İnsanoğlunun gün gün insanlıktan çıktığı, her geçen günün bir evvelkini arattığı bir devirde yaşıyoruz. Daha doğrusu; "İnsan"dan, ahlak ve fazilet gibi üstün niteliklerle donanmış olması gereken varlıktan pek bir eser kalmadı.
Hırs, ihtiras, açgözlülük devlet politakası; katliam, yağma, zulüm … sıradan icraatlar haline geldi.
Yerküre üzerindeki mazlumlara umut olmaya, ahlak ve adaletin timsali olmuş atalarının izinden gitmeye çalışan milletimizin insanına fert fert baktığımızda; maalesef bizde de sürekli bir geriye gidişi açıkça gözlemleyebiliyoruz. Ve fakat Allah için, din için, vatan için, hak ve adalet için çarpışan cengâverlerin varlığı bu milleti diğerlerinden öne çıkartıyor ve insanlık için az da olsa bir umut ışığı veriyor. Ama nereye kadar?
Görüldüğü üzere dünyanın genel resmi hiç iç açıcı değil. Böyle bir zamanda iyiye doğru bir gidiş beklenebilir mi? Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz "Âhir zaman" buyurmuş, Allah dostları "Dünya kurulalı beri böyle bir devir gelmiş değil" diye haber vermiş... İşte o zamandayız.
Binaenaleyh bu karışıklıklar, bu harp alevleri büyüyecek. Zira Allah-u âlem ilâhi takdir bu yönde. Çünkü bu insanlık öyle bir yoldan çıkmış durumda ki hiçbir ikazı, hiçbir afatı anlayacak durumda değil.
Misal; Avustralya'yı görüyorsunuz. Güya hayvan popülasyonu bozuluyor diye önce kedileri öldürmeye başladılar (Queensland eyaletinde bir kedinin yüzülmüş derisini getirene 10 Avustralya doları ödül veriliyor), yakın zamanda da develeri öldürmeye başladılar. Soykırımcı zihniyet öyle bir içlerine işlemiş ki, yabancı gördükleri hayvanlara bile tahammül edemiyorlar. Halbuki o büyük kıta adasının esas yabancıları kendileri. Ve görüyorsunuz Allah-u Teâlâ öyle büyük bir yangın, öyle büyük afatlar verdi ki; güya korumaya çalıştıkları hayvanları, tabiatı bir anda ellerinden aldı. Bunu ellerinden alanı görebiliyor mı? Hayır! İlâhî azabı itiraf edebiliyorlar mı? Hayır!
İnsanoğlunun şirazesi çıkmış. Akıllanacak, Allah yoluna ram olacak durumda değil. Herkes kendi fikrini beğeniyor; insanlar, devletler, sinsi örgütler gizli-açık uluhiyet davası güdüyor. Bazı odaklar şeytanın yapamayacağı kötülüğü insanlığa yapmak için çalışıyor.
Hazret-i Allah bize acısın gerçekten durum kötü.
Binaenaleyh önümüzdeki 5, 10, 20 yıl boyunca tahmin etmekte bile zorlanacağımız olaylara, harplere, büyük değişimlere hazır olmamız lâzım.
İnsanoğlu biz yapıyoruz, biz yıkıyoruz zannediyor, oysa bütün kâinatı var eden, insanı yaratan Allah-u Teâlâ'nın takdiri yürüyor. Resulullah Aleyhisselâm'ın Hadis-i şerif'lerini, Allah dostlarının verdiği haberleri takip ederseniz bunu görürsünüz.
1990'ların başında demir perdenin çökmüş, Batılı düşünürler "Üstün medeniyetimiz galip geldi, artık her şey güllük gülistanlık olacak" güzellemeleri düzmeye başlamıştı. O yıllarda, bugünkü karışıklıklar başlamadan, 2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları henüz yaşanmadan önce Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- "Allah-u Teâlâ'nın dünyayı karıştıracağını; Amerika'nın Irak, İran, Mısır ve Arabistan'ı işgal edeceğini, 3. Dünya Harbi'nin, Türk-Yunan Harbi'nin çıkacağını" haber vermişlerdi.
Dünya karıştı ve gittikçe daha da karışıyor. Irak işgal edildi, sırada İran var. Rusya ile Amerika arasında büyük bir harp çıkma ihtimali var.
Amerika (perde arkasındaki İsrail) ile İran arasındaki düello Süleymani'nin öldürülmesi ile yeni ve geri dönülmez bir safhaya girdi.
İran ve Amerika hemen sıcak bir çatışmaya girmekten çekinince dünya ortalık duruldu zannıyla bir rehavete kapıldı. Ancak durum öyle değil. Çekişmelerin, yerel düzeyde cereyan eden vuruşmaların yeni bir boyuta evrilmesi tehlikesi iyice arttı. Zira İran ve Rusya çok tepkili.
İran dini lideri Hamaney yıllar sonra ilk defa kıldırdığı Cuma namazında hutbe okurken yanında uzun namlulu bir silah vardı. Bir İran milletvekili Amerikan başkanının başına üç milyon dolar ödül koydu.
İran Amerika'nın ambargoları sebebiyle nükleer anlaşmasının uygulanmasını durdurmuştu. Amerika ise İran'ın kesinlikle nükleer silah üretmesine izin vermeyeceğini söylüyor. İran'ın nükleer tesislerini vurabiliriz diye gelen açıklamalar var. Amerika'da harp isteyen bir güruh var. Bakalım sonu nereye varacak?
Rusya ise görünüşte sessiz gibi duruyor. Ancak durumun pek öyle olmadığı anlaşılıyor. Rusya'nın Avrasya stratejisinin fikir babalarından kabul edilen Aleksandır Dugin'in bir Türk televizyonuna verdiği demeçte sarf ettiği keskin ve sert sözler Rusya'da biriken öfkeyi göstermesi açısından tedirgin edici bir perspektif sunuyor. Dugin'in bazı cümleleri şöyle:
"Süleymani tüm müslümanların ve bizim de kahramanımızdı. Kırım'da bir Rus generalin öldürülmesinden farkı yok.
ABD'nin bastığı topraklar ayağını yakacak. Halklar 'Artık yetti!' diyor. Tek kutupluluktan çok kutuplu bir dünyaya barışçıl bir geçiş yapma şansını yitirdi. ...
ABD çizgiyi aştı ve ABD'liler her ülkede ölümcül bir tehlike altında. ABD'lilere karşı sürek avı başlayabilir. ... ABD tüm dünya için mutlak bir tehlike halini almıştır. Bu suikast tüm Amerikalılar için pahalıya mal olacak. ...
Bugün artık Amerikalılar insan ya da özne değiller tarihin bir nesnesi haline geldiler. Onlara hak ettikleri şekilde muamele etmeliyiz. Birisi çılgınca suç işliyorsa, manyakça davranıyorsa buna karşı tavır almalıyız.
Batı oksidan, insanlığın küçük bir kısmı. ... İşte bu azınlık başka ülkelerin egemenlik haklarına saldırıyor. Bu bitti. Bunu onlara ödetmeliyiz. ... Batı ekonomik kültürel ve biyolojik açıdan zehir saçıyor. Batı bir hastalık. Bizim bu hastalığı önlememiz gerekiyor. ... hasta olan batının değerler sistemi de hastalıklı. Bu tam bir çöküş. ABD ye karşı Batıya büyük kültürel bir savaş vermemiz gerekiyor.
Bence yakında yaşadığımız bu büyük olayların sonuçlarını görmeye başlayacağız. Bu da bir savaş ihtimalini dışlamamak gerekiyor. ... Savaşı kazanmak için fedakârlık yapmaya hazır olmalıyız."
Görüldüğü gibi kazan içten içe kaynıyor. Hararet iyice çoğaldı.
Bazıları İran'ın devlet geleneğinden, hariciye tecrübesinden bahsederek öngörülü hareket edeceğini umut ediyor. Ancak Amerika'nın başındaki fanatik, bağnaz yönetime benzer bir durum İran'da da var. İran'da da Devrim Muhafızları şahsında ortaya çıkan fanatik, bağnaz güç Ortadoğu'da ateşi ve iç savaşı körüklüyor ve İran'ın devlet geleneğini ayakları altında çiğniyor. Bunlar tamamen başına buyruk hareket ediyor, her türlü silahı üretmek için çalıştıklarını tahmin etmek zor değil.
Bu saatten sonra soru "Amerika ile harbedecek mi?" değil, "Amerika ile İran ne zaman harbedecek?"tir.
Amerika Saddam'ı gaza getirip kandırdı, sonra da Kuveyt'i işgal eden Saddam'ın tepesine bindi. Bunun gibi İran'ı da kullandı, Ortadoğu'ya çekti. İran Amerika'nın hazırladığı zeminde at koşturmaktan çekinmedi, Pers imparatorluğu, şii bağnazlığı peşinde koştu. Amerika, yahudi bu planı yaparken İran'ın karşısına Türkiye ve İslâm ülkeleri çıkar, şii-sünni savaşı olur diye hesap etti. Epey yol aldılar ama Türkiye bu batağa düşmedi. Ancak vicdanında çok ağır bedellere katlanmak zorunda kaldı.
Amerika kendi kurduğu oyunu bitirmek zorunda. Sebep oldukları bataklık artık İsrail'e zarar veriyor. İsrail kendini güvende hissetmiyor. Bu yüzden mutlaka harekete geçmek arzusundalar.
Amerika'nın İran'a vurması; Türkiye'nin yanı başında yeni bir ekonomik, siyasî, insanî krizin çıkması; müslümanların eziyet çekmesi, zulüm görmesi demek. Ancak İran elindeki gücü küffara karşı birlik olmak için kullanmak yerine, müslümanlar arasına nifak sokmak, kendi nüfuz ve hakimiyet alanını genişletmek için kullandı. Irak'ta, Suriye'de, Yemen'de etnik temizlik boyutuna varan iç savaşlar, sürgünler, zulümler, tecavüzler yaşandı.
Hazret-i Allah küffarı müslümanların üzerine durup dururken musallat etmiyor. Bir kabahatimiz olduğu için musallat ediyor.
Suud-i Arabistan, Mısır, BAE gibi ülkelerin de başına gelecekler var. Bunları bir mendil gibi kullanan küffarın işi bitince onlara da musallat olacağından kimsenin şüphesi olmasın. Bugün Türkiye'ye düşmanlık yapmaya çalışanlar bir gün küffarın gerçek yüzünü görecek, ancak iş işten geçmiş olacak.
Allah'ım küffara fırsat vermesin, bize acısın. Amin.
Yunanistan kamuoyundaki akıl tutulmasından pek haberimiz yok:
"Yunanistan medyasına bir haller oldu, '15 Temmuz'dan sonra Türkiye'den 4 kat daha güçlüyüz' demeye başladılar. Haber kanallarında yorumlar yapan emekli amiraller dâhil, bu fikri savunan çok sayıda kişi var. Diğer yandan Atina'da çok etkili olan 'fiskos' dünyası, 'Ege semalarındaki it dalaşlarında üstünlük artık Yunanlı pilotlara geçti' havası pompalıyor. …
Bunlar geçmişte de benzerlerini yaşadığımız gaz halleri ama işin bir başka boyutu daha var.
İktidar partisi milletvekillerin de aralarında olduğu çok sayıda milletvekili, Doğu Akdeniz'de Türkiye ile çatışmaktan söz etmeye başladı. … Yunanistan ... böyle bir çılgınlığa kalkar mı derseniz, zor ama imkânsız da değil." (Özay Şendir, "Atina'da 'Türkiye ile çatışalım' sesleri...", Milliyet, 19 Ocak 2020)
Türk'ün ordusu üzerinde büyük bir ilahi tasarruf var. Bu ordunun içinde göğsü imanla dolu, şehadete can atan cengâverler var. Bazı asker yeminlerinde dile getirildiği gibi erenlerin, evliyaların desteği var.
Bütün imkânsızlıklarına rağmen 74'de Kıbrıs Barış Harekâtı'nı başarıyla gerçekleştiren; 90'lı yıllarda en zayıf zamanımızda terörün belini kıran; 1996 Kardak krizinde Yunan donanmasının arasından süzülüp Kardak adasına bayrak diken; çözüm sürecini büyük bir fırsata çevirmeye çalışan teröristleri kazdıkları hendeklere gömen; 15 Temmuz'da büyük bir badireden kurtulan; sadece 40 gün sonra Fırat Kalkanı Operasyonu ile DEAŞ teröristlerini tarumar eden; girilemez denilen PKK'nın kalesi Afrin'e 18 Mart'ın yıldönümünde Türk Bayrağı'nı diken, Barış Pınarı Harekât'ında 8 gün gibi kısa bir sürede teröristleri süpüren bir ordumuz var.
Şimdi de Libya'da hak ve adaletten yana Türkiye'nin mavi vatanını korumak uğruna bulunuyoruz.
Yine bütün küfür ehli ve destekçisi münafık güruh birlik olup karşımıza çıkıyor, çıkmaya çalışıyor.
Ve fakat "Acaba başarılı olur muyuz?" diye endişe duyduğumuz her harekât zaferle sonuçlanıyor.
Şüphesiz bu manevî destek ve ilahî yardımla oluyor.
Allah-u Teâlâ Türk'ün ordusunu küfre karşı kullanıyor ve hazırlıyor. Biz zannediyoruz küffar bize kötülük yapıyor, ambargo koyuyor, piyonlarını üzerimize sürüyor.
Halbuki hikmet tahtında düşündüğünüz zaman Allah-u Teâlâ'nın bizi yetiştirdiğini ve hazırladığını görürsünüz. Küffar teröristlerini üzerimize sürmemiş olsaydı dünyanın en tecrübeli ordusu ortaya çıkar mıydı? Küffar bize ambargo koymasaydı savunma sanayimiz gelişir miydi? Hazret-i Allah küffarı çekiç gibi kullanıyor. Küffarın her darbesinde ham demir keskin bir kılıca dönüşüyor. Allah-u Teâlâ yar ve yardımcımız olsun.
Vah o "Müslümanım!" deyip küffarla işbirliği yapan, küffarın ekmeğine yağ süren münâfıklara ki; aslında kiminle mücadele ettiklerini bilmiyorlar.