Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EĞİTİM - Çocuklarımız ve Onlar İçin Arzu Ettiklerimiz - Ömer Öngüt
Çocuklarımız ve Onlar İçin Arzu Ettiklerimiz
EĞİTİM
Canan Büşra Kara
1 Aralık 2019

 

Çocuklarımız ve Onlar İçin Arzu Ettiklerimiz

Maddî manevî her şeyi veren de O, alan da O. Bu nedenle gönülleri kaygıda değil de elleri duada olan ebeveynlerden olmaya çalışmak en güzelidir

 

Emektar eğitmen eski bir öğrencisinin çocuğunun sünnet düğününe davet edilmişti. İster istemez konukların sohbetlerine şahit oluyor, konuşulanları duyuyordu. Yıllardır çocuğu için kaygı besleyen, iyi bir eğitim için elinden geleni yapan, birçok akademik kurslara gönderen bir annenin, seneler sonra aldığı sonuçlardan hiç memnun olmadığını arkadaşına ifade ederken bir taraftan da öfkelenip sinirlendiğini gören eğitmen ev sahibi olan eski öğrencisine seslendi ve:

"Neclacığım, müsaade eder ve arzu edersen konuklarınıza bir hikâye anlatmak isterim." dedi.

Necla Hanım'ın "Çok memnun oluruz hocam lütfen buyurun." demesi üzerine başladı anlatmaya:

Sultan Mahmut'a atfedilen meşhur bir hikâye vardır. Müsaadenizle onu anlatmak istiyorum.

Bir gün Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kıraathaneye uğramış. Müşteriler çay kahve sipariş verirken çaycıya;

"Tıkandı Baba, çay getir", "Tıkandı Baba, kahve getir" ... diye hitap ediyormuş.

Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş. Çaycıyı çağırmış: "Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı Baba meselesi?" diye sormuş.

Tıkandı Baba da "Peki" deyip başlamış anlatmaya;

Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. "Benimki de onlarınki kadar aksın" diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden "Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın" dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken Cebrail Aleyhisselâm göründü ve "Tıkandı baba, tıkandı, uğraşma artık!" dedi. O gün bugün adım "Tıkandı Baba"ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz.

Sultan Mahmut dışarı çıkınca adamlarına; "Her gün bu adama 'Sultanımızdandır' diyerek bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altına da bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz." demiş.

Sultan Mahmut'un adamları ertesi akşam bir tepsi baklavayı Tıkandı Baba'ya vermişler. Tıkandı Baba baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken "Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim" demiş. Bu esnada oradan geçen bir yahudi ile anlaşmışlar ve Tıkandı Baba baklavayı ona satmış. Ertesi akşam yahudi aynı yere geçip başlamış beklemeye. Tıkandı Baba yine baklava tepsisiyle gelmiş, yahudi hiçbir şey olmamış gibi "Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım" demiş. Tıkandı Baba da "Peki" demiş ve anlaşmışlar.

Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut; "Bizim Tıkandı Baba'ya bir bakalım", deyip Tıkandı Baba'nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Bakmış bizim Tıkandı Baba eskisi gibi çay taşımakla meşgul.

Sultan; "Tıkandı Baba sana baklavalar gelmedi mi?" demiş. Tıkandı Baba mahcup bir şekilde:

"Geldi sultanım! Satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağ olasınız, duacınızım." diye cevap vermiş.

Sultan şöyle bir tebessüm etmiş. Tıkandı Baba'yı almış ve devletin hazine odasına götürmüş. "Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir." demiş. Tıkandı Baba o heyecanla küreği hazinenin içine ters daldırmış, bir çıkarmış ki üstünde bir şey yok.

Bunun üzerine Sultan; "Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar" demiş. Askerlerine de "Alın bu adamı Üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. Beğendiği taşa karışmayın. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasındaki araziyi ona verin" demiş.

Padişahın adamları Tıkandı Baba'yı götürmüşler. "Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım" demişler. Tıkandı Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenmiş. Bunun üzerine; "Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı" demişler. Tıkandı Baba o heyecanla koca taşı atmaya çalışırken taş elinden kayıp başına düşmüş, oracıkta ölmüş. Askerler durumu padişaha haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş;

"Vermeyince Mabud, neylesin Sultan Mahmut!"

Hikâyeyi anlatan eğitmen sözlerini şu cümleler ile bitirdi.

"Sevgili misafirler! Kıssadan hisse; Maddî manevî her şeyi veren de O, alan da O. Bu nedenle gönülleri kaygıda değil de elleri duada olan ebeveynlerden olmaya çalışmak en güzelidir."


  Önceki Sonraki