İlâhî kudret, ahlâkî olgunluk bakımından onun gibi bir beşer yaratmış değildir.
Allah-u Teâlâ ona iyiliklerin, güzelliklerin, faziletlerin hepsini ihsan ve ikram etmiştir.
Âyet-i kerime'sinde Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini ve onun yüksek ahlâkını överek şöyle buyurmuştur:
"Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun!
Resul'üm! Andolsun ki sen Rabb'inin nimeti sayesinde mecnun (deli) değilsin.
Senin için tükenmeyen bir mükâfat var ve sen hiç şüphesiz büyük bir ahlâka sahipsin.
Hanginizin aklından zoru olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
Doğrusu senin Rabb'in, yolundan sapanları çok iyi bilir. Hidayete erip doğru yolda olanları da çok iyi bilir." (Kalem: 1-7)
Kur'an-ı kerim'in mânâlarına nihayet olmadığı gibi, Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-in "Huluk-u azîm" tabiriyle bildirilen güzel vasıflarına da nihayet yoktur.
Geçmişin ve geleceğin bütün ahlâk güzelliklerinin hepsini istisnasız üzerinde toplamıştır. Kendisinden evvel gelen peygamber kardeşlerinin dinlerinde bulunan ahlâk ve fazilet gibi değerlerin eksikliklerini tamamlayarak kemâle erdirmiştir.
Hadis-i şerif'lerinde:
"Ben ancak ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim." buyurmaktadırlar. (Ahmed bin Hanbel)
Diğer peygamberlerin mümeyyiz vasfı hâline gelen fazilet ve meziyetlerin hepsi birden onda toplanmış, diğer fazilet ve meziyetler ise hepsinin üstüne çıkmıştır.
Bir insanda bir veya birkaç haslet en güzel şekliyle bulunabilir, fakat hepsi birden bulunmaz. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'de ise insanlarda bulunabilecek istisnasız bütün güzel huylar, fazilet ve keremler kemâl derecesinde bulunmaktadır.
Bu güzellikler kendisi ile başkaları arasında taksim edilmiş de değildir. Böyle olmuş olsaydı, bir kısmı kendisinde kalır, diğerleri başkalarına verilirdi. Halbuki güzellikler bütünüyle kendisinde mevcuttur. Hiç kimsede onun güzel hasletlerinin benzeri ve dengi yoktur.
Bir insan gayret ederek iyi huylara sahip olabilir. Onun terbiyesi ise fıtrîdir, doğrudan doğruya Allah vergisidir.
Bir Hadis-i şerif'lerinde de:
"Beni Rabb'im terbiye etti, edebimi ne güzel eyledi." buyurmuşlardır. (Câmiü's-sağir)
O, insan hayatının her safhası için ve her sınıftan insan için; imanda, ibadette, ahlâkta müstesnâ bir numunedir.
Allah-u Teâlâ'nın hangi emrini tebliğ etmişse, yahut kendisi ne emretmişse; onun en güzelini harfiyyen önce kendisi tatbik ederdi.
İnsanlara güzel ahlâkı emretti, kendisi ise bütün güzel huylarda mücessem ve muhteşem bir şekilde fazilet numunesi oldu. Hayatı, Kur'an-ı kerim'in canlı bir levhası, tatbikî bir tefsiriydi. Onun ahlâkı Kur'an ahlâkı idi.
Ashâbına cihadı emrederken, kendisi de ordunun önüne geçerek bizzat savaşlara katılmıştır.
Eline birçok mal geçtiği halde hepsini dağıtmış, sonra da zenginlere infak ve sadakayı emretmiştir.
Hem emsalsiz bir devlet başkanı, hem en muvaffak bir muallim, hem en cesur bir kumandan, hem en müşfik bir âile reisi, hem en zengin, hem en fakir...
•
Şüphesiz ki diğer Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz'in hayatları da fazilet ve meziyetlerle doludur. Ancak onlar kendi zamanları ve ümmetleri için gönderilmiş olduklarından, sonra gelen nesillere fazla bir bilgi intikal etmemiştir. Kur'an-ı kerim ve Hadis-i şerif'lerde bildirilen cüz'î malumat dışında fazla bir şey bilinmemektedir.
Sultan-ı enbiyâ Muhammed Aleyhisselâm'ın hayatı ise, bütün safhaları ile doğumundan irtihâline kadar tespit edilmiştir.
Onun: "Anam babam sana feda olsun." diyerek sevgilerini izhar eden muazzez dostları, sözlerini hıfzetmekle kalmadılar; hayat-ı saâdet'leriyle ilgili her şeyi en ince teferruatına kadar toplamaya ve nakletmeye kendilerini adadılar. Bunu mukaddes bir emanet sayarak muhafaza ettiler ve sağlam senetlerle daha sonra gelenlere aktardılar.
