İmâm-ı Mâlik -rahmetullahi aleyh- anlatıyor:
"Bana ulaştığına göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Pazartesi günü vefat etti ve Salı günü de defnedildi.
Ashâb-ı kiram cenaze namazını (cemaat halinde değil) münferiden kıldı, hiç kimse imamlık yapmadı.
Bir kısmı; "Minberin yanına defnedilsin!" dedi. Bazıları da; "Bakî Kabristanı'na defnedilsin!" dedi.
Bu esnada Ebu Bekir -radiyallahu anh- geldi ve:
"Allah Resul'ünün; 'Peygamberler öldükleri yere defnedilirler.' buyurduğunu işitmiştim." dedi.
Ebu Bekir -radiyallahu anh-in ikâzı üzerine hemen orada mezar kazıldı.
Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i yıkayacaklarında gömleğini çıkarmak istediler. Hâtiften; "Gömleği çıkarmayın!" diye bir ses işitildi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber'i gömleği üzerinde olduğu halde yıkadılar." (Muvatta)
Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz halife seçilince, önceki hayatına nazaran daha mütevazı bir hale bürünmüşlerdi. Halife olmadan önce çevresindeki yetim kızların koyunlarını sağar ve ihtiyaçlarını karşılardı.
Ebu Bekir -radiyallahu anh- halife olduktan sonra komşuları artık onun koyunları sağmayacağını konuşmaya başlamışlardı. Ancak değişen bir şey olmadı. Ebu Bekir -radiyallahu anh- yine geldi ve yetimlerin koyunlarını sağmaya devam etti. (Suyûti)
Her zaman dul, yetim ve kimsesizlerin halini sorar, ihtiyaçlarını giderirlerdi.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in vefâtından bir müddet sonra idi, Ebu Bekir -radiyallahu anh- ikindi namazını kılmış ve Ali -radiyallahu anh- ile birlikte mescidden çıkmış yürüyorlardı. Yolda ilerlerken Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in torunu ve Ali -radiyallahu anh-in oğlu Hasan -radiyallahu anh-i çocuklarla oynarken gördüler. Ebu Bekir -radiyallahu anh-, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e çok benzeyen Hasan -radiyallahu anh-i görünce farklı bir âleme daldı. Hemen onu yakalayarak boynuna bindirdi ve şöyle söylemeye başladı:
"Babam sana fedâ olsun! Vallâhi Resulullah'a benziyor, Ali'ye değil!"
Ali -radiyallahu anh- da yanlarında tebessüm ediyordu." (Buhâri)
Tâif kuşatmasında bir ok gelerek Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz'in oğlu Abdullah -radiyallahu anh-i yaralamış ve daha sonrasında da açılan büyük yaranın iyileşmemesi sonucu şehit olmuştu.
Ebu Bekir -radiyallahu anh- kızı Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in yanına geldi ve:
"Kızım, Abdullah'ın ölümüne çok üzülmüyorum, sanki evimizden sadece bir koyun kulağı eksilmiş gibi hissediyorum. Çünkü o Allah yolunda şehid oldu, neden üzüleyim ki?" dedi.
Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz:
"Kalbini sağlamlaştıran ve seni doğru yolda sabit kılan Allah'a hamdolsun!" dedi.
Bir müddet sonra Sakîf heyeti geldi. Abdullah -radiyallahu anh-i öldüren ok hâlâ Ebu Bekir -radiyallahu anh-in yanındaydı. Oku onlara göstererek:
"Bu oku tanıyan var mı?" diye sordu.
İçlerinden Sâ'd bin Übeyd -radiyallahu anh-:
"O oku ben düzelttim, arkasına tüyü ben taktım, onu ben çektim ve ben attım." dedi.
Ebu Bekir -radiyallahu anh- büyük bir metanetle şöyle buyurdu:
"Bu ok oğlum Abdullah'ı şehid etti. Senin elinle ona şehadet mertebesini ihsan eden ve onun eliyle seni küfür üzere öldürmeyen Allah'a hamdolsun. O'nun muhafazası ne kadar geniştir." (Beyhakî - Hâkim)
Sâ'd -radiyallahu anh-, o savaş sırasında müşrik olarak öldürülmediğine sevindi, Allah'a şükretti.