve bu teknolojiyi silah olarak kullanmak isteyenler var. Hazırlıklarımızı buna göre yapalım.

 

Kitle İmha Silahları Hakkındaki Algımızı Değiştirmemiz ve
Harbe Hazırlık Seviyemizi En Üst Düzeye Çıkarmamız Lâzım:

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer (KBRN) savunma harekâtı hazırlığı ve Konya’da KBRN Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı bulunuyor. NATO üyesi bir ülke olduğumuz için bu tür hazırlıkların onlarca yıl evvel ortaya çıkmış NATO doktrinlerine göre yapıldığını, dolayısı ile Amerika’nın biyolojik silahları uzun zamandır kitle imha silahı olarak kabul edip ona göre hazırlık yaptığını öngörebiliriz.

Ancak kitle imha silahlarına karşı harbe hazırlık konusunu çok daha fazla ciddiye almamız gerekiyor. Zira teknoloji öyle bir seviyeye geldi ki tehditler hem çeşitlendi hem de her boyutta üretilir hale geldi. Meselâ Amerika gibi ülkeler büyük nükleer silahların kullanımı zor olduğu için daha küçüklerini üretmeye başladı. Yine kimyasal maddelerin çok çeşitleri üretiliyor. Virüslerin biyolojik silah olarak kullanılacağına dair korkularımız şu günlerde iyice depreşti.

Ancak tehdit ve tehlikeler bununla sınırlı değil. İklimin, gıdanın, suyun, ilacın, aşının, ses ve enerji dalgalarının, akla gelebilecek her şeyin insanları yok eden bir silaha dönüştürülmeye çalışıldığı bir devirdeyiz. İnsanları yok etmek, zihinlerini, sağlıklarını, hayatlarını kontrol altına almak için; her türlü konvansiyonel, elektronik, biyolojik, genetik, nükleer, kimyasal, farmakolojik, ekonomik, tarımsal, sosyolojik, psikolojik, medyatik savaş yöntemi kullanılmaya çalışılıyor.

Bu yüzden günümüzde kitle imha silahlarının KBRN ile sınırlanması artık eksik bir yaklaşımdır. Ve daha önemlisi tehdidin boyutu her zamankinden ve her türlü silahtan daha büyüktür.

Bu tehdit ve tehlikeleri raporlarında yazıyorlar, filimlerini bile çekiyorlar. Bizler ise genelde raporları roman gibi okuyoruz, filimleri ise izlemesi keyifli uydurma senaryolar edasıyla seyrediyoruz.

Oysa “Dünyanın nüfusu çok fazla, en az yarıya düşmesi lâzım.” gibi bir fikrin artık ayağa düştüğü, en alakasız kişiler tarafından bile dile getirildiği bir zamandayız.

Nasıl ki silah sanayiinde kendi silahımızı yapmadan düşmanlarımıza karşı bir üstünlük sağlayamıyorsak, bu kitle imha yöntemleri ve silahları karşısındaki tedbirlerimiz de ona göre olmalıdır.

 

Günümüzdeki Tehditler
Topyekün Savunma Teknikleri Geliştirilmesini Gerektiriyor:

Dünyada her şey değiştiği gibi harplerin şekli de değişiyor. En ufak bir sınır ötesi operasyon yaparken bile cephede askerin vuruşması tek başına yeterli olmuyor. Diplomasiyi, medyayı, sosyal medyayı yönetmek, yerel ve küresel kamuoyunu tarafımıza çekmeye çalışmak, neredeyse bütün milli güç unsurlarını harekete geçirmek zorunda kalıyoruz.

Binaenaleyh savunma stratejileri sadece askerî boyutu ile değil, topyekün her bir ferdin neler yapabileceği üzerine inşa edilmelidir.

Bunun en bariz bir örneğini yaşadığımız virüs salgınında gördük. Sağlık çalışanlarımıza milletin desteğinin arkasında olduğunu göstermeye çalışıyoruz, diplomasiyi ilaç temini için kullanıyoruz, polisimiz kurallara uyulmasını denetliyor, öğretmenlerimiz çocuklarımızın eğitimini nasıl yaparız diye çırpınıyor, belediyelerimiz yaşlılara hizmet götürmeye çalışıyor, bazı ülkelerde asker sokağa iniyor. Sadece kendi insanımıza değil, yardım isteyen zayıf ülkelerin taleplerine de yetişmeye çalışıyoruz.

 

Ruh ve Mâneviyatımızı, Din ve Kültürümüzü Hedef Alan
Kitle İmha Silahlarına Karşı da Kurumsallaşmamız,
Aynı Derecede Savunma Stratejileri Geliştirmemiz Lâzım:

Savunma stratejileri genelde hayatta kalmak ve düşmanı yok etmek üzerine geliştiriliyor. Oysa insan sadece bedenden ibaret değil. Ruh ve maneviyatımız en az bedenimiz kadar önemli. Ve bu günlerde ruhumuza, maneviyatımıza, kültürümüze hiçbir devirde olmadığı kadar büyük saldırılar var. Özellikle gençlerimiz büyük tehlike altında. Bu savaşı kaybedersek düşmanlarımızın değil kitle imha silahı el bombası bile kullanmasına gerek kalmayacak.

Biz bu taarruzlara ses çıkartmadığımız için, iblisin işbirlikçilerinin oltanın ucuna taktıkları, insanların nefsine hitap eden, ahlâksızlık ve dünyaperestliğe takıldığımız için, Allah-u Teâlâ bu canavarlaşmış, şeytanın kulu-kölesi olmuş insan müsveddelerine ruhsat veriyor. Onlar da her şeyimizi; sağlığımızı, canımızı, ruhumuzu esir almaya, sayımızı azaltmaya çalışıyor.

Dolayısı ile bu alanda da topyekûn bir savunma stratejisi geliştirmemiz, bu saldırılara karşı da kurumsallaşmamız lâzım.

Bütün sapkınlar fütursuzca ilahlarını yüceltip, sapık fikirlerini dile getirirken biz sessiz kalıp, nesillerimizin yok olmasını seyretmeye devam mı edeceğiz?

“Size ne oluyor ki Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?” (Nuh: 13)


  Önceki Sonraki