Diğer taraftan bütün tazeliği ile gözlerimizin önünde, ellerimizin arasında bulunan Kur'an-ı kerim'de de bu hususta en doğru bilgiler mevcuttur.
Yetim olarak büyüdüğü, peygamberlik verilişi, tebliğ görevinde karşılaştığı güçlükler, hicreti, savaşları, eşsiz ahlâkı, Allah katındaki kadri ve kıymeti... en fasih en beliğ bir şekilde anlatılmaktadır. Hayatının bize ulaşmamış safhası kalmamıştır.
Dünyada hiçbir insanın hayatına âit meselelerde bu kadar titizlik gösterilmemiştir.
İşte bu sebepten dolayı o, insan hayatının her safhası için müstesnâ bir numunedir.
Âyet-i kerime:
"Andolsun ki Resulullah sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı arzu edenler ve Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir numunedir." (Ahzâb: 21)
Yaratılışça ve ahlakça bütün insanların en güzeli ve en mükemmeli idi. Her uzvu tam ve mütenasip, endamı gayet lâtif, uzuna yakın orta boylu, mutedil ve biçimli idi. Bununla beraber yanında bulunanlardan daima uzun görünürdü.
Mübarek tenleri beyaz da değil esmer de değil, hafif pembe ile karışık nûrânî ve berrak bir beyazlıktaydı. Yüzündeki nur parıl parıl parlardı.
Bâtınındaki nur cisminde parlıyor, nurlu cisminin gölgesi bile yerde görünmüyordu.
Ömründe hiç esnemedi.
Bir yere giderken acelesiz, telâşsız ve gayet temkinli gider, sağa-sola bakmazdı. Pek vakarlı olan yürüyüşü, sanki yüksekçe bir yerden aşağıya doğru iniyormuş gibi süratlice idi. Normal bir yürüyüşle yürür gibi görünmesine rağmen yanında gidenler hızla yürüdükleri halde geri kalırlar ve ona yetişemezlerdi.
Gözleri kimsenin göremeyeceği mesafeden görür, kulakları çok uzaklardan ses alırdı. Öndekileri nasıl görürse, arkadakileri de görür; ışıkta gördüğü gibi karanlıkta da görürdü.
Saçını ve sakalını her vakit tarar ve güzel kokular sürünürdü. Sakal-ı şerif'leri sıkça idi ve bir tutam boyunca bulunurdu. Ahirete irtihalleri sırasında başı ile sakalının beyaz saçları henüz yirmi kadar bile değildi.
Bazen güzel koku sürünürse de, teninde ve terinde pek güzel fıtrî bir koku mevcuttu. Mübarek eli ile bir çocuğun başını sığasa, o çocuk başka çocuklar arasında belli olurdu. Geçtiği yollar misk gibi kokularla dolar, geleceği derhal belli olurdu.
Onu kimseler tarif edemedi.
O nurun yüksek vasıflarını görüp anlatmak isteyenler, onun bir benzerini ne ondan evvel ne de ondan sonra görmediklerini, bilmediklerini itiraf ederlerdi.
Bütün güzellikleri açıkta olmuş olsaydı, Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm-ın ona bakmaya gücü yetmezdi.
Alnı açık ve geniş, kaşları hilâl biçiminde, fakat çatık değildi. Gözleri kara, kirpikleri siyah ve uzundu. Terlediği zaman mübarek yüzünden inci gibi dökülen teri gül gibi kokardı. Çekme burunlu, boynu uzunca idi. Dişleri inci daneleri gibi düzgün ve parlaktı. Konuşurken ön dişleri parlardı.
Omuzlarının arası geniş, pazuları ve baldırları kalın, bilekleri ve kolları uzunca, elleri ve parmakları kalınca idi. Göğüsleri geniş olup, şişman olmadığından karınları ve göğüsleri bir hizada idi. İki omuzu arasında güvercin yumurtası büyüklüğünde kırmızı renkte ve yumru şeklinde peygamberlik mührü vardı.
Onun simâsındaki mehabet ve güzellik, gören herkesi etkilerdi. O, insanların en güzeli ve en nurlu olanıydı. Onu anlatanlar: "Ayın on dördü gibi güzeldi" demektedirler.
Onun suret ve siretine âit bir tarif ve tavsif, insan gönlünün ona bağlanmasına, onun hayalinin gözümüzde canlanmasına vesile olur.
"Gel ey Hakkı unut halkı Habib-i Hakk'tan al hulku
Ki Hakk'tan hüsn-i hulk almıştı meccan ol kerem kânı